Biz bir türlü kurtulamadığımız iç sorunlarımızla boğuşurken, elalem binlerce kilometre ötelerden gelip yüzlerce yıl hükümranlık sürdüğümüz halde anlamlı bir iz bırakamadığımız Ortadoğu coğrafyasında racon kesiyor. 1991 yılında Saddam’ın Kuveyt’i işgali sonrası başalayan Köfez Savaşıyla bir koyup üç alacağımız hayaliyle yaşarken, bugün ülke bütünlüğümüzü hedef alan gelişmelerin tehdidiyle karşı karşıyayız.

Malesef şeytanın bile aklına gelmeyecek her türlü fitne, fesat, yalan, hile ve sahtekarlığın kol gezdiği Ortadoğu coğrafyasında, din kardeşlerinin birbirini kestiği, evladın babayı sattığı, verilen sözlerin, varılan mutabakat ve yapılan anlaşmaların geçerliliğinin olmadığı, dost, müttefik ve komşuların biribirini aldattığı kirli bir savaşın içindeyiz. Sözde islamiyet adına yola çıkıp, din, iman, kuran, Allah, peygamber adını ağızlarından düşürmeyen IŞİD başta olmak üzere onlarca örgüt, malesef yabancıların çıkarlarına hizmet eden birer maşadırlar.

Müttefiklerimiz ve komşularımızın, mezhep veya etnisite üzerinden, siyasi ikbal, toprak, para, askeri güç veya başka bir menfaat vaadiyle yürüttükleri  vekalet savaşının bölge ülkelerine maliyeti kolay ölçülebilecek gibi değil. Halk ya hasımları tarafından katledildi, ya da göç yollarında telef oldu, kalanlar da aç, sefil, hasta ve perişan, neredeyse taş üstünde taş, omuz üzerinde baş kalmadı...                                              

Sözde müttefiklerimizin söylem ve eylemlerinin çelişkilerini görsek te sonucu değiştiremedik. Bizim terörist dediğimiz yapılara bugün olduğu gibi hep kapılarını açtılar, kimi zaman örtülü kimi zaman açıkça desteklediler. Zamanımızı, enerjimizi, ve ekonomik kaynaklarımızı terörle mücadeleye harcatmak suretiyle gücümüzü ve uluslararsı etkinliğimizi azalttılatılar.

Bölge ülkelerinin sınırlarını değiştirmeyi amaçlayan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesiyle, Irak ve Suriye’nin parçalanması ve her birinde özerk Kürt bölgesi tesis edilmekte ve Suriye için hazırlanan anayasa taslağında “Kürt bölgesine özerklikten” ve “Suriye için federasyondan” bahsediliyor. Suriye’nin kuzeyinde PYD’ye modern silah, teçhizat, mühimmat, araç vererek, zırhlı araçlardan, güdümlü tanksavar füzelerinden, top ve çok namlulu roketatarlardan oluşan 50-55 bin kişilik bir PKK/PYD ordusu teşkilatlandırıyor.

Suriye'de, daha önce bazı Amerika askerlerinin kollarına YPG arması takmasından sonra bu kez Menbic'de bulunan Rus askerlerinin, PKK 'nın Suriye kolu YPG'nin kontrol ettiği Demokratik Suriye Güçleri (DSG) armasını taktığı bir fotoğraf yayınlandı.

PYD’yi terör örgütü olarak görmediğini açıklayan ABD, Rakka Operasyonunun YPG’nin çoğunlukta olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yürütüleceğini belirtiyor. Bu arada Rakka operasyonuna topçu desteği vermek üzere Suriye'de görev yapan 500 civarında Amerikan askerine ilave olarak yerel partnerlerle çalışacakları ifade edilen deniz piyadeleri özel harekât komandolarının gönderildiği açıklandı. YPG’nin terör örgütü olduğu konusunda ısrarını sürdüren Türkiye ise, Menbiç’in gerçek sahiplerine bırakılmasınn gerektiğini, herkesin bayrak dalgalandırmasının doğru olmadığını söylüyor.

Olası Rakka operasyonunda, TSK ve ABD birliklerinin ÖSO güçleri ile birlikte Akçakale’den girip PYD bölgesi içinde açılacak koridorla Tel Abyad üzerinden Rakka’ya inmesi, Peşmergenin de doğudan batıya sarkarak destek vereceği senaryosu da değerlendiriliyor.

ABD önderliğindeki Batı dünyası, Esad’ı devirmek ve Suriye’ye demokrasi getirmek adına yarattıkları kaos sonrası Esad’la ortak hareket etme noktasına gelirken, bizim hala Esad’ı hedef almamızın hiç bir anlam ve değeri kalmadığı gibi ayağımıza doladığımız bir engel olmaya başladı.

Etrafımızı saran ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden bunca tehlikeye karşı bize düşen ise, kin ve nefretten arınarak, kimseyi ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, düşmanlaştırmadan, sevgi, saygı ve hoşgörüyle birbirimizi kucaklamak birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmektir.