"Karlov'a yapılan suikast sonrası Şanghay İşbirliği Örgütü ve Avrasya Birliği FETÖ'yü terörö örgütü olarak ilan edebilir" mi?!

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi sayın Prof. Dr. Salih Yılmaz hocamızla geçtiğimiz gün yaşanan hain suikastin izlerini sürmeye ve ilerleyen günlerde yaşanabilecek olası sürecin yol haritasını çizmeye çalıştık. Rusya uzmanı olması hasebiyle iki ülkenin de sahip olduğu refleksleri, devlet aklını, hafızayı, dinamikleri iyi bilen biri olarak hocamızla, olayın Rusya kanadında nasıl yankı bulduğunu, seyrini, Türkiye'nin yeni dönemde terörle mücadele konseptinin nasıl şekilleneceğini ve Halep özelinde bölgedeki gelişmeleri konuştuk...

Bu meş'um saldırının malum Halep için üçlü zirve toplantısı öncesi gerçekleşmesi hasebiyle zamanlama sizin için ne ifade ediyor?


Bu saldırı aslında Rusya/Türkiye/İran Dışişleri Bakanlarının Moskova’da Halep ve Suriye konusunda görüşme yapmak için buluşacakları gün öncesine denk geldi. Bu görüşme sonrasında Erdoğan ve Putin’in Kazakistan’ın başkenti Astana’da biraraya gelmesi konusunda da görüşmeler olmuştur. Aslında Türkiye ne zaman Rusya ile sıkı işbirliği veya görüşme sürecine girse mutlaka bir operasyona uğruyor. Bu saldırı ile de görüşmelerin ertelenmesi ve zaman kazanılması konusunda bir hedef olabilir. Zaten tüm dünya 20 Ocak’ta Trump’ın ABD’de iktidarı devralmasını bekliyor. Bu tarihe kadar ABD’nin politik bir manevra yapması beklenmiyor. Rusya ise hızlı bir strateji ile Trump işbaşına gelmeden Suriye’de bir anlaşmaya varmayı hedefliyor. Aslında baktığımız zaman masada bir yarış ve çekişme sürerken terör örgütlerinin de bu süreçte vekalet görevi gördüklerini söyleyebiliriz.

Anlaşılan o ki Fetö ile birlikte terör kavramı, bildiğimiz ve deneyimlediğimizin ötesinde yeni bir boyut kazandı, bu tür provokatif saldırıların devamını bekliyor musunuz? Zira geçtiğim haftalarda örgütün artık son çare olarak ülke içinde ve dış politikamızda kaos yaratmak için suikast eylemlerine girişebileceği dillendiriliyordu..Önümüzdeki süreçte Türkiye'nin yeni güvenlik konsepti nasıl şekillenecek sizce? Soruma ek olarak bu saldırı için 15 Temmuz ihanetinin devamı diyebilir miyiz?


Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın iradesiyle özellikle İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığında FETÖ’ye karşı güçlü temizlik yapıldı. FETÖ son dönemde etkisini ve gücünü yitiriyor. Zaten yakalananların önemli bir kısmının da itirafçı olması örgütü büsbütün saldırgan kılıyor. FETÖ’nün bundan sonra kamikaze usulü benzer saldırılar yapması muhtemeldir. Bu saldırı ile hem kendisini kullanan kimse ona hem kendi üyelerine hem de hükümete biz hala güçlüyüz mesajı vermek istedi. Kendi üyelerine verdiği mesajda bizler hala istediğimiz gibi operasyonel güce sahibiz diyorlar. Hükümete verdiği mesajda ise heran heryerde size ulaşabiliriz var.
Türkiye’de özellikle PKK/FETÖ/DAEŞ yaptığı saldırılara bağlı olarak güvenlik stratejisinde değişim var. FETÖ’nün vermiş olduğu tahribatı gidermek adına özellikle emniyet personelinin eğitilmesi konusunda önemli çabalar var. Hızlı öğrenen ve çabuk tepkiş veren bir iç güvenlik teşkilatı kuruluyor. Ayrıca istihbaratın da iç ve dış olarak yeniden yapılandırılacak olması önemli faydalar sağlayacaktır.
Bu saldırının 15 Temmuz’un devamı olma konusunda değerlendirmeye tabi tutulması mümkün. Çünkü 15 Temmuz öncesinde de Putin ile Erdoğan’ın St.Petersburg’ta görüşmesi vardı. Eğer darbe başarılı olsaydı görüşme gerçekleşmeyecekti. Bu saldırı her ne kadar üzücü bir sonuç verip elçinin ölümüne neden olmuşsa da ben umuyorum ki Karlov’un hayattayken uğraş verdiği Rus-Türk ilişkileri daha da güçlenecektir.
Kesinlikle öyle olacağına bende inanıyorum, hatta bugünkü cenaze töreninde Başbakan yardımcısı Tuğrul Türkeş'in 'bu saldırı Karlov'u tarihe gömmedi aksine tarihe kazıdı' cümlesi oldukça kıymetliydi.. İnanıyorumki Karlov, Türk-Rus dostluğunun nişanesi olarak tarihte yerini alacaktır.

Neredeyse son bir hafta içinde peşpeşe yüreğimizi yakan Beşiktaş, Kayseri, Karlov suikastıyla birlikte elbette öncesini de gözönünde bulundurursak, sistematik terör saldırılarıyla Türkiye'ye ne mesaj verilmek isteniyor? Bu soruyu son saldırı özelinde de değerlendirebilirsiniz?


Aslında 24 Kasım’da Rusya uçağının düşürülmesi sonrasında AB ve ABD’nin Türkiye’ye karşı verdiği tepkilere baktığımızda hepimiz şoka girmiştik. Çünkü müttefiklerimiz bizi Rusya karşısında yalnız bırakmışlar hatta DAEŞ başta olmak üzere diğer terör örgütleriyle işbirliği yapmakla suçlamışlardı. Hatta Türkiye’yi suçlayan en büyük müttefikimiz ABD, bizim terör örgütü olarak ilan ettiğimiz PKK’nın Suriye kolu PYD’yi kendisine müttefik olarak belirlemiştir. Aslında Batı’dan gelen sistematik bir propaganda saldırı var. Türkiye’ye verilen mesaj net diyebiliriz. Buna göre NATO ve ABD’nin politikalarını harfiyen uygula ve itiraz etme deniyor.  Rusya açısından baktığımızda da zaten Rusya 2014 yılından itibaren AB/ABD’nin ekonomik ambargosu ve çevrelemesiyle saldırı altında. Rusya bu saldırılara karşı gücünün yettiğince karşı koymaya çalışıyor.

Biraz daha açacak olursak özellikle son dönemde Türk-Rus yakınlaşmasından kimler, neden rahatsız?


Bu soruya verilecek en iyi cevap Batı’nın Rusya’yı çevreleme stratejisini Türkiye’nin bozuyor olmasında yatıyor. Bildiğimiz gibi AB, Doğu Avrupa ülkelerinin Rusya etkisinden kurtarılması için Doğu Ortaklığı adıyla bir program başlatmıştı. Bu program sonucunda da Ukrayna, Avrasya Ekonomik Birliğine girmeyi reddederek Avrupa Birliği ile yakın ilişkileri tercih etmişti.  Bunun sonucunda da Rusya’nın Ukrayna’daki ayrılıkçılara verdiği desteğe bağlı olarak Doğu Avrupa bir kriz bölgesi haline geldi. Rusya korkusu yaşayan Baltık ülkeleri de NATO’nun şemsiyesi altına girerek bölgede bir güvenlik ağı oluşturabilmişlerdi. Bu sayede Rusya’nın Batı’ya açıldığı önemli noktalardan Ukrayna ve Baltık ülkeleri yolu kapatılmıştı. Yine 24 Kasım kriziyle de Türkiye kapısı Rusya’ya kapatılmıştı. Bu iki kapının güvende olması sadece Rusya’yı değil aynı zamanda Çin ve İran’ı da olumsuz etkileyecekti. Fakat her ne olduysa Türkiye’nin aniden Rusya ve İsrail ile normalleşme sürecine girmesi tüm dengeleri altüst etti. AB ülkeleri kendi güvenlikleri için olmazsa olmaz olarak gördükleri Türkiye’nin Rusya ile iyi ilişkiler kurmasını istemiyor. Aynı biçimde ABD, Türkiye’yi Avrasya ve Ortadoğu’da kullanabileceği en uygun durak olarak görüyor. Türkiye’nin bağımsız politikaları hem AB’yi hem de ABD’yi huzursuz ediyor.

Uçak krizi sonrası Rusya'dan çok sert açıklamalar gelmişti hatırlarsınız ilişkiler hiç olmadığı kadar gergindi ve neredeyse kopma noktasına gelmişti. Onda da pilotun Fetöcü olduğunu şuan daha net idrak edebiliyoruz ve Rusya muhtemel bunu biliyordu, itidalli olmak yerine gerginliği tırmandırmayı seçti. Peki şimdiki süreçte bugüne baktığımızda Putin'in 'provokasyonun farkındayız' açıklamasını nasıl okumalıyız? Batının hedefinde Türk-Rus yakınlaşması olduğu kanısına Rusya ne ara vardı, kırılma nerede yaşandı da Türkiye'nin samimiyetine inandı?

Rusya’nın SSCB döneminden kalma istihbarat ve güvenlik konusunda önemli bir deneyimi var. Hala eski SSCB düzeninde çalışan bir güvenlik ağı mevcut. Bu açıdan bakıldığında Rusya içişlerinde buna benzer yapılmaya çalışılan birçok saldırıyı önceden haber alarak engelleyebilmişti. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi hem Türkiye’ye hem de Rusya’ya birçok hadisenin failinin aslında bunlar olduğunu öğretti. Çünkü o dönemde FETÖ, Rusya’yı da Türkiye’ye karşı kışkırtıyordu. Rusya ve Türkiye arasında herşeyin çok iyi gittiği bir dönemde böyle bir saldırının olması tabiki bir provokasyondur. Çünkü Rusları tanıyanlar kendilerine karşı yapılan saldırılara karşı hızlı reaksiyon verdiklerini bilirler. Fakat bu saldırı sonrasında Ruslar oldukça soğukkanlı davranarak olayı anlamaya çalıştılar. Sonuç itibariyle de iki ülkenin işbirliğini hedef alan bir saldırı olduğuna kanaat getirdiler.

Peki saldırının akabinde Batı basınında yer alan 'tüm gözler Türkiye’de' yollu manşetlere ne demeli?


Batı basını bu saldırı sonrasında tıpkı 24 Kasım’da gerçekleşen kriz gibi bir durumun ortaya çıkacağını düşündü. 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde bile bu kadar hızlı tepki vermeyen Batı bu saldırıyı hemen değerlendirmeye alarak iki ülkenin ilişkilerinin bozulacağına dair çıkarımlarda bulunmaya başladılar. Hatta bazı yorumlarda Rusya bunun altında kalmamalı, sorumlular cezalandırılmalı babında cümleler öne çıkarıldı. Batı’nın attığı manşetlerde Rusya-Türkiye krizi beklentisi vardı.

Saldırıya ilişkin Türkiye-Rusya ortak soruşturma komisyonu kuracak, nihayetinde suikastın failinin Fetöcü olduğu kesinleşirse Rusya'nın buna tepkisi ne olur, süreç nasıl işler?


Öncelikle Batı’nın Türkiye’yi terör karşısında vermiş olduğu mücadelede yalnız bıraktığını söyleyelim. Eğer gerçekten FETÖ’nün bu saldırıyla bağlantısı tespit edilirse -ki FETÖ’ye dair güçlü izler var- Rusya’nın buna dair cevabı farklı olur. Belki Rusya’da FETÖ’nin 15 temmuz’dan sonra fazla etkinliği kalmadı ama Orts Asya’da etkinliği devam ediyor. Türkiye’nin de talebiyle Avrasya Ekonomi Birliği ile Şanghay İşbirliği Örgütünde FETÖ’nün terör örgütü olarak ilan edilemsi sağlanabilir. Böyle bir hareket FETÖ’nin Orta Asya’daki tüm gücünü kıracaktır. Böylece batı’nın Türkiye’den esirgediği teröröle mücadele desteğini Rusya’nın vermesi ihtimali doğacaktır.  Böyle bir durum ABD’nin FETÖ liderini koruma altına almasını da zorlaştıracaktır. Çünkü Şanghay Örgütünde ve Avrasya Birliğinde terörö örgütü olarak ilan edilen bir örgütüe ABD’nin kucak açması tüm dengeleri değiştirir.

Son olarak, dengelerin sürekli değiştiği bölgeye dönecek olursak, Türkiye açısından Suriye'deki mevcut durumu nasıl özetlersiniz? Halep'in düşmesi bu değişen dengeleri ve muhaliflerin durumunu ne yönde etkiler?


Türkiye 2010 yılından itibaren Suriye’de çok güvendiği müttefiki ABD tarafından oyalandı. 2013 yılından itibaren de PYD üzerinden baskı kurulan bir ülke oldu. Türkiye’nin uzun süreli sabrı 15 Temmuz FETÖ darbe girişimiyle tükendi diyebiliriz. Rusya ile koordinasyon halinde yürütülen Fırat Kalkanı Harekatı bölgeye bir güven getirdi. Rusya-Türkiye işbirliğinin başarılı olduğunun görülmesi üzerine Halep’te var olan mücadele de Türkiye’nin aracılığıyla barış ile sonuca ulaştırıldı. Bu barış sürecini her ne kadar Esed güçleri ve Şii milisler provake etmeye çalıştıysa da Rusya ve Türkiye’nin kararlılığı bunu engelledi. Türkiye Halep başta olmak üzere muhaliflerin mücadele ettiği bölgelerde güvenilen ve garantör ülke konumuna geldi. Artık şu yaşadığımız son olaylar sonrasında Suriye’de ABD’nin adı hiç anılmaz oldu. Rusya-Türkiye kafa kafaya vererek tüm meseleleri çözüme ulaştırmayı hedefliyorlar. Bu süreç her iki ülkenin de saldırıya açık hale gelmesine neden oluyor. Zaten elçi Karlov’a düzenlenen suikast öncesinde 17 Kasım’da Çeçenistan’ın başkenti Grozni şehrine DAEŞ’in yaptığı saldırı da Rusya’ya bir mesaj olarak algılandı.
Türkiye’nin Rusya ile işbirliği Suriye’de savaşan muhaliflerin de elini güçlendirecektir. Suriye’de tüm tarafların ortak olduğu bir plan üzerinde anlaşılması muhtemeldir. Rusya da zaten Esed olmazsa olmaz demiyor.