Her şeyden keyif almayı boş bir güne bırakanlardan mısınız? Olmaz işte! O gün hiç gelmeyebilir. Küçük zevklerin tadını çıkarabileceğiniz tüm anları değerlendirin. Şimdiki zamanın olumlu yanlarına odaklanın. Geçmişin dönmeyeceğini, geleceğin belki de hiç gelmeyeceğini gayet iyi biliyoruz en azından. Hiç bunları kendine dert etmeye değer mi şu beyhude ömürde, diye düşünen nazarımda yerden göğe haklı. Diyeceksiniz dertler hep üst üste geliyor, İnanın nasıl bakarsanız öyle görüyor bu gözler. Dert kendiliğinden büyümüyor abartı kanımızda var. Kafaya takacak olsam gider yoğun bakıma yatar, öleceğim günü beklerim. Yine kahkahayla yazdığım satırlar! Gülücük ikonu yok ki kondurayım… Fırsatınız varken kederi, hayatın size sunduklarını pozitif düşüncelerle yaşamaya bakın. Güzel bakan güzel görür, güzel gören hayattan lezzet alır. Polyanna her şeye güzel bakan, bazen olmaması kadar güzel bakan bir hikâye kahramanı. Bu kız her şeyde en olumluyu görmeye çalışan bir kız. Sahi ben sorarken Polyanna nerelere kayboldu ALLAH aşkına, diye sorularda aldım bunu da paylaşmak isterim. Bu kadar vurgulamamın sebebi, yanlış bilinen ve düşünülen bir şeyi değiştirmek için bu yazıyı yazıyorum.

Birçoğumuz Polyannacılığın kötü, aptal bir tavır olduğunu saçma olduğunu savunuyorlar. Sorduklarım arasında hiddetle şu ifadeler de vardı: Size bir şey anlatacağım ASLI Hanım, dedi sevimli bir abi! Benim çocukluk arkadaşım, benden bir yaş küçük olan kız arkadaşım vardı. Arkadaşlığımız o yuvasını kurana ve çoluk çocuklara karışana dek sürdü. Hala görüşürüz elbette ama imkân dâhilinde. İsmi lazım değil makamı yüksek bir devlet memuruydu eşi. Severek evlendiler, uzun sürmedi mutluluğu. Dayak, kavga, gürültü 3-5 ayda baş gösterdi. Evden kovulması, tekmeler, yumruklar, karnı burnundayken çekmediği eziyet kalmadı. Birkaç kez çok sevdiği bayan arkadaşının evine sığındığını bile duydum. Eşi kumara, içkiye, borsaya düşmüş ellerinde ne var ne yoksa çar çur olmuş. Evdeki eşyalara haciz gelmiş, adamın maaş diye bir şey kalmıyor elinde. Üstüne üstük birde sürgün yemiş eşi… Yani anlayacağız arkadaşım çok eziyet gördü. Peki, onlar bizlere nasıl yansıtıyordu bu durumları? Bizde dâhil anne ve babasının yanında canım, aşkım, bir tanem, mutluluk öz çekimleri. Gözü, vücudu şişerdi sokağa çıkmazdı. Kim sorarsa bir yere çarptım derdi. Yine de hep eşini savunurdu. Herkes onları sanki dünyanın en mutlu çifti sanırdı. Sorarım size Polyannacılık dediğiniz şey bu mudur? Hayır, beyefendi dedim elbette bu değil, bu bahsettiğiniz sadistlik, mazoşistlik. Ailelerine iyi görünmelerinin sebebi gösteriş, kaba bir tabir belki ama ölüp gidiyorsun bunun herkes farkında ve sen hala kuyruğu indirmiyorsun yazık! Polyannacılık mutlu olmak adına kişinin, bireylerin ya da eşlerin karşılıklı olarak mutlu olmak adına ellerinden geleni yapıp, olumsuzluklar karşısında yılmayıp hayattan zevk ve neşe alabilmektir. Beterin beteri varmış mantığı. Bahsettiğiniz çiftin yaptığı zannımca tamamen insanlara şirin görünmek adına gösterdikleri takiyyeciliktir (yalan dolan).

Bizlerin anlatmak istediği ise tamamen şu satırlardan ibaret, bir kolum yok ama diğeri var vuhuuu! Pozitif düşünce psikolojisi, Polyannacılık elimizde olanların değerini bilmemiz, elimizde olanlar için şükredebilmemizdir. Polyannacı düşünce esasında bana Çinlerin Atasözünü hatırlatıyor. "Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla, ikisini ayırt edebilmem için de akıl ver." Ez ve son cümlem şudur: Hayat her daim aynı zorluklar ve acımasızlığıyla hala karşımızda ve yaşam devam ediyor. Zor anınızda içinden çıkılmaz durumlarda gülümsemek zorunda kaldığınız zamanlar kendinizi kandırmak adına oynamıyor musunuz bu oyunu? Birçok kişi eminim yapıyordur bu durumu. Bu da bir yaşam şartı, zorluklara gülümsemek acılarımızı pembe gözlük takıp izlemek... Siz siz olun Bu iki kavramı birbirine karıştırmayın. Sonra insanların gözünde hep yalancı, mazoşist, sadist ve yalan hayat yaşıyor görünürsünüz.

Selam ile…