ANKARA

Kültür ve Turizm Bakanı Çelik, "Mezhep temelli çatışmalar, Türkiye’nin laiklik deneyiminin ne kadar üstün olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin laiklik kazanımının vurgulu şekilde anlatılması önem kazanmaktadır" dedi.

Konuşmasına Sultanahmet'teki bombalı saldırıda şehit olan polis memuru Kenan Kumaş'a Allah'tan rahmet dileyerek başlayan ve yaralı polis memuru için de acil şifa dileğini ileten Çelik, "Bu saldırıyı, bu alçakça cinayeti gerçekleştirenleri de hep beraber, bu toplantı vesilesiyle lanetliyoruz" diye konuştu.

Türkiye'nin büyük bir çatışma bölgesinin ortasında olduğuna işaret eden Çelik, "Etrafımızda dokuza yakın ülke fiilen yönetilemez duruma gelmiştir. Bunların bir kısmından 10 yıllık, 20 yıllık perspektiflerle umudumuzu kesmiş bulunmaktayız. Önümüzdeki 10 yıl, 15 yıl içinde bazılarının toparlanmasına dair umutlarımızı korumakta zorlanıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

Ülkenin etrafındaki düzen ve istikrar arayışında Türkiye'nin rolünün giderek daha merkezi bir yer aldığını vurgulayan Çelik, bu bağlamda karşılıklı anlayış geliştirilebilmesi, "küresel anlayış" kavramının, diplomasinin ve dış politikanın merkezine oturtulmasının önemli hale geldiğini, küresel anlayışın geliştirilmesinde de Bakanlığının ilgilendiği kültürel diplomasi kavramının stratejik bir rol oynadığını dile getirdi.

Küresel anlayış zemini kurabilmek için ülkeler ve halklar arasındaki fikir, bilgi, sanat ve kültürün diğer yönlerinin karşılıklı paylaşımının daha büyük bir ajanda olarak ülkelerin önüne geleceğini söyleyen Çelik, uluslararası ve ulusal örgütlerin, çok uluslu şirketlerin, sivil toplum örgütleri ve dini grupların uluslararası ilişkilerin önemli bir unsurları haline geldiğine vurgu yaptı.

Bakan Çelik, şöyle konuştu:

"Devlet dışı bu aktörlerin bu kadar merkezi bir rol üstlenmesi hem küresel hem ulusal anlamda toplumların ve devletlerin daha zengin bir hayata sahip olması bakımından önemli. Ama bunun yanı sıra başka 'merkezkaç aktörler, devlet dışı aktörler de güç kazanmaya başladı ki bunun olumsuz yönünü oluşturuyor. Örneğin IŞİD gibi örgütlerin bir devlet gücü kullanabilecek kadar yaygın bir terör unsuru haline gelmeleri, etnik ve mezhebi çatışmaları örgütleyen, bunları destekleyen bir rol oynamaları da bunun negatif yanını oluşturuyor. Dolayısıyla önümüzde son derece karmaşık, küresel güvenlik açısından da pek çok kimsenin yeni çalışmalara imza atmasını gerektiren bir durumla karşı karşıyayız."

Kültürel diplomasinin nasıl daha etkin hale getirileceğine yönelik çalışmalara ağırlık verdiklerini anlatan Çelik, "yumuşak güç" kavramının da ortaya çıktığı dönemde "bir ülkenin kültürünün, siyasi ideallerinin, politikalarının başka insanları cezbedebilme yeteneğinin, o ülkenin cazibesini artırabilme yeteneğiyle ilişkili olduğu" şeklinde ortaya konulduğunu dile getirdi.

Çelik, tarihte devletlerin düşüş ve yükseliş dönemleri yaşadığını, ayağa kalkan devletlere bakıldığında kültürü yani yazılımı, kültürel hayatları güçlü olanların ayağa kalkabildiğini söyledi.

Kültürel değişim için mümkün olan tüm fırsatların kullanılması gerektiğine işaret eden Çelik, Türkiye'nin sahip olduğu, demokratik deneyim, kültürel çeşitlilik, tarihi miras ve modern birikimin yumuşak güç unsurlarını tanımlandığını belirtti.

"Laiklik etrafımıza daha doğru anlatılmalı"

Türkiye'nin etrafında çıkan büyük çatışma alanlarına bakıldığında bilinen kültür ve sanatın ötesinde sahip olunan başka şeylerin de birer kültürel güç, yumuşak güç unsuru olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Çelik, şunları kaydetti:

"Etrafımızda ortaya çıkan insanların sandığa ulaşmak için büyük bedeller ödemeleri ve sandığa ulaşma konusunda gösterdikleri gayretlerin o devletler tarafından katliamla karşılanması ve ortaya çıkan iç savaş tablosu, bizim demokrasimizin ne kadar kıymetli olduğunu, demokrasiyi anlatmanın bir İslam ülkesinde nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede,  demokratik deneyimin anlatılmasının bizim için ne kadar büyük bir avantaj olduğunu gösteriyor. Nitekim etrafımızda ortaya çıkan büyük, din temelli, mezhep temelli çatışmalar, Türkiye’nin sahip olduğu  laiklik deneyiminin ne kadar biricik ve ne kadar üstün bir deneyim olduğunu da gösteriyor. Dolayısıylalaiklik meselesi, Türkiye'nin sahip olduğu laiklik kazanımının, bilhassa yumuşak güç unsuru olarak etrafımıza daha doğru anlatılması ve bunun daha vurgulu bir şekilde anlatılması da fevkalade önem kazanmaktadır."

Çelik, Türkiye’nin sahip olduğu laiklik deneyiminin yumuşak güç unsuru olarak ön planda tutulması ve anlatılmasının önemine işaret etti.

Çanakkale Savaşları'nın 100. yıl dönümünün kültürel diplomasi faaliyetleri açısından önemli bir şekilde değerlendirilmesi için de çalıştıklarının altını çizen Çelik, anma törenlerinde dünyaya barış ve dostluk mesajları vermenin önemli olduğunu belirtti.

Toprakları işgal edilmek istenen, vatanına saldırılanların Türk milleti olduğunu vurgulayan Çelik, bu haksız savaştan dünyaya barış mesajı çıkarma büyüklüğünün de Türk halkına düştüğünü söyledi.

Çelik, "Bunu dünyaya doğru anlatmak etrafımızda her vesileyle çatışma çıkan bir coğrafya içerisinde, büyük bir savaştan  barış mesajı çıkaran bir devlet ve millet olmanın ayrıcalığını bütün bir dünyaya anlatmak için bununla ilgili özel bir çalışma yapıyoruz. Avrupa Kültür Festivali için çok ciddi çalışmalarımız var. Bununla ilgili hemen hemen yapılacak şeyler plan düzeyinde tamamlandı ve bu sene faaliyete geçecek" bilgisini verdi.

1915 olaylarına ilişkin olarak atılabilecek önemli ve doğru adımların da kültürel diplomasi kavramı etrafında atılması gerektiğini belirten Çelik, burada siyasi mesajların karşıdakilere limitli ulaşması ya da hiç ulaşamaması gibi bir durumla karşı karşıya olunduğunu dile getirdi.

Hep birlikte 1915 olayları konusunda kültürel mesajları daha da çoğaltmak gibi bir sorumlulukları bulunduğunu vurgulayan Çelik, "Bizim için aslolan, parlamentoların aleyhimize karar almasının engellenmesinin ötesinde ki bu karar almanın engellenmesi meselesi Türkiye'yi pasif bir konuma itmektedir, dünya kamuoyunun doğru bir şekilde bilgilendirilmesi ve Türkiye’yi bizim ağzımızdan anlayabilmeleri o olayları bizim gözümüzden görebilmeleri bakımından aktif bir pozisyona geçebilmeyi ümit ediyoruz" diye konuştu.

Türkiye’de geçmişte sorun olan birçok meselenin aşıldığını anlatan Çelik, bundan 20 yıl önce Akdamar Kilisesi veya Sümela Manastırı'nın ibadete açılması gibi bir şeyin Türkiye’de büyük çatlaklara ve çatışmalara sebebiyet verebileceğini şimdi ise bunların gündelik hayatın doğal bir parçası olarak ele alındığını vurguladı.

Türkiye’nin hangi dinden olursa olsun kültürel değerleri korumasına ve kilise restorasyonuna önem verdiğini bildiren Çelik, "Akdamar Kilisesi'nde buranın onların istediği şekilde, buraya Ermeni adının verilmesi konusunda Dışişleri Bakanlığımızın ve Kültür Bakanlığımızın ortak bir kararla buna olumlu görüş bildirmesi, Türkiye’nin üstünlükleri arasında sayılması ve bunun iyi anlatılmasına önem verilmelidir" değerlendirmesinde bulundu.

Çelik, "Binbir kilise ve 40 kapılı şehir" olarak adlandırılan Ani tarihi kentinin, 2016’da UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmesi için Şubat ayında önemli bir adım daha atacaklarını bildirdi.

Adına "Ani Diplomasisi" dedikleri Ermenistan ile Türkiye arasındaki ortak kültürel değerler üzerinden ne tür açılım yapılabileceğine ilişkin de çalışma yürüttüklerini belirten Çelik, ortak değerlerin korunması ve bunlara fonksiyon verilmesi bakımından, nasıl bir zihinsel yakınlaşma  gerçekleştirilebileceğine ilişkin Ani diplomasisine de önem verdiklerini anlattı.

Ermeni  diasporasının, ortak bir geçmişe sahip olunmayan yeni nesilleriyle ilişki kurarak Türkiye hakkındaki kanaatlerini kulaktan dolma bilgilerle değil kendi şahsı tecrübeleriyle oluşmasının elzem olduğunu belirten Çelik, "Bununla ilgili yapacağımız kültürel faaliyetlerde, bizimle birlikte ortak bir tarihe ve ortak bir kamusal alan tecrübesine sahip olamayan Ermeni diasporasındaki genç nesle ulaşmayı öncelikli olarak belirlediğimizi size duyurmak isterim. Bu nedenle Türk ve Ermeni gençlerinin katılacağı kültürel değişim ve ağırlama programlarının nasıl olacağı üzerinde ciddi bir çalışma yürütmekteyiz" diye konuştu.

Bunun, ofis veya bir mekanizma şeklinde konumlandırılabilirse çok faydalı olacağını düşündüğünü dile getiren Çelik, islamofobideki korkutucu artışla ilgili de Medeniyetler İttifakı’nın ciddi bir zemin olduğunu, bunun daha merkezi bir konuma çekilmesi gerektiğini söyledi.