(DHA)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Demokrasiyi ve onun kurucu unsuru olarak siyaseti mesnetsiz saldırılarla yaralamaya çalışmak, en başta yargı kurumuna saygısızlıktır. Bunun en güncel örneği de idare içerisinde kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri olan bir takım baroların adli yıl açılışını, sırf mekânından dolayı provoke etmeleridir. Yargıtay ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) başkanlarımızı, bu bağnaz ve provokatif dayatmalara karşı gösterdikleri dirayetli ve demokratik duruş sebebiyle tebrik ediyorum" dedi. Erdoğan, "Önümüzdeki dönemde devam ettireceğimiz dinamik reform süreciyle, inşallah demokrasimizi güçlendirecek, milli iradenin üstünlüğünü inşallah daha da pekiştireceğiz" diye konuştu.

Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen 2019-2020 Adli Yıl Açılış törenine; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan ve Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile çok sayıda davetli katıldı. 55 baro başkanı törene katılmazken, 24 baro başkanı salonda yer aldı.

'DUYARSIZ KALAN ÇARPIK ANLAYIŞ EN BÜYÜK SORUNDUR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, törende yaptığı konuşmasında, kanunun, hukukun ve adaletin birbirinden farklı olduğunu vurgulayarak, daima adaletin peşinden koşulması gerektiğini kaydetti. Erdoğan, yakın coğrafya başta olmak üzere, dünyanın pek çok yerinden zulüm altında inleyen insanların feryatlarının arşı inlettiğini söyleyerek, "Dünya sistemi, refah ve lüks içinde yaşayan, daha da önemlisi bu hayat tarzını korumayı her şeyin üzerinde tutan bir kesimin cenderesi altındadır. Karşımızda, kendi konforu için dünyanın kalanının ekonomik kaynaklarını sömüren, zenginliklerini iç eden, kendi özgürlüğünü koruma adına dünyanın kalanını gözyaşına ve ateşe boğmaktan çekinmeyen bir anlayış bulunuyor. Üstelik bu zalimliklerin, demokrasi, insan hakları, terörle mücadele, hukuk, kanun ve hatta adalet adına yapılıyor olması, zulmün ağırlığını daha da artırıyor. Refahlarına ve özgürlüklerine yönelik her saldırıyı terör olarak niteleyen, ama diğer toplumların en temel insani taleplerine karşı duyarsız kalan çarpık anlayış, bize göre dünyanın şu andaki en büyük sorunudur" dedi.

'DÜNYADA DEĞİŞMEZ KUVVETLER AYRILIĞI UYGULAMASINDAN BAHSEDİLEMEZ'

Devletlerin yönetim sistemlerinin de zaman içinde gelişip dönüştüğünü vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye toplumunun ve yönetim yapısının da son 200 yıldır dünyadaki gelişmeleri yakından takip ettiğini ifade etti. Yasama, yürütme ve yargının kendi içinde bağımsız çalışması üzerine kurulu kuvvetler ayrılığının bu sürecin ederi olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kuvvetler ayrılığı prensibi, demokrasinin ve cumhuriyetin temelidir. Her toplum ve devlet, kuvvetler ayrılığı ilkesini, kendi serencamına uygun şekilde hayata geçirmektedir. Dolayısıyla, dünyada tek ve değişmez bir kuvvetler ayrılığı, demokrasi, cumhuriyet, hukuk devleti uygulamasından bahsedilemez. Esasen böyle bir yaklaşım hayatın olağan akışına uygun da değildir" diye konuştu.

'KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİNE AYKIRI BİR DURUM OLARAK ANLAŞILMAMAKTADIR'

Amerika Birleşik Devletleri'nde seçimle gelen Başkan Yardımcısının, aynı zamanda Senato'nun ve Kongre'nin de Başkanı olduğunu hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Yine bu ülkede, Anayasa Mahkemesi'nin tüm üyeleri, Başkan tarafından atanmaktadır. Görüldüğü gibi, Amerika Birleşik Devletleri'nde bu durum, yürütmenin yasama organı üzerindeki tahakkümü, bir başka ifadeyle kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı bir durum olarak anlaşılmamaktadır. İngiltere'de Kraliçe, halkın iradesi olan halkoylaması sonuçlarının uygulanmasını sağlamak üzere, Başbakan'ın teklifi üzerine, parlamentoyu bir ay süreyle askıya aldı. İngiliz demokrasisi, halkoylaması sonuçlarını hayata geçirmek üzere kendi içinde kuvvetler ayrılığı ilkesini bu şekilde yorumlayarak, tıkanan sistemi açma yoluna gitti."

'ÜSTÜNLÜK ARANACAKSA BU MİLLİ EGEMENLİĞİN ÜSTÜNLÜĞÜ OLABİLİR'

"Türkiye, darbelerden vesayete kadar pek çok sıkıntılı süreç yaşamış olsa da; halkın iradesini en üstte tutan kuvvetler ayrılığı fikrine ve bunun üzerine bina ettiği demokrasi anlayışına hep bağlı kalmıştır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Haziran 2018'de hayata geçen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin kuvvetler ayrılığı ilkesinin daha belirgin ve keskin bir şekilde işletilmesine dayalı olduğunu söyledi. Anayasanın amir hükümleri gereğince, Cumhurbaşkanı'nın sadece yürütmenin değil aynı zamanda devletin de başı olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:

"Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Milletinin birliğini, beraberliğini, tüm kurumlarıyla etkin şekilde işlemesini temin, Cumhurbaşkanının en öncelikli görevidir. Anayasamızın lafzında ve ruhunda açıkça yer alan bu yaklaşımı, kuvvetler ayrılığı için bir tehdit değil, tam tersine birleştirici bir güç olarak görüyoruz. Yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi içlerinde bağımsız bir şekilde çalışması, hepsinin de, Anayasada Cumhurbaşkanına verilen ‘devletin başı’ misyonu etrafında birlikte hareket etmelerine mani değildir. Devlete ait yetki ve görevlerin, herhangi bir üstünlük sıralaması olmadan kullanılması olan kuvvetler ayrılığı prensinin, denge yerine çatışma anlayışıyla yorumlanması, ülkeye ve millete fayda değil zarar getirir. Çünkü kuvvetlerin kendi içlerindeki faaliyetlerini yürütürken sahip oldukları bağımsızlık, başlı başına bir egemenlik hakkı değildir. Devlet sisteminde illa bir üstünlük aranacaksa, bu ancak Anayasanın ve orada tezahür eden milli egemenliğin üstünlüğü olabilir. Milli egemenliği, yasama ve yürütme kurumları demokratik seçimlerle doğrudan milletten aldıkları güçle kullanır. Yargı ise Anayasa'yı ve kanunları yapan yasama organından aldığı yetkiyle görevini yürütür. Kuvvetler ayrılığı sistemindeki yargı bağımsızlığı, bu erkin kendisine yargı yetkisi veren hukuk kurallarını eksiksiz bir şekilde uygulaması sorumluluğu ve gücünden kaynaklanır. Hâkimler Savcılar Kurulu üyelerinin Meclis ve yürütme tarafından seçilmesi de aynı mantığa dayanıyor."

'CUMHURBAŞKANINA SALDIRMAK DOĞRUDAN SİYASAL ALANI HEDEF ALMAKTIR'

Cumhurbaşkanına kuvvetler ayrılığı konusunda yöneltilen ithamların çoğunun temelsiz olduğunu belirten Erdoğan, "Ülkemizdeki demokratik sistemde Cumhurbaşkanına açılan alan, üstünlük bağlamında değil, tüm kurumların ahenk içinde çalışmasını gözetme noktasındadır. Yargı üzerinden, milletten ve hukuktan aldığı yetkiyle görevini yapan yürütme erki ile onun temsilcisi olan Cumhurbaşkanına saldırmak, aslında doğrudan siyasal alanı hedef almaktır. Kuvvetler ayrımındaki yerinin ötesinde, tamamen ideolojik ve bağnaz bir tahayyülle yargı bağımsızlığı sözünü gündemde tutanlar, en çok demokrasiye, cumhuriyete, milli iradeye zarar veriyor" şeklinde konuştu.

TBB VE YARGITAY'A TEŞEKKÜR

Son yapılan Anayasa değişikliğiyle ile yargı bağımsızlığı kavrama, yargının tarafsızlığı ilkesinin de eklendiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Buna rağmen, demokrasiyi ve onun kurucu unsuru olarak siyaseti mesnetsiz saldırılarla yaralamaya çalışmak, en başta yargı kurumuna saygısızlıktır. Bunun en güncel örneği de, idare içerisinde kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri olan bir takım baroların Adli Yıl açılışını, sırf mekânından dolayı provoke etmeleridir. Bu mekân, şahsıma ait değil. Bu mekân her zaman söylediğim gibi milletin evi ve devletin tüm kurumları bu mekânı rahatlıkla kullanmak hakkına sahiptir. Üstelik bu meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin ‘çoğulcu demokrasiyle’ bağdaşmadığı kabul edilen bir gerçek olduğu halde böyle bir tartışma yaşanıyor. Hâlbuki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, bu gazi mekân, konferans salonu, sergi salonu, camisi, 15 Temmuz anıtı, tamamlanmak üzere olan kütüphanesi ve inşası süren müzesiyle, milletimizin, dolayısıyla da tüm kurumlarımızın evidir. Önümüzdeki dönemde ilk çözmemiz gereken meselelerden birinin, barolar başta olmak üzere tüm meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin temsili demokrasiye uygun hale getirilmesi olduğuna inanıyorum. Yargıtay ve Türkiye Barolar Birliği Başkanlarımızı, bu bağnaz ve provokatif dayatmalara karşı gösterdikleri dirayetli ve demokratik duruş sebebiyle tebrik ediyorum. Yargı kurumunun nefasetine zarar veren, ülkemizdeki avukatların kahir ekseriyetinin hissiyatını ve tercihini de temsil etmediğine inandığım bu tür yanlışların ileride tekrarlanmayacağını umuyorum."

'İDARİ DÜZENLEMELER KONUSUNDAKİ HAZIRLIKLARIMIZ SON AŞAMASINA GELDİ'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, demokrasiyi güçlendirmek, vatandaşların adalet beklentisine en yüksek cevabı vermek ve uluslararası alanda Türkiye'nin 'hukuk devleti’ niteliğini tahkim etmek amacıyla yeni reform hazırlıkları içinde olduklarına dikkat çekerek, yaklaşık 3 ay önce duyurulan Yargı Reformu Strateji Belgesi'ne atıfta bulundu. Erdoğan, "Tutukluluktan ifade özgürlüğüne, savunma hakkından adalete erişime kadar birçok alandaki reform vizyonumuzu, bu belgeyle ortaya koyduk. 'Güven veren ve erişilebilir bir adalet' anlayışıyla oluşturduğumuz yargı reformu strateji belgemizin, hukuk camiasında ve kamuoyunda memnuniyetle karşılandığını görüyoruz. Reform belgesindeki hedeflerimizi hayata geçirmek için hem mevzuat değişikliği, hem de idari düzenlemeler konusundaki hazırlıklarımız son aşamasına geldi. Tabii asıl önemli olan uygulamadır. Ülkemizde kağıt üzerinde mükemmel duran nice düzenlemenin uygulamadaki çarpıklıklar sebebiyle nasıl sıkıntılara ve adaletsizliklere yol açtığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunun için mevzuat değişiklikleri ve idari düzenlemeler kadar zihniyet değişimine de önem veriyoruz. Vatandaşlarımızın adalet sistemine duydukları güveni ancak bu şekilde arzu ettiğimiz seviyeye getirebileceğimize inanıyoruz" dedi.

'REFORM SÜRECİYLE DEMOKRASİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ'

Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı 'açıkça ayrımcı' bir tutum içinde olduğunun altını çizen Erdoğan, "Biz bu reform belgesiyle aynı zamanda tam üyelik yükümlülüklerimize olan bağlılığımızı da göstermiş oluyoruz. Önümüzdeki dönemde devam ettireceğimiz dinamik reform süreciyle, inşallah demokrasimizi güçlendirecek, milli iradenin üstünlüğünü inşallah daha da pekiştireceğiz" diye konuştu.

'MESLEK İÇİ EĞİTİMİ DE DAHA ETKİN HALE GETİRECEĞİZ'

Hak ve özgürlüklerin korunması, geliştirilmesi, güvence altına alınması için kapsamlı bir İnsan Hakları Eylem Planı hazırlandığını açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Kaliteli insan kaynağı, her alan gibi, adalet sisteminin iyi bir şekilde işleyişinin de temel şartıdır. Hukuk eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi, yargı reformu stratejimizin en önemli unsurlarından biridir. Hâkim ve savcı yardımcılıklarının ihdası, bu bakımdan gerçekten çığır açıcı bir yenilik olacaktır. Meslek öncesi ve meslek içi eğitimi de daha etkin hale getireceğiz. Bilirkişilik, yazı işleri hizmetleri, bilişim sistemi, tebligat, uzmanlaşma gibi yargı faaliyetlerinin destek unsurlarıyla ilgili reformları da ihmal etmiyoruz."

'RASYONEL BİR İŞLEYİŞİ TEMİN ETMEK ZORUNDAYIZ'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, savunma hakkı ve avukatların yargı reformu stratejisinin en önemli başlıklarından biri olduğunu kaydederek, önümüzdeki dönemde avukatlık alanında sorun yaşanan pek çok uygulamanın değişeceğini belirtti. Adalet sistemini mümkün olduğunca sadeleştirerek görevsizlik ve yetkisizlik kararlarına yol açan problemlerin ortadan kaldırılmasının hedeflendiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Soruşturma, kovuşturma ve cezaların infazı aşamalarını kapsayan ceza adaletinde; adil, etkin, rasyonel bir işleyişi temin etmek zorundayız. Cumhuriyet savcılarının takdir yetkilerinin genişletilmesinden soruşturma aşamasının etkinleştirilmesine kadar, bu çerçevede pek çok yeniliği hayata geçireceğiz. Özellikle ekonomik hayata doğrudan etkisi olan hukuk yargılamalarında da, sade ve etkin bir işleyişi temin etmekte kararlıyız" değerlendirmesinde bulundu.

CİRİT: TÜRK YARGISI BU GERÇEĞİN BİLİNCİNDEDİR

2019-2020 Adli Yıl Açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, bağımsız yargının, Cumhuriyeti ve devleti ayakta tutan temellerden biri olduğunu belirtti. Bu temelin sarsılmasının, kaba kuvvetin ve anarşinin doğmasına, toplumsal barışın bozulmasına ve nihayetinde demokrasinin ortadan kalkmasına yol açacağını kaydeden Cirit, "Türk Milleti adına kullanılan asli, hukuki ve mutlak egemenliğin, devlet içinde veya dışında herhangi bir kudrete ya da otoriteye bırakılması, egemenliğin sonu olur. Türk yargısı bu gerçeğin bilincindedir. Gerek yurt içinden gerekse yurt dışından, üst düzey siyasi kişiliklerin devam eden soruşturmalara ve davalara ilişkin beyanları, haklı gerekçeleri olsa bile belli bir yönde karar vermeleri için mahkemelere çağrıda bulunmaları veya açıklamalar yapmaları, adil yargılama hakkını güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesindeki bağımsız ve tarafsız mahkeme fikriyle bağdaşmamaktadır" dedi.

'RAPORU DEĞERSİZ BİR KAĞIT PARÇASINA DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜR'

Cirit, Avrupa Birliği Komisyonunun 29 Mayıs 2019 tarihli Türkiye Raporunda, '2016 darbe girişiminin ardından hâkim ve savcıların yüzde 30’unun ihraç edilmesi ve görevden uzaklaştırılması neticesinde Türk yargısının bağımsızlığına ilişkin endişeler devam etmektedir' ifadelerini kullandığını hatırlatarak, şöyle konuştu:

"Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY terör örgütündeki faaliyetleri sebebiyle eski yüksek yargı üyelerine yönelik soruşturmalar kapsamında 178 kişi hakkında fezleke düzenlenmiş, bunlardan 175 kişi hakkında dava açılmıştır. Bu davalardan bir kişi beraat etmiş, bir kişi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, 106 kişi mahkum olmuş, 67 kişi hakkında ise yargılamalar devam etmektedir. İlk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılardan 4 bin 561 kişi hakkında soruşturma açılmış, bunlardan 3 bin 495 kişi hakkında dava açılmıştır. Bu davalardan 534 kişi beraat etmiş, bin 344 kişi mahkum olmuş, bin 617 kişi hakkında ise yargılamalar devam etmektedir. Böylesine ağır ve önemli suçlardan mahkum olmaları sonucu cezaevinde bulunan, soruşturmaları devam eden eski yüksek mahkeme üyeleri ve derece hâkim-savcılarının ihraç edilmesi ya da görevden uzaklaştırılması zorunludur. Çağdaş hukuk sistemlerinde bunun dışında bir seçenek olamayacağını bilmek için hukukçu olmaya da gerek yoktur. Durum bu kadar açıkken 'yargı bağımsızlığı' kavramını, ‘terör örgütüne bağlılık’ olarak anlayan ilerleme raporundaki bu ifadeler, söz konusu raporu değersiz bir kağıt parçasına dönüştürmüştür."

'RAPOR TÜRK YARGISINA YÖNELİK KARALAMA KAMPANYASININ BİR PARÇASI'

Cirit, raporun Türk yargısına yönelik karalama kampanyasının bir parçası olduğunu ve bu rapor nedeniyle AB'nin Türk yargısı ve kamuoyu önünde itibar kaybettiğini belirterek, şunları söyledi: "Öte yandan küresel olarak, çeşitli güç odakları tarafından Türk yargısına yönelik olumsuz algı oluşturma çabaları sistematik bir şekilde sürdürülmektedir. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2018 yılı Küresel Rekabetçilik Raporunda Türkiye’deki yargı bağımsızlığı 111'inci sırada gösterilmiş, bu konu yazılı ve görsel basında yer almıştı. Söz konusu raporda, idam cezalarının günlük yaşamın bir parçası haline geldiği Mısır 29'uncu sırada, Cemal Kaşıkçı cinayetini dünyanın gözü önünde örtbas etmeye çalışan Suudi Arabistan ise 24’üncü sırada yer almıştır. Sadece bu iki örnek dahi, raporu hazırlayanların hukuk anlayışlarını ve Türk yargısı hakkında uluslararası alanda nasıl kirli ve çirkin bir propaganda yürütüldüğünü göstermeye yeterlidir."

Konuşmasında yargıdaki yaşanan sorunlara, iş yüküne ve çözüm önerilerini de yer veren Cirit, konuşmasını başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere açılış törenine katılanlara teşekkür ederek tamamladı. 

'VATANTAŞLARIMIZIN YARGIYA İLİŞKİN BEKLENTİLERİ VAR'

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, programa katılmasıyla ilgili yapılan eleştirilere cevap verdi. Feyzioğlu, "Bugün buradayız; çünkü vatandaşlarımızın yargıya ilişkin sorunları ve bizlerden beklentileri vardır. Avukatların yargıya ilişkin sorunları ve bizlerden beklentileri vardır. Bu sorun ve beklentiler birbirinden farklı ve bağımsız değildir. Avukatın sorunu, vatandaşın sorunudur. Çözümler de ortaktır. TBB hiçbir siyasi partinin muhalifi veya destekçisi değildir. Yargı erkinin üç eşit kurucu unsurundan savunmayı temsil eder. Yargı Reformu Strateji Belgesi, TBB'nin etkin katılımıyla hazırlanmıştır. Reform paketleri süratle çıkarılmalı ve hızla uygulamaya geçirilmelidir" dedi.

TALEPLERİNİ SIRALADI

Hakim ve savcılar için mesleki yeterlilik sınavlarının bir an önce getirilmesi gerektiğine dikkat çeken Fevzioğlu, şöyle konuştu:

"Hâkim ve savcı yardımcılığı müessesesi getirilmelidir. Hâkim ve savcı adayları dâhil olmak üzere kamuya personel alımlarında mülakat uygulamasına bir disiplin getirilmelidir. İstinaf mahkemelerinin kararlarının daha büyük bir yüzdesi Yargıtay denetimine açılmalıdır. Düşünce özgürlüğünü ilgilendiren her suç tipi mutlaka Yargıtay’ın denetiminden geçmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulardaki ilke kararlarına uygun kararlar vermek, hâkimlerin yükselmelerinde en önemli ölçüt haline getirilmelidir. Tutuklama tedbirinin peşin ceza gibi uygulanmasına sebebiyet veren katalog suçlar, kanundan çıkarılmalıdır. Vatandaşlarımızın üzerindeki avukatlık hizmetinden kaynaklanan KDV yükü azaltılmalıdır. Kamuda çalışan avukatların özlük hakları sorunu ve bu çerçevede ek gösterge sorunu artık çözülmelidir. Stajyer avukatlara, avukat yanında ücretli ve sigortalı çalışma imkânı getirilmelidir. Uyuşmazlıkların doğmadan önlenmesini hedefleyen koruyucu avukatlık uygulamaları geliştirilmelidir. İş uyuşmazlıklarında dava şartı olan arabuluculukta işçinin yanında avukatı olmadan müzakereye katılmaması sağlanmalı."

Yargı Reformu Strateji Belgesinin, doğru bir belge olduğunu belirten Fevzioğlu, "Kalıcı çözümlere odaklanmıştır. Adalet Bakanlığı’nın çatısı altında mümkün olan en çoğulcu katılımcı anlayışla hazırlanmıştır. Paketler halinde kanunlaşacaktır" ifadelerini kullandı.

YÜKSEK MAHKEME BAŞKANLARI ONURUNA YEMEK VERDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki 2019-2020 Adli Yıl Açılış töreninin ardından Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Yüksek Mahkeme Başkanları onuruna öğle yemeği verdi. Yemekte, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Sayıştay Başkanı Ahmet Baş, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, YSK Başkanı Sadi Güven ve diğer yüksek yargı başkanları hazır bulundu.