Başbakan Erdoğan, partisinin 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın kapanış konuşmasında, "Herkes konumunu haddini bilecek" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin, Afyonkarahisar'da NG Güral Termal Otelde düzenlenen, 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'ndaki kapanış konuşmasına, Türkiye ve dünyadaki tüm annelerin ve salonda bulunan annelerin Anneler Günü'nü kutlayarak başladı.

İstişare toplantısının ilk gününde AK Parti genel başkan yardımcısı ve bakanların kendi alanlarına dair çalışmaları sunduğunu, soruları cevaplandırdığını, toplantının ikinci gününde de genel görüşme yaptıklarını, 30 kişinin söz alarak, sorular yönelttiğini, ilgili bakanların da cevaplar verdiğini anlattı.

Türkiye ekonomisini bir kez daha toplantıda enine, boyuna değerlendirme fırsatı bulduklarını, Çözüm Süreci'nin çeşitli boyutlarıyla gündeme geldiğini, 30 Mart seçimlerinin sonuçlarını ve teşkilatın yapısını değerlendirdiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ulusal güvenliği tehdit eden "Paralel Örgüt" ile diğer illegal yapılanmalarla mücadele konusunun ağırlıklı olarak gündeme alındığını kaydetti.

Erdoğan, son 200 yıl boyunca, bu toprakların asli unsurların yani milletin, yoksulların, okuyamamış olanların, kendisini ifade edemeyenlerin, çıkış yolları bulamayanların, fırsatları, imkanları olmayanların, milli ve manevi değerlerine sımsıkı bağlı olanların sistematik bir tahkire, aşağılanmaya, ötelenmeye maruz kaldıklarını belirterek, "Rahmetli Oğuz Atay, onları, yani bizleri, 'Tutunamayanlar' olarak tarif etmişti. Evet... Hiç bir ayrım yapmadılar... Dikkatinizi çekiyorum, Elit bir zümre, Türk demeden, Kürt demeden, Alevi, Sünni demeden, Doğulu Batılı demeden; halk yığınlarına karşı sürekli bir kibir sergilemişti" diye konuştu.

"Kibir abideleri 12 yıl boyunca defalarca yolumuza çıktı"

Son yıllardaki birçok konuşmasında bu konunun üzerinde durduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bizim özgüvenimizi yok etmek istediklerini, bizim de buna karşı direnmemiz, başımızı dik tutmamız, özgüven içinde olmamız gerektiğini defalarca ifade ettim. Hani dikleşmeden dik durmak diye ifade ettiğim konu. Milletin, 77 milyon, ayrımsız şekilde bu toprakların birinci sınıf vatandaşı olduğunu, bu toprakların asıl sahibi olduğunu defalarca vurguladım. 3 Kasım 2002 seçimleri, esasen, işte bu kibir abidelerinin milletten ağır bir cevap aldığı bir tarih olmuştu. O kibir abideleri, 12 yıl boyunca defalarca yolumuza çıktılar. Hep diyorum ya, bir mürebbiye edasıyla bizlere ve millete parmaklarını sallayarak, küstahça bizi terbiye etmeye kalkıştılar. Her zaman tepeden baktılar, tepeden konuştular. Kendilerini hep müstesna bir konumda gördüler.

Hani ülkede çoğunluğun oyunu alamıyorlar ya biz azınlıkta kaldık diyorlar, dolayısıyla şimdi de azınlık olarak çoğunluğa biz tahükküm etmeliyiz diyorlar. Kendilerini ülkenin asıl sahibi addettiler, ülkenin asıl sahiplerine hiç fırsat tanımadılar. Kararları onlar vermek istediler, ülkeye onlar istikamet çizmek istediler, ülkenin kaynaklarını adil biçimde paylaşmak yerine, tüm kaynakları kendileri için kullanmak istediler. Kendileri dışında hiç kimseye, makam hakkı, girişim hakkı, ifade özgürlüğü, özellikle de karar hakkı tanımadılar. Demokrasiye rağmen, seçimlere rağmen, sandık sonuçlarına rağmen kendilerini imtiyazlı gören bu kesimler, kibirlerinden bir milim bile geri adım atmadılar. İşte 12 yıldır, biz, bu kibri kırmaya, bu imtiyazları yok etmeye, milletimize tarihinde olduğu gibi yeniden özgüven kazandırmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin, bu milletin, neler yapabileceğini, neleri başarabileceğini, hangi seviyelere ulaşabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Hamdolsun, bunu da yaptık."

"Herkes bilsin ki biz bu ülkede varız"

Başbakan Erdoğan, 12 yıl içinde milletin içerde ve dışarda özgüven kazanabilmesi için gece - gündüz çalıştıklarını, 77 milyonun her bir ferdinin de kendilerinin bu hissiyatını paylaşmalarını özellikle arzu ettiğini belirterek, "Herkes bilsin ki, biz bu ülkede varız, biz bu ülkenin sahipleriyiz, biz bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız" dedi.

Türkiye'de ihtilal dönemlerinin kapandığını, seçkin bir zümrenin, kendisini imtiyazlı kabul eden bir zümrenin, parmağını sallayarak millete kibirle ders verme dönemlerinin artık kapandığını vurgulayan Erdoğan, "Birileri, kürsülere çıkıp konuşurken, kendilerini Yassıada Mahkemelerinin savcısı, bizi de Yassıada Mahkemelerinde sanık gibi görüyor" diye konuştu.

"CHP Genel Başkanı, Milli Şef, diktatör, 54 yıl önce Meclis kürsüsüne çıkıp, mütekebbir bir edayla, 'Sizi ben bile kurtaramam' diyerek Meclis’i tehdit etmişti. Artık bu tehditlere boyun eğecek bir Meclis yok" diyen Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Yassıada’da olduğu gibi, ülkenin seçilmiş Başbakanını karşısına alıp, arkasındaki silahlı efendilerinden aldığı güçle Başbakanlara, Bakanlara hesap soracak hukuk katili hukukçulara artık hiç kimsenin eyvallahı yok. Herkes haddini bilecek. Herkes konumunu, sınırını, hududunu bilecek. Siz, babalarınızın, dedelerinizin çarpık istikametinde yürümek isteyebilirsiniz. Babalarınız, dedeleriniz gibi, siyasete parmak sallamak isteyebilirsiniz. Ama biz, babalarımızın, dedelerimizin, ecdadımızın kutlu ve şanlı izinden yürüyoruz ve hiç kusura bakmayın, bu istikametimizi asla değiştirmeyeceğiz.

Karşınızda artık boynu bükükler yok. Karşınızda artık yüzünü yere eğip, haklı öfkesini içine atacak mazlumlar, mağdurlar yok. Evet... Geçti o günler... Yassıada günleri geçti. Sizin karşınızda, merhum Menderes’in akıbetiyle korkutulan, korkan, sinen, pısırık Başbakanlar, bakanlar yok"

Konuşmasının bu bölümü salondakiler tarafından uzun süre alkışlanan Başbakan Erdoğan, bulundukları makamlara kendilerini milletin getirdiğini, milletin mührünün bütün mühürlerin üzerinde, milletin imzasının da tüm imzaların üzerinde bulunduğunu söyledi.

"Hiçbir atanmış, kalkıp da milletin temsilcilerine ders vermeye yeltenmesin"

Salonda bulunanlara "Bakın kardeşlerim" diyerek hitap eden Başbakan Erdoğan, "Hiçbir atanmış, kalkıp da milletin temsilcilerine ders vermeye yeltenmesin" dedi.

Başbakan Erdoğan, dün Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü kutlamasına katıldığını anımsatarak, şu anda yaptığı konuşmasında, sadece İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'na katılanlara değil, 77 milyon vatandaşa hitap ettiğini ve bazı şeylerin milletçe bilinmesi, çok iyi bilinmesi gerektiğini söyledi.

"Bizler 'Korkma' diye başlayan bir İstiklal Marşı'nı sahiplenmiş milletin evlatlarıyız" diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum diye tarif edilen bir Asım'ın nesliyiz. Bunu bir defa çok iyi anlamamız gerekiyor. Dünkü toplantıda malum sabah 10'da burada olacaktık, fakat biz gerçekten Sayın Başkan'ın o nezaketli daveti sebebiyle buradaki konuşmamızı öğleden sonra saat 14.00'e aldık ve saat 10.00'da Danıştay'daki toplantıya Adalet Bakanımla katıldık. Sayın Cumhurbaşkanımız orada, Genelkurmay Başkanımız orada, bakanlar orada, tüm yargı camiasının mensupları orada. Danıştay Başkanı çıkıyor, 25 dakikalık herkesin saygı duyacağı konuşmayı yapıyor. Gerek yasama, gerek yürütmeyle ilgili gerekse yargıyla ilgili değerlendirmelerini geniş açıdan gayet güzel şekilde takdim ediyor ve 25 dakika süren konuşma yapıyor. Kim bu? Ev sahibi. Ev sahibi bu konuşmayı yaptıktan sonra, orada konuşma hakkı, konuşma yetkisi olmayan... Araştırmasını da yaptırdım, ne içtüzüğünde ne tüzüğünde, yasalarda zaten yok, onu orada söyledim, bunu biliyorum. Daha sonra incelettim ki tüzüğünde, iç tüzüğünde böyle birşey yok.

Meğerse bu bir gelenek olduğu için, bunları da savunma makamı olarak kabul ettikleri için söz verilirmiş. Yargıtay'da da bu şekilde, hani Adli Yıl'da da, Yargıtay'da bu konuşma yapılır ya, orada da yıllar yılı maalesef buna benzer şeyler hep olur, daha sonra tabii gitmedik. Danıştay'da da bundan dolayı böyle bir söz verilmiş. Oraya konuşmaya çıkan kişi, karşısındaki insanların herhangi bir savunma hakkı var mı? Hukukçusun orada konuşmanı yapacaksın, ama karşısına gelen devlet ricaline orada her türlü saygısızlığı yapacaksın, hakareti yapacaksın. İşte Baro Başkanı çıkıyor... Sayın Danıştay Başkanının 25 dakika konuşma yaptığı yerde kendisine de 15 dakika, bilemedin 20 dakika konuşması söylenmiş, bir saat konuşma yapıyor. Devlet protokolünde böyle birşey olamaz, sen misafir olarak geliyorsun, orada konuşma hakkın yok, çıkıyorsun orada 1 saat zehir zemberek konuşma yapıyorsun. Ve seçilmişlere, işte o hücrelerine sinmiş kibirle parmak sallamaya yelteniyor, insan da en başta bir nezaket olur. Devlet protokolünün karşısında nasıl konuşulacağını, ne kadar konuşulacağını, ne konuşulacağını insan bir kendisine dert eder, bunu düşünür. CHP Kurultayı’nın kürsüsünden değil, Danıştay’ın kürsüsünden konuşuyorsunuz."

"Danıştay salonunda mıyız, yoksa CHP kurultayında mıyız?"

Başbakan Erdoğan, gelecek çarşamba 14 Mayıs günü  itibariyle tek parti CHP döneminin kapanmasının üzerinden tam 64 yıl geçmiş olacağını hatırlatarak, "İnanın, Danıştay salonunda mıyız, yoksa CHP kurultayında mıyız, şaşırdım" dedi.

"Bir yüksek mahkemenin kuruluşunda, kuruluş yıl dönümünde memleketin son 100 yıldaki bütün gündem konularını tek tek hatırlatıyor, her bir gündem maddesi üzerinden siyasete, siyasetçiye hiza vermeye çalışıyor" diyen Başbakan Erdoğan, "Engelliler konusunda başlıyor, anlattığı şeylerden görüyorum ki engellilerle ilgili ne yaptığımızdan adamın haberi yok. AK Parti iktidarının engelli vatandaşlarımıza yaptıklarını bugüne kadar hiçbir iktidar yapmadı. Babadedesi de yapmadı, onun iktidar olduğu partiler yapmadı. Biz yaptık, ama haberi yok, oradan geçiyor basın özgürlüğüne, oradan çıkıyor çevre meselesine, oradan çıkıyor sokak olaylarına..." diye konuştu.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun dün Danıştay'da yaptığı konuşmasında Van depreminden de bahsettiğini, depremden sonra Van'da birşey yapılmadığını ileri sürdüğünü belirten Başbakan Erdoğan, "Orada insan nasıl olacak da buna tahammül edebilecek. Avrupa Birliği’nden de bahsediyor, ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN’dan da bahsediyor. Yav sen kim, ASELSAN kim, HAVELSAN kim. Kimsin sen ya... HSYK yasasına da değiniyor, sanat hakkında görüşlerini de anlatıyor, tövbe tövbe..." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Van depreminin ardından, o akşam kendisi ve birçok bakan arkadaşıyla Van'a gittiklerini, Kızılay, AFAD başta olmak üzere ilgili kurumların, arama - kurtarma, yardım ekiplerinin Van'a ulaştığını anlatarak, ilk etapta 13 çadırkent, 35 konteyner kent kurduklarını, şehirdeki yığılmadan dolayı araçların hareket bile demez hale geldiğini kaydetti. Bakanların yardımlar ve müdahale konusunda yetkilendirildiğini, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın koordinatör bakan olarak atandığını ifade eden Erdoğan, 29 bin 486 konteyneri depremzedelerin barınma hizmetine sunduklarını, 175 bin 70 afetzedenin buralarda geçici olarak barındığını ve ülke genelindeki devletin sosyal tesislerinin de depremzedelere tahsis edildiğini, isteyenlerin buralara otobüslerle taşındığını hatırlattı.

Van'daki kalıcı konutların temelini depremden 39 gün sonra attıklarını ve ilk yıl bu konutların çoğunu tamamlayarak hak sahiplerine verdiklerini anımsatan Başbakan Erdoğan, Van, Edremit ve Erciş’te 17 bin 489 konut, Evini Yapana Yardım yöntemiyle köylerde 6 bin 202 konut ve 2 bin 325 ahır inşa edildiğini, toplamda inşa edilen konut sayısının 23 bin 691’e ulaştığı bilgisini verdi.

Başbakan Erdoğan, Van’a depremden sonra yapılan yatırımın 5 milyar liraya ulaştığını ifade ederek, "Bundan haberin var mı senin? Neymiş 'ona öyle bilgi verilmiş'. Sen bilginin kaynağına inmemişsin ki senin gibi düşünenler, senin şaklabanların sana geliyor bu bilgiyi veriyor. Sen çıkıyorsun bu işin asıl sahibinin karşısında, bu doğru olmayan sözleri konuşuyorsun. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Sana yalan konuşmak yakışır mı? Sen bir hukukçusun, güya önünde de profesör var, nasıl bunu yapıyorsun" dedi.

Van'daki konteyner kentin istismar konusu edildiğine, şu anda konteynerlerde sadece 67 ailenin kaldığına ve bunların da hak sahibi olan afetzedeler olmadığına işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bizler orada, hak sahibi olanlara yaptığımız konutlardan verirken arta kalan konutlardan da kiracı olanlara kura çekmek suretiyle verdik. Kiracı kiracıdır, ama bir kısmına verebildik. Eğer diğer kiracılar da almak istiyorsa, onlar yine ya kiracı olarak bir yerlere yerleşecek veya TOKİ olarak konutlar yapmaya devam ediyoruz, illa konut almak istiyorsan TOKİ'den konut alır. Sen nasıl hukukçusun? Eğer hukukçuysan, hak sahibi olan orada, hak sahibi olan kişi neyse ona bizim önce çözüm bulmamızdır. Kiracı olana bizim 'alsa sana ev' deme mecburiyetimiz yok, ama ona kiraya yer bulduğumuz gibi, konteynerleri bulduk, konteynerleri oraya getirdik, bunların dışında devletin bütün sosyal tesislerinde onları misafir ettik, ülkemizin çok değişik yerlerinde."

Erdoğan, şu anda bütün konteynerlerin boşaltıldığını, konteyner kentlerin kaldırıldığını ama 67 ailenin buraları boşaltmak istemediğini, direndiğini belirterek, "İşte böyle, BDP, CHP, MHP zihniyetindeki istismarcılar, fotoğrafın bütününü bir kenara bırakıyor, bu 67 aileyi istismar ediyor. Yani biz, 23 bin 691 konut inşa ettik, onlar görülmüyor, onlar takdir edilmiyor; şu anda, hak sahibi olmayan bu 67 aile, bütün Van’ın manzarası gibi sunuluyor" diye konuştu.

"Ölümler üzerinden istismar yapmaya çalışıyor"

"Bu beyefendi, Danıştay kürsüsünden yakın zamanda gösterilerde hayatını kaybedenlerin isimlerini sayıyor, ölümler üzerinden istismar yapmaya çalışıyor" diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"İstanbul'da yatıyorlar, kalkıyorlar Berkin Elvan... O da o gün onu zikrediyordu. Yüzünde maskesi, sapanı, cebinde patlayıcılar, ama kalkıyor malum medya 'ekmek almaya giderken...' Ekmek almaya giderken maskeyle mi gidilir, sapanla mı gidilir, patlayıcılarla mı gidilir, bu nasıl iştir? Ama yine aynı o olayların olduğu günde kalkıp da terör örgütü Okmeydanı'nda gelip Burakcan’ı orada şehit ederken, o Burakcan’ı bu Baro Başkanı zikretmiyorsun. Çünkü o teröre kılıf bulmamıştı, o evinin kapısının önünde, oradaki gelen kalabalıkların o gelişinde kurban olmuştu. Sıkıntı burada. Çünkü Burak, istismara elverişli değildi. Ama diğerleri istismara elverişlidir. Burak için belki her yıl bir mütevazi anma töreni yapılacaktır, ama bunlar için bu isimler tamamen istismara açık, her yıl yapacakları kutlamalarla kendilerine göre bunlardan oy devşireceklerini zannedecektir, çünkü hayatları bunun üzerine kuruludur."