ANKARA - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Bank Asya'nın hakim ortaklarına ilişkin istenen bilgiler geldikten sonra değerlendirme sürecinin başlayacağını ve süreç sonunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) nihai bir karar vereceğini belirterek, "Herkesin gönlü rahat olsun, bizim oradaki (BDDK) ekibimiz, hukuk neyse onu uygulayan ekip. Hukuk neyse o işleyecek" dedi.

Babacan, TRT Haber'de gündeme ilişkin soruları yanıtladı. 

Merkez Bankası'nın politikalarında bir hata görüp görmediğine ilişkin soru üzerine Babacan, bu konularda çok fazla yorum yapmayı doğru bulmadığını söyledi. 

Merkez Bankası Para Politikası Kurulunun (PPK) 7 kişilik deneyimli ve kendilerinin atadığı bir heyetten oluştuğunu kaydeden Babacan, "Buradaki arkadaşlar eleştirileri dinliyor ve değerlendiriyorlar. Karar verme anı geldiğinde de 7 kişi bir odaya kapanıyor ve nihai karar veriyorlar. Bugünden PPK'nın kararı hakkında yorumda bulunmayız, bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Bu konular tartışıldıkça öngörülebilirlik azalıyor, öngörülebilirlik azalınca da risk algısı yükseliyor, risk algısı yükselince de risk primleri yükseliyor ve bütün piyasa göstergelerine yansıyor. Dolayısıyla 24 Şubat tarihini bekleyelim, PPK kararını hep beraber görelim" diye konuştu.

"Milli gelirde 10 bin doların altı gibi rakamlar görünmüyor"

Babacan, dolardaki yükselişten ötürü milli gelirin 10 bin doların altına düşeceğine ilişkin yorumların sorulması üzerine, dolar bazındaki milli gelir hesabının piyasa kuru ve satın alma gücü paritesine göre hesaplandığını söyledi.

Telaffuz edilen 10 bin 800 dolar rakamının piyasa kuruna göre hesaplandığını ifade eden Babacan, "Bizim milli gelirimiz Türkiye'de Türk Lirası olarak oluşuyor. TL olarak hesap edilen milli geliri ortalama kura bölüyoruz ve dolar bazındaki milli geliri hesaplıyoruz. Dolar kuru yükseldiğinde haliyle daha düşük çıkabiliyor. Bugün itibariyle milli gelirimizde 10 bin doların altı gibi rakamlar görünmüyor. Geçen seneyi de 10 bin doların üzerinde kapatmış olacağız. 2015'te de garantili bir şey söylemem mümkün değil ama genel beklenti 10 bin doların altına düşülmeyeceği yönünde" değerlendirmesinde bulundu.

Babacan, daha istikrarlı olan verinin, satın alma gücü paritesi ile hesap edilen kişi başına düşen milli gelir olduğunu bildirerek, "Buradaki rakamımız yaklaşık 19 bin dolar. Bu daha istikrarlı ve sağlıklı bir rakam. AB de bunu böyle hesap ediyor. Biz orada da AB ortalamasının ve Japonya'nın yarısını geçmiş durumdayız" ifadelerini kullandı. 

"BDDK saygın bir kurum"

Başbakan Yardımcısı Babacan, Bank Asya konusundaki son durumun ne olduğunun sorulması üzerine, BDDK'nın bağımsız bir kurul olduğuna işaret etti.

BDDK'nın güçlü yetkilere sahip olduğunu, yaptığı açıklamaların baz alınmasını söyleyen Babacan, kendilerinin Bankacılık Kanunun gereği BDDK'yı böyle tanımladıklarını ve hükümetleri döneminde rolünü güçlendirdiklerini kaydetti. Babacan, BDDK'nın dünyada yüksek bir itibara sahip olduğunu vurgulayarak, aldığı kararlarla uluslararası çevrede güvenilir bir kurum olarak tescil edildiğini söyledi.

Babacan, şöyle devam etti:

"BDDK'nın yaptığı yazılı açıklamaya göre, BDDK, Bankacılık Kanunu'nun 18. maddesinin 5. fıkrasını burada (Bank Asya) baz almış durumda. O da bankanın hakim ortaklarında aranılan niteliklerle ilgili, bunlar da uluslararası niteliklerdir. Burada asıl aranan maddi imkanlar, sicil, itibar, kredi geçmişi gibi niteliklerdir. Ortaklar banka sahibi olmaya elverişli midir, değil midir? Bu niteliklere hem banka kurulurken sahip olmak gerekir hem de banka varlığını sürdürdüğü süre boyunca o niteliklerin korunması gerekir.

Açıklamaya göre, bunlarla ilgili bilgiler süresi içinde verilememiş. BDDK, süre dolduktan sonra bir süre daha vermiş, o 1 ay içerisinde yine tamamlanamamış bunlar. Bilgi verilen sayı az, verilemeyen sayı çok. Bilgi verilmesi de yetmiyor. Açıklamada, 'bunun kuruma ibrazı ve kurum tarafından yapılacak değerlendirmeler sonuçlanıncaya kadar' deniyor. Bilginin sadece BDDK'ya gelmesi yetmeyecek, BDDK, aynı zamanda bu bilgileri kontrol edecek ve bunların değerlendirmelerini yapacak. O bilgiler geldikten sonra değerlendirme süreci başlayacak ve süreç sonunda BDDK nihai olarak bir karar verecek. Bu isimlerin hangileri bir banka ortağı olma konusunda kriterleri yerine getiriyor, hangileri getiremiyor, bu süreç sonunda ancak bundan sonraki aşamaların ne şekilde gerçekleşeceği belli olacak."

Bankacılık Kanunundaki düzenlemelerin uluslararası standartlarda olduğuna işaret eden Babacan, bankacılığın itibar ve güven demek olduğunu vurguladı. Babacan, "Bankaların itibarı için en önemlisi o ülkedeki kanunların ve kanunları yürüten kurumların itibarlı olmasıdır. Bizim BDDK'mız dünya genelinde itibarı tartışılmayan saygın bir kurumdur" dedi.

"Hukuk neyse o işleyecek"

Ali Babacan, ortaklarla ilgili belgelerin teslim edilmesi durumunda sürecin nasıl işleyeceğine yönelik soru üzerine de teknik değerlendirmelerin BDDK tarafından yapılacağını söyledi.

Kendilerinin bir şey söylemesinin doğru olmayacağını belirten Babacan, "Oradaki arkadaşlarımızı yönlendirmemiz de doğru olmaz. Onlar bakacak kanun ne diyor, hukuk ne diyor? Hepsine bakacaklar. Herkesin gönlü rahat olsun ki bizim oradaki ekibimiz hukuk neyse onu konuşan ve uygulayan ekip. Hukuk neyse o işleyecek. Bu çok önemli. Öngörülebilirlik için de bu çok esastır. Hukuk devleti olmanın da gereği budur. Biz hep 'kural bazlı ekonomi' dedik. Keyfiliğin olmadığı, kuralların çalıştığı bir ekonomik yapı istedik. BDDK'da bu var" ifadelerini kullandı.

"Burada öyle bir el koyma şekli yok"

Babacan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) bir bankaya el koymasının farklı modellerde olabildiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

"Burada bankanın hisseleri TMSF'ye geçmiş değil. Temettü hariç ortaklık hakkını TMSF kullanmaya başlıyor. Bankanın sahipleri değişmiş değil, banka kapanmış değil, faaliyetlerine devam ediyor, sahipleri aynı. Sadece o sahiplerinin bankayı yönetme hakkı TMSF'ye geçmiş durumda. Daha önceki dönemlerde farklı bankaların yönetimine farklı modellerle el konulmuştu, bazı bankalar tamamen hisseleriyle TMSF'ye geçmişti. Burada öyle bir el koyma şekli yok. Banka canlı bir banka, yürüyen bir banka. Canlı ve yürüyen bir bankanın yönetimi değişmiş durumda sadece."

Çalışmalara geçen yılın bahar aylarında başlandı

Türkiye'nin G20 dönem başkanlığını değerlendiren Babacan, ülkenin başkanlığa 3 yıl önce seçildiğini ve geçen yılın bahar aylarında çalışmalara başladıklarını söyledi. 

Bu hafta başında finanstan sorumlu bakanlar ve merkez bankası başkanları olarak toplantılarını yaptıklarını anlatan Babacan, toplantıya en üst düzeyde katılımın sağlandığını ifade etti. Türkiye'nin ortaya koyduğu öncelikler ve yeni temaların, çok ciddi kabul gördüğünü dile getiren Babacan, toplantıda, G20 ülkelerinden söz konusu önceliklere destek açıklamaları geldiğini bildirdi. 

Babacan, bu önceliklerin ilkinin kapsayıcılık olduğunu belirterek, bir ülkede yaşanan büyümeden, toplumun tüm kesimlerinin istifade etmesi gerektiğini söyledi. Pek çok ülkede büyüme rakamlarının kapsayıcı olmadığını vurgulayan Babacan, "Büyümeden sadece küçük bir toplum kesimi istifade ediyor. Bir bakıma büyüme, zengini daha zengin yapan bir büyüme haline gelebiliyor. Ülke ismi vermem çok doğru değil ama şu anda gelişmiş ülkelerin pek çoğunda maalesef böyle bir tablo söz konusu" diye konuştu. 

Büyümenin kapsayıcılığının KOBİ'lerle ilgili olması gerektiğinin de altını çizen Babacan, bakanlar ve merkez bankası başkanları toplantısının ardından yayınlanan sonuç bildirgesine ilk kez KOBİ teriminin girdiğini belirtti. 

İkinci önceliğin ise uygulama olduğunu anlatan Babacan, uygulama olmayınca sonuç alınamadığını ifade etti. Bu nedenle, uygulamaya bakacaklarını aktaran Babacan, "Yeterince konuştuk, program açıkladık. 'Şimdi herkes ev ödevini yapsın' dedik. Bu da çok geniş kabul gördü" diye konuştu. 

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, üçüncü önceliğin ise yatırımlar olduğunu açıkladı. Özellikle altyapı yatırımları başta olmak üzere, ülkelerin kalkınmasına destek verecek, akıllıca seçilmiş yatırımlara ağırlık verilmesi gerektiğini belirten Babacan, oluşturdukları "Özel kaynakları nasıl daha çok kamu altyapı yatırımlarına yönlendirebiliriz?" temasının da ciddi ilgi ve destek gördüğünü kaydetti. 

"G20 dönem başkanlığı Türkiye'nin imajına olumlu katkı yapacak" 

G20 dönem başkanlığının, Türkiye'nin imajına da olumlu katkı yapacağını ifade eden Babacan, son 1,5 yıldır Türkiye'nin uluslararası algısıyla ilgili bazı sorunların olduğunu söyledi. Bu süre içinde uluslararası medyaya bakıldığında, Türkiye ile ilgili haber ya da yorumların önemli bir kısmının negatif olduğuna işaret eden Babacan, G20 dönem başkanlığının, Türkiye'nin dünya gündeminde daha çok yer almasını sağlayacağını bildirdi. 

Bundan sonra yapılacak toplantıların daha önemli olacağını vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:

"Özellikle kasım ayında yapacağımız liderler zirvesi son derece önemli olacak. Uzak olmasına rağmen, Avustralya'daki liderler zirvesine dünyadan yaklaşık 3 bin gazeteci geldi. Biz biraz daha fazla sayı bekliyoruz Türkiye'ye. İyi bir hazırlık yaparsak, başarılı bir dönem başkanlığıyla kasım ayında liderler zirvesiyle kapatırsak, bu, Türkiye'nin yurtdışındaki algısına olumlu katkıda bulunacaktır ama en ufak bir aksaklığı da büyüteceklerdir. O da bir gerçek. Onun için çok dikkat etmemiz lazım, hataya çok fazla pay yok." 

Bakanlar ve merkez bankası başkanları toplantısını iyi bir şekilde tamamladıklarını anlatan Babacan, "Üniversitelerde vizeler vardır, sonra final vardır ya, birinci vizeyi gayet iyi bir noktada tamamladık" dedi. 

Dolar kurundaki yükseliş

Dolar kurundaki yükselişe ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Babacan, öncelikle uluslararası konjonktürün dikkate alınması gerektiğini kaydetti.

Ali Babacan, uluslararası finans piyasalarının, dalgalanmanın çok yüksek olduğu bir dönemden geçtiğine işaret ederek, 6 ay öncesine göre petrol fiyatlarının yarı yarıya düştüğünü ifade etti. Aynı şekilde avro/dolar paritesinin Mayıs 2014'te 1,40 düzeylerinde olduğunu hatırlatan Babacan, "Şimdi ise 1,12-1,13. Yani dolar, avro karşısında bu kadar değerlenmiş. Dolar aslında dünyada pek çok para birimi karşısında değerlendi bu dönemde. Dolayısıyla volatilite çok yüksek" ifadelerini kullandı.

Türkiye'de iç piyasada yaşananların büyük bölümünün de aslında dış piyasalardaki dalgalanmalarla ilgili olduğunu anlatan Babacan, ayrıca Türkiye'de serbest kur rejimi uygulandığını hatırlattı.

"Normalde hiçbirinin bir şey söylememesi lazım" 

Bu rejimde, hükümetin telaffuz edilen bir kur hedefinin olmadığını belirten Babacan, şunları kaydetti: 

"Öte yandan, Türkiye'de kurdan enflasyona bir geçişkenlik var. Bu geçişkenlik eskiye göre azaldı ama hala var. Türk Lirası değer kaybettiğinde, yani dolar, avro yükseldiğinde bu, bir süre sonra bizim enflasyonumuza da kısmen yansıyor. Merkez Bankamızın birinci önceliğine bakıyoruz, fiyat istikrarı, yani enflasyonla mücadele. Birinci önceliği böyle tanımlanmış bir merkez bankasının, 'kurlar beni ilgilendirmez' demesi mümkün olmuyor. Dolayısıyla Merkez Bankamız, kur hareketlerini yakından takip ediyor ve gerekirse de gerekli müdahaleleri yapıyor. 

Biz hep şunu önemsiyoruz. Şahısların kendine ait tahminleri, gönlünden geçenleri olabilir. Her bakanımıza sorsanız, 'senin gönlünden geçen kur nedir?' diye, her birinden ayrı ayrı cevap alabilirsiniz. Normalde hiçbirinin bir şey söylememesi lazım. Çünkü hükümetin resmen bir kur hedefi yoksa, telaffuz edilen kurun tamamen şahsi bazda olacağını baştan kabul etmek lazım." 

"Merkez Bankası gerekiyorsa müdahalelerini yapar" 

Nihai değerlendirmeyi ise herkesi dinledikten sonra, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun (PPK) yaptığını belirten Babacan, şöyle konuştu: 

"PPK 7 kişiden oluşur, artı çok güçlü bir teknik ekip vardır ve pek çok kurumda olmayacak kadar bilgi Merkez Bankasında vardır. Dolayısıyla Merkez Bankası o geniş data seti ışığında ve fiyat istikrarı önceliği çerçevesinde kurla ilgili gelişmeleri takip eder, gerektiği zaman da gerekiyorsa da müdahalelerini yapar. Biz buna böyle bakıyoruz ve bunun hükümet açısından günlük bir tartışma konusu olması gerektiğini de doğru görmüyoruz. Çünkü hangi ülkede bunlar çok böyle günlük siyasi polemik haline getirilirse, sonuçta o ülke komple zarar görüyor, o ülkede risk pirimi yükseliyor, o ülkede faizler yükseliyor, öngörülebilirlik azalıyor. Kurla ilgili iletişimin tek bir kanaldan, asıl yetki ve sorumluluğun olduğu Merkez Bankası üzerinden yapılmasını biz önemli görüyoruz. Kurlarla ilgili bir iletişim olacaksa, bunun Merkez Bankasından yapılmasını ve Merkez Bankasının söylediklerine itibar edilmesini önemli görüyoruz. Çünkü hem sorumluluk onlarda hem yetki onlarda. Dışarıdan herkesin görüşü olur ama nihai değerlendirmeyi Merkez Bankası yapar."

Petrol fiyatlarının düşmesi küresel ekonomiye olumlu yansıyacak

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, G20 ülkelerinin ortak kanaatinin petrol fiyatlarının düşmesinin küresel ekonomiye olumlu yansıyacağı yönünde olduğunu söyledi. 

Buna karşın düşüşün sonuçlarının ülkeden ülkeye farklılaştığını dile getiren Babacan, petrol fiyatlarındaki düşüşten sayıca daha fazla ülkenin yararlandığını ifade etti. 

Rusya ve İran gibi bütçelerini ağırlıklı olarak petrol gelirlerine bağlamış ülkelerin ise fiyatların düşmesinden olumsuz etkilendiğini anlatan Babacan, "Türkiye için toplam etkisinin pozitif olacağını düşünüyoruz. Bu yıl enflasyonumuz beklediğimizden daha düşük çıkacak, cari açığımız planladığımızdan düşük olacak ve bunun büyümemize de bir miktar katkısı olacak" diye konuştu. 

Rusya'ya yönelik ihracatın ise iyi gitmeyebileceğini ve bu ülkeden gelen turist sayısında azalma görülebileceğini belirten Babacan, bütün bu gelişmelere karşın düşük petrol fiyatlarının Türkiye için iyi bir şey olduğunu vurguladı. 

Babacan, 2013 yılında 65 milyar dolar olan cari açığın 2014 yılını 46 milyar dolar seviyelerinde kapattığını anımsattı. 

Geçen yılki cari açık tutarında petrol fiyatlarının etkisinin pek görülmediğine işaret eden Babacan, "Doğalgaz fiyatları 6-9 ay sonradan geliyor. Petrol fiyatı düşse bile doğalgazın fiyatı 6-9 ay sonra düşüyor. Sonuçta bizim geçen yıl yüzde 5,6 gibi bir cari açığımız oldu. Bu yıl cari açığımızdaki düşmeyi daha yavaşlamış bir düşme olarak bekliyorduk ama petrol fiyatları 50 dolar civarında giderse cari açığımız beklediğimizden daha da düşük olabilir. Yani bu yıl petrol fiyatları bu seviyelerde giderse yüzde 4'lü rakamları konuşabiliriz" ifadelerini kullandı.

Enflasyonda da benzer bir tablonun yaşanabileceğini belirten Babacan, bu yıl yüzde 6 küsur seviyelerinde öngörülen enflasyonda, petrol fiyatlarının mevcut seviyelerinde seyretmesi durumunda, yüzde 5'li rakamların görülebileceğini kaydetti. 

"OVP hedeflerinin çoğunu yapmış durumdayız"

Geçen yılın ekim ayında açıklanan Orta Vadeli Programda (OVP) enflasyonu düşürmek, cari açığı azaltmak ve Türkiye'nin büyüme potansiyelini yükseltmek olmak üzere 3 öncelik belirlediklerini hatırlatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Enflasyonu düşürme konusunda, petrol fiyatlarının da yardımıyla çok şükür gayet iyi bir noktaya geldik. Cari açığı düşürme konusunda, gelişmeler beklediğimizden de iyi oluyor. Potansiyel büyümeyi yükseltmek için de Başbakanımızın açıkladığı 25 tane dönüşüm programı var. Bu programların nihai hedefi Türkiye'nin potansiyel büyümesini artırmak. Dolayısıyla ekim ayında açıkladığımız hedeflerin ve bu hedeflere ulaşılabilmesi için yapılması gerekenlerin aslında çoğunu yapmış durumdayız. Şunu da rahatlıkla ifade edebilirim ki 2015 yılı inşallah her açıdan 2014 yılına göre daha iyi bir yıl olacak."

Vatandaşların petrol fiyatlarının düşmesine karşın benzin fiyatlarının neden düşmediğine ilişkin sorularının aktarılması üzerine Babacan, benzin fiyatlarında indirim yapıldığını ancak sonrasında devreye kur etkisinin girdiğini söyledi. 

Ayrıca benzin ve motorin fiyatlarının içinde sabit bir vergi bulunduğuna dikkati çeken Babacan, "Dolayısıyla petrol fiyatının yükseldiği dönemlerde bu vergi nasıl yükselmiyor ise düştüğü dönemlerde de düşmüyor" dedi. 

Dolar cinsinden petrol fiyatlarının yanı sıra kurun da önemli olduğunu belirten Babacan, petrol fiyatları sabit kalsa bile kur arttığında da benzin ve motorin fiyatlarının arttığını kaydetti. 

"AB ve Yunanistan birbirlerinin sabırlarını çok sınamamalı"

Avrupa ve ABD merkez bankalarının kararlarının konuşulduğu ve küresel ekonomide sıkıntı yaşandığı bir dönemde Türkiye ekonomisinin nasıl hareket edeceğine ilişkin bir soru üzerine Babacan, Türkiye'nin 2013 yılının ortasından başlayan ve bugüne kadar devam eden önemli bir sınav süreci yaşadığını dile getirdi. 

Babacan, gerek yurtiçindeki gerek Türkiye'nin civarındaki ülkelerde yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen, ekonomide geçen yıl yüzde 3'e yakın bir büyüme yakalanacağını ve Türkiye'nin, Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olacağını ifade etti. 

Türkiye'de çalışan sayısının geçen yıl 1 milyon 300 bin arttığını belirten Babacan, "Bu ne demek? Daha düşük büyüme oranlarında dahi eğer güven varsa, özel sektörümüz geleceğe güvenle bakıyor ise adam almaya devam ediyor" diye konuştu. 

Yunanistan konusundaki gelişmeleri de izleyeceklerini bildiren Babacan, şunları kaydetti:

"Yunanistan ile Türkiye arasındaki ticaret çok sınırlıdır. Türkiye ve Yunanistan yakın komşu olmalarına rağmen ekonomileri oldukça izoledir. Yani Yunanistan'da olacak bir problemin doğrudan Türkiye üzerinde olumsuz bir etkisi olmaz ama Yunanistan eğer Avrupa'yı sarsarsa, o zaman Avrupa'daki olumsuz tablo, bizim ihracatımızı ya da Avrupa'dan Türkiye'ye gelecek finansı olumsuz etkileyebilir. Biz daha çok Avrupa'nın tümü üzerindeki etkilerine bakıyoruz, hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Çünkü, açıkçası bu süreç çok iyi işlemiyor. Mutabakata varırlar mı varamazlar mı? Ben çok emin değilim. Çünkü yeni ve çok farklı görüşleri olan bir Yunanistan var ama pozisyonunu da olduğu gibi koruyan bir AB var. Yani birbirlerinin sabırlarını çok sınamamaları gerektiğini düşünüyorum. Bir an önce makulde buluşmalarını onlara tavsiye ediyorum." 

AB'yi; medeniyet, barış, ortak değerler ve idealler projesi olarak gördüklerine dikkati çeken Babacan, Yunanistan'da ciddi bir sorun başlar ise bunun demokrasi ve AB'nin bu zamana kadar oluşturduğu değerler adına da kayıp olacağını dile getirdi. 

Kamudaki taşeron işçilerin durumu

Kamu sektöründeki taşeron işçiler konusunda seçim öncesi bir adım atılıp atılmayacağının sorulması üzerine Babacan, hem kamu hem de özel sektörde çalışan taşeron işçi konusunun Türkiye'nin önemli problemleri arasında yer aldığını belirtti.

Problemlerin analizini iyi yaptıklarını anlatan Babacan, hak ihlalleri bulunduğunu, bununla ilgili bütün bakanlarla defalarca toplantılar yaptıklarını ifade etti. 

Gelecek aylarda bir sonuca ulaşılmasını ümit ettiğini kaydeden Babacan, "Seçimden önce yetişir mi yetişmez mi bilemiyorum. Belki kısmen biten işler olabilir, seçim sonrasına kalanlar olabilir. Tarih konusunda bir şey diyemiyorum.  En kısa zamanda bunu bitirmek istiyoruz, haksızlıkları, adaletsizlikleri bir an önce önlemek istiyoruz" diye konuştu. 

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın oturduğu lojmandan taşınmasına ilişkin haberlerin hatırlatılması üzerine Babacan, Başçı'nın çocuklarının okuluna yakın olmak adına taşındığını ve farklı bir anlam çıkarmamak gerektiğini sözlerine ekledi.