Köşe yazarları olarak işimiz bugünlerde çok zor. Özellikle de aktüel yazıyorsak durum daha da vahim! Çünkü ülke olarak belki de en yoğun dönemlerimizden birini yaşıyoruz. Bir yazıya başlarken, diğer konu gündeme bomba gibi düşüyor. Başta siyasi hareketlilik olmak üzere, birçok konu başlığında onlarca durum ön plana çıkmış durumda. Bu durumda bürokratların ve siyasilerin erken seçim telaşı ile diğer tüm spekülatif olaylar bütünü bu durumu daha da farklılaştırıyor.

Geçmişte resmi polis üniforması giyerek, konsomatris kaçırıldığını unutmuş olabiliriz. Ya da kimlik sormaksızın, tebdil-i kıyafet üniforma edinmenin günümüzde artık epey kolay olduğunu! Bunlar hafızamızın en dip köşelerinde sıkışmış, belki de bu tür olaylara alıştığımız ve belki de artık umursamadığımız haber başlıkları olabilir. Fakat ülkedeki güvenlik hususuna verilen önem ise son günlerde epey artmış ve hatta abartılmış durumda!

PVSK, yani Polis Vazife ve Salahiyet Yasası'nın "Durdurma ve Kimlik Sorma" başlıklı maddesinde polis memurunun, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, vatandaşa kimliğini sorabilir ve durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir. Ama bırakın vatandaşın polis memuruna bir şey sormasını, yüzlerini görmeye tahammülü kalmadı! Polis memurları tabi oldukları kanundan haberdar değil. Pek tabii vatandaş da sahip olduğu haklardan!

Mevzuata göre, polis memuru, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık gösterilir. Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.

Bunları bilmek de işe yaramıyor. Nitekim o gün işe gitmek üzere evden çıktığımda polis memuru tarafından durdurulacağım, sonrasında alıkonulacağım, mahkemeye çıkarılacağım, ifade vereceğim hiç aklıma gelmezdi. Anadolu Adliyesi’nden ayrıldıktan sonra Ataşehir Polis Merkezi’ne getirildim. Kısa bir süre de orada durduktan sonra koşar adımlar ile caddenin karşısına geçtim ve ilk gelen taksiye atlayıp, eve geçtim. Kadın arkadaşım işten geldi ve gidip Caddebostan’a dolaşmak, yemek yemek istedik. Taksiden inip, kaldırıma adım attığımız gibi tekrar bir kimlik kontrolüne denk geldik. Epey hoşnutsuz ve bir o kadar olağan bir şekilde bunu yaptım ki; sanki adım başı tutukluluk halindeydim! Anadolu Adliyesi’nden ayrılalı daha otuz dakika kadar olmuştu. Belki o kadar bile değil!

Polis memurlarına “Beni hangi nedenle durduruyorsunuz?" diye sormaya bile yeltenmeyecek kadar bu duruma alıştık. Ki polisin zorunlukları konusunda hiçbir fikri yok! Hangi polisin durdurduğu, kimi durdurduğu, hangi halden dolayı durdurmanın söz konusu olduğu ve polis memurunun durdurduktan sonra ne yaptığı, neden durdurduğunu önemli bir detay olabilir. Buraya kadar açık ve net bir durum söz konusu diye düşünüyorum. Çünkü vatandaşı durduran polisin önce kendisinin kimlik göstermesi gerektiğini, sivil ya da üniformalı olmasının fark etmediği birçok kişi tarafından bilinmiyor.

Üniformasının olması bu durumda polis memurunun kimliğini göstermemesine engel değil. Üniformada kimlik değil, sicil numarası yer alır. O da çok küçük bir biçimde yazıyor. İnsanlar kendini durduranın gerçek polis mi, sahte polis mi bilemez ve eğer hangi ekip, hangi polis memuru olduğunu bilme hakkına sahip de değil ise işler daha da zorlaşabilir. Çünkü özgürlüğün esas olduğu; keyfi olarak durdurmasının ve genel bilgi taraması yapmasının, yakalamasının mümkün olmadığı unutuldu mu?

Vatandaşların sokakta durdurulma kaygısı yaşamadan gezme özgürlüğüne sahip olması da giderek imkânsız hal almaya başlamışken, yatışmış olan sinirlerim, bana birkaç gün önce yaşanan bir polis skandalı ile tekrar sarsıldı. Basit bir kimlik kontrolü sonrası yazacağım şeyler değildi bunlar. Bu olayların üstüne polis tarafından yok yere darp edilen biri bana ulaşınca, artık sırasının geldiğini anladım!

Kimlik kontrolü sonrası yalnızca sabıkası bulunduğu için arabası didik didik aranan, araç içinde yer yer bıçak ile kesilmesi ve o esnada bir diğer polis memurunun da gerek fiziki, gerek ise psikolojik şiddetine maruz kalan kişi eğer siz olsaydınız ne düşünürdünüz? Bu olay yakın bir zaman önce tarafıma iletilen bir bilgi sayesinde ortaya çıktı. Asayişin kargaşa çıkardığı bir yerde güven nasıl tahsis edilir? Veya güveni sağlamak ile mesul bir polis memuru, neden hiç yoktan ve sebepsizce şiddet uygulayabilir?

Meşrulaştırılan polis şiddeti vakaları artmış bir durumda. Darp mağduru o vatandaşın raporunun yayınlamak ve hukuki süreç ile ilgili destek vermek istediğimi belirttim, ama uygun olmadığı söylendi. Çünkü aynı şeylerin tekrar başına gelmesinden korkuyor. Bu sebep ile konu özelinde gereğinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. İçimse hiç rahat değil!

Eğer bu yazı sonrası bahsi geçen polis memuru ve darp edilen vatandaş ile ilgili herhangi bir bilgi gerekiyorsa yetkili kişiler bizzat bana ulaşabilirler. Çünkü emniyet mensuplarına dahi güvenimizin kalmadığı bir ülkede nasıl güvende olduğumuzu düşünebiliriz? Biliyoruz ki; yaptığı işi sahiplenen ve layığıyla yapan insanlar hâlen var. Onlara minnettarız! Fakat çatlaktan sızan suyun kaynağının da ne olduğunu irdelemek eğer gerekli ise gereğinin de yapılması gerektiğinin de elzem olduğu da ortada!