ABD, Esad’ı sahneye sürerek, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı bağlamında sergilediği destansı yürüyüşü engelleme planları yaparken, Rusya’nın her fırsatta Adana Anlaşması’nı gündeme getirmesi, Soçi’yi Astana Süreci’nin önüne çıkarma çalışması mı sorgulamasına neden oluyor. 

Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı askeri operasyonu olan Barış Pınarı Hareketi henüz noktalanmış değil. Operasyonun hedefleri ve alandaki muhataplar ve muhatapların amaçları dikkate alındığında,120 günün sonunda tamamlanacağını da beklememek gerekir.

Barış Pınarı Harekatı’nın tüm hızıyla sürdüğü Perşembe günü Ankara’da, tarihi bir diplomasi trafiği yaşanıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Beştepe’de kabul edilen ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Ankara’da yaptıkları 4 saat 20 dakikalık görüşme sonrasında 13 maddelik bir uzlaşma metni açıklandı. 

ABD Büyükelçiği’nde düzenlenen basın toplantısında Pence, uzlaşma metninde bunun bir “ara verme” olduğu belirtilmesine rağmen, ısrarla bir “ateşkes” olduğunu söylüyordu. Dışişleri Mevlut Çavuşoğlu da, ABD heyetinden ayrı olarak düzenlediği basın toplantısında, uzlaşmanın bir “ara verme” olduğunu savunuyor ve “Barış Pınarı Harekatı” ile hedeflediklerimiz yerine getirilmezse, “Nerede kalmıştık?” diyerek yolumuza devam edeceğimizi belirtiyordu. 

Varılan uzlaşmayı, ABD Başkan Yardımcısı Pence ile Dişişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ayrı ayrı düzenledikleri basın toplantıların anlatmaları, “Türkiye ile ABD uzlaşı metnine farklı açılardan bakıyorlar” şeklinde değerlendirildi. 

Birbiriyle çelişen mesajları ve skandal mektubunun ardından kimin yörüngesine hareket etmekte olduğu sorgulanmaya başlanan Başkan Trump, varılan uzlaşıyı,  “Türkiye’den harika haber. Milyonlarca hayat kurtarılacak. Bu anlaşma 3 gün önce asla yapılamazdı” şeklinde duyuruyordu. 

PENCE GÖNLÜNDEN GEÇENLERİ SÖYLÜYOR, 

PKK/PYD İLE TÜRKİYE’Yİ AYNI MASAYA OTURTMAYI HEDEFLİYOR 

Metninde “ara verme” yazmasına rağmen, Başkan Yardımcısı Pence’in ısrarla “ateşkes” demesini “gönlünden geçeni dile getirdi” şeklinde değerlendirmek gerekir. Barış Pınarı Harekatı herhangi bir devlete karşı açılmış bir savaş değildi, uluslar arası hakkın tanıdığı haklara dayanarak başlattığımız ve sınırlarımız ötesindeki terör yuvalarını dağıtmaya yönelik bir askeri operasyondu. 

Bu nedenle, Ankara’da ABD heyeti ile yapılan görüşmeler sonrasında açıklanan uzlaşı metnini “ateşkes” olarak değerlendirmek, “Türkiye ile PKK/YPG’yi aynı masaya oturtmak” anlamına gelir ki bu, bizim asla kabul edemeyeceğimiz bir durumdur.

 Anlaşılan o ki Pence, Barış Pınarı Harekatı nedeniyle panikleyen, ABD’den beklediği desteği göremeyen PKK/YPG’yi Rusya’ya ya da Esad’a kaptırmak istemiyor. Binlerce TIR silahla donattığı, eğitip ordulaştırdığı terör örgütünü M4 Karayolu’nun güneyine çekerek koruma altına almayı hedefliyor. 

Giderek bir topal ördeğe dönüşen Trump’ın attığı tweetlerde kullandığı ifadelerden anlaşıldığı gibi, ABD derin devleti, bu terör örgütünü dünyaya Kürtlerin haklarını savunan “özgürlük savaşçıları”, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda başlattığı Barış Pınarı Harekatı’nı da “Kürtlere yönelik bir katliam” olarak sunmayı hedefliyor.  

ABD’nin bu adımları, “Suriye’den çekiliyoruz” tweetlerinin gerçekleri yansıtmadığının en belirgin delilleridir. ABD, Suriye’nin kuzeyinde bir kukla devlet oluşturma ve bu devlet üzerinden Ortadoğu’da uzun soluklu kalabileceği bir coğrafya oluşturmayı hedefliyor. 

ABD, Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana DEAŞ ve PKK/YPG eliyle uyguladığı katliamlar, göçe zorladığı Arap, Türkmen ve hatta PKK/YPG’ye sempati duymayan Kürtler yerine, hedeflediği kukla devlet için gerekli taşımalar yapmış olmasına rağmen, burada bağımsız bir Kürt devleti oluşturacak demografik yapı oluşturamamıştır. 

Türkiye, başlattığı Barış Pınarı Harekatı”yla, ABD’nin kukla bir devlet kurmayı hedeflediği Fırat’ın doğusundaki terör yuvalarını temizleyeceğini, Fırat’tan Irak’a uzanan coğrafyada bir güvenli bölge oluşturacağını ve ülkesindeki 3.6 milyon Suriyeli sığınmacıyı buraya taşıyacağını ilan etmesi, Suriye’nin geleceği konusunda çok başka hesapları olan Pentagon şahinlerini rahatsız etmişti.

SORMAK İSTERİZ; TÜRKMENELİ NERESİDİR, BAYIR-BUCAK NERESİDİR?

Irak’ı işgal ederlerken, bilinçli bir organizasyonla Musul gibi Türkmen yerleşim birimlerinin tapu ve nüfus dairelerinin kayıtlarını yağmalayarak yokedenler, 2003’ten bu yana yaptıkları katliamları ve demografik yapı değişikliklerini örtbas edebilmek için, “Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki demografik yapıyı değiştirmek istiyor” diyorlardı.  

Ellerindeki iletişim araçları yardımıyla yaptıkları algı operasyonlarıyla dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışanlara soruyoruz; Samarra, Musul, Kerkük, Erbil, Telafer, Tuzhurmatu… yani Türkmeneli neresidir, Musul Atabeyliği, Halep Atabeyliği hangi coğrafyada kurulmuştur, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in amcası nerede doğmuştur; Bayır Bucak Türkmenlerinin yurdu neresidir, Süleyman Şah türbesinin bulunduğu mekan neden Türk toprağı sayılıyordu? 

2003’te, Irak işgali başladığında, konjontürel bir hak olarak doğan Türkmeneli gerçeğini çok daha net olarak gündeme taşımakta tereddüt eden Türkiye, bugün Suriye’nin kuzey bölgesindeki demografik yapıyı değiştirmeye çalışmakla suçlanıyor. Halbuki Türkiye’nin hedefi, Suriye’nin kuzey bölgelerindeki demografik yapının, belli amaçlar doğrultusunda daha fazla değiştirilmesini önleyebilmektir.  

YA SONRA?.. 

Ortada Trump’ın birbiriyle çelişen tweetleri ve diplomatik nezaketsizliğin zirvesi kabul edilen çöpe atılmış bir mektup hikayesi dolaşıyor, ama bütün bu olan bitenin arka planında Pentagon şahinlerinin olduğu gerçeğini gözden kaçırmayalım. Nitekim Perşembe günü Beştepe’de 4 saat 20 dakikalık görüşme sonrasında uzlaşı sağladığımız ABD temsilcisi iki aktörün de Pentagon’un en ünlü şahinleri olduklarını unutmayalım. Obama’nın son dönemlerinde Başkan Yardımcısı J. Biden’ın öne çıkmasına paralel bir görüntü sergileniyor Washington’da. Şimdilerde de, M. Pence’in öne çıkmasıyla Trump tam bir topal ördeğe dönüştü. 

Geldiğimiz noktada, 13 maddelik uzlaşı metninin kazanç mı, kayıp mı olduğunu tartışıyoruz. Fırat’ın doğusuna yönelik başlattığımız Barış Pınarı Harekatı’nın hedefleri dikkate alındığında, bunun bir kayıp olduğu söylenemez. Uzlaşı metnine en eleştirel bakanlar bile bunun, “şu aşamada yapılabilecek eniyi anlaşma” olarak değerlendiriyorlar. 

Gelinen noktada, 120 saatin sonrasında olacaklar çok önemli.. 

22 Ekim’de Cumhurbaşkanı Putin ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in Soçi görüşmesinden ne gibi bir sonuç çıkacak? Bu zirveden bir kriz çıkması beklenmiyor. Çünkü Rusya’nın bölgeyle ilgili stratejik hedeflerinin, bizim oluşturmaya çalıştığımız güvenli bölgeden çok daha büyük olduğu değerlendiriliyor. 

ABD’nin, “çekiliyorum” dediği Menbiç, Kobani ve Kamışlı gibi önemli noktalarda rejim güçlerinin bayrak göstermesi, kapalı kapılar arkasında varılan bir başka uzlaşı çerçevesinde, Türkiye ile Esad’ı karşı karşıya getirme hazırlığı mıdır? 

120 saatlik süre dolduğunda, istekleri yerine gelmediği takdirde Türkiye’nin, Esad’ın ülkesi Suriye’de Barış Pınarı Harekatı’nı sürdürmesi uluslar arası hukuk açısından bir sorun yaratmayacak mıdır?

Yoksa, istenen, arzulanan bu mudur?

 ABD, PKK’YPG teröristlerden oluşan ordusunu Irak’a kaydırmakla neyin hazırlığını yapmaktadır? 

“Resulayn-Tel Abyad’dan M4 Karayolu’na uzanan 120 km genişliğinde ve 32 km derinliğindeki ‘kama’, ABD’nin oluşturmaya çalıştığı terör kuşağının önünü kesmiştir; Türkiye, Barış Pınarı Harekatı’yla hedeflediği sonuca varmıştır” denilerek Suriye toprakları dışına mı davet edilmekteyiz? 

Astana Süreci ortaklarından biri olarak, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu her fırsatta vurguladık, ama Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz eden her aktör, bu söylemlerinde bizim kadar samimi mi? 

ABD, Esad’ı sahneye sürerek, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı bağlamında sergilediği destansı yürüyüşü engelleme planları yaparken, Rusya’nın her fırsatta Adana Anlaşması’nı gündeme getirmesi, Soçi’yi Astana Süreci’nin önüne çıkarma çalışması mı sorgulamasına neden oluyor. 

120 GÜN SONRASI ÇOK ÖNEMLİ

ABD ile Türkiye arasında varılan uzlaşı bağlamında gündeme gelen 120 günlük ara verme süreci giderek dolarken, alandaki uygulamalar paralelinde, muhataplar arasında çok ciddi bir samimiyet testi uygulanmakta. 

Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı askeri operasyonu olan Barış Pınarı Hareketi henüz noktalanmış değil. Operasyonun hedefleri ve alandaki muhataplar ve muhatapların amaçları dikkate alındığında, 120 günün sonunda tamamlanacağını da beklememek gerekir.