Papazlar sahnede! 14 Şubat 1955’de, EOKA tedhiş örgütü faaliyete geçmezden 5-6 hafta önce Makarios, Atina Radyosu kanalı ile papazlara şu çağrıda bulunuyordu: Kıbrıs’ın hürriyet mücadelesinde daha aktif bir rol alınız; Enosis için öncülük yapınız! Makarios bunları söylerken EOKA, Kilise’nin bu başından “vur” emrini beklemekteydi. Yunanistan’dan Grivas gelmiş, hücreler çoktan hazırlanmış, Yunanistan, Dış İşleri Bakanı Averof’a, gizli bir kod adı altında, Grivas’la haberleşme ve isteklerini yerine getirme yetkisini vermişti. Kıbrıs Türkleri silâhsız ve örgütsüzdü. Dr. Küçük’ün Türkiye’yi uyarmak için yapmakta olduğu girişimler Ankara’da kulak arkası edilmekteydi. Rahmi Koç “Kıbrıs Basınında Kıbrıs Olayı” adını verdiği kitabını şu sözlerle takdim etmektedir: Bu çalışma, Kıbrıs Türk’ünün Milli Mücadele ve bağımsızlık savaşıyla, bu savaşa, kalem ve kâğıdıyla baş eğmeden katılan Dr. Fazıl Küçük’ün “Halkın Sesi” gazetesinin bağımsızlık sürecine olan katkısıyla, Kıbrıs Türklerinin dünya ölçeğinde bağımsızlık mücadelesinin boyutlarını ortaya koymaktadır. UNDP kaynaklı yeni Tarih kitaplarımızla yaratılmış olan kaos devam ederken, gençlerin eline böyle bir eserin geçmiş olması sevindiricidir. Tarihçi Ahmet Gazioğlu da bu kaos’un nasıl yaratıldığını ve yeni kitaplardaki eksikliklerle aksaklıkları yazmaya başlamıştır. Tarihçi Bayan Birol Özter’in başlatmış olduğu kapsamlı ve mukayeseli eleştiri yazıları birçok sivil toplum örgütünün de ses vermesine yol açmıştır. Beklentimiz “görüşlere açığız” diyen Eğitim Bakanlığının bu tarihçileri ve benzerlerini de içeren bir komite kurarak masa başında bu kitapları gözden geçirmeye başlaması ve yeni baskıların, verilmiş olan mücadeleye ve Kıbrıs’ın gerçeklerine uygun bir hale getirilmesidir. Tüm tarih öğretmenlerimiz bu konuda sorumluluk altındadırlar. Yunanistan’dan gelen kilise ululularının da katılımıyla Kıbrıs’taki Rum Ortodoks kilisesi sesini yükseltmeye başlamıştır. “Vatanımızı işgalden kurtarıp birleştireceğiz” şeklindeki ulumaları küçümsememek gerekir. Bunların bu saçmalıkları köylerde ve okul çağındaki çocuklarda “Tanrısal direktif” olarak alınmaktadır. Kilisede ibadet ederken öldürülenlerin katillerini bile takbih etmekten kaçınan, “Enosis için yapılan her şey mübahtır” diyen militan bir kilse ile karşı karşıyayız. Bu kilisenin her Rum liderini “oy birliği ile aldığı kararlarla bağlayan Milli Konsey’in üyesi olduğunu da unutmayalım”! Unutmamamız gereken bir diğer gerçek Makarios’un, Başpiskopos seçildiğinde, 20 Ekim 1950’de Kilisede yapmış olduğu yemindir: Milli hürriyetimizin doğuşu için çalışacağıma kutsal yemin eder ve Kıbrıs’ı ana Yunanistan’a bağlamak siyasetimizden aşla şaşmayacağım! Ve yine unutmayalım ki Makarios bu yemininden şaşmamış, bu “milli görevi” Kiliseye ve siyasi partilere milli bir siyaset olarak bırakmıştır. Biz bu tarafta ne kadar “barışçılık” gösterisinde bulunursak bulunalım, karşımızdakilerin değişmeyen siyasetleri budur. Rum liderliği için değişmeyen yol “dostların” ve “arabulucuların” “müzakerelere devam” önerileri ve eli kanlı Rum idaresini “meşru hükümet” olarak tanıdıkları sürece “Makarios’un yoluna devam”dan ibarettir.