Bu yazımızda yakın bir dönemin fikir ve edebiyat akımı olarak 1940'tan sonra şiirde, milli köklere, tarihi değerlere, Anadolu kültürüne ve Türk şiirinin geleneğine ve bazı şekillerine bağlı şair ve yazarların oluşturduğu akıma değineceğiz.

Bilindiği gibi Birinci Yeni, ikinci yeni ve hatta toplumcuların biçimdeki bozgunculuğu, arı dil tutkunluğu ile Türkçe'yi yoksullaştıran, dilsizleştiren, tarihten, milli kültürden, halktan, türkülerden ve bütün eski şiirimizden koparmak isteyen aşırılıklara karşı, temel değerlerimizi bilgi ve ısrarla gözeten bir sanat ve düşünce topluluğudur Hisarcılar.

Bunlar arasından önemli isim olarak ; Feyzi Halıcı, Bekir Sıtkı Erdoğan, Arif Nihat Asya, Osman Attila, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Munis Faik Ozansoy, Necmettin Esin, Uluğ Turanlıoğlu, Coşkun Ertepınar, Cemal Oğuz Öcal, Enver Tuncalp, İbrahim Sami Ayhan, Ayhan İnal, Prof. Mehmed Kaplan, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Gültekin Sâmanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Nüzhet Erman, Nevzat Yalçın, Tarık Buğra ve Cemil Meriç'i sayabiliriz.

Hisar, yeniyi ve yeniliği Batı'da, özellikle Fransa'da ortaya çıkan birtakım şekil ve dünya görüşlerinin taklidinde, zaman zaman da olduğu gibi aktarılmasında arayan tutumlara karşı bir "kendine dönüş" ve "özünü arayış" hareketidir.

Kültür ve sanat gelenekleri kök salmış ve çok yayılmış olan Batı'da Yeni'ye yönelişler de geleneğin doğal gelişimi ve devamıdır. Sağlam, klâsik değerlerin bir taşkınlık ile gelişmesidir. Türkiye'de ise, Yeni öz kültür ve medeniyetimizden hatta toplumumuzdan kopmak onu hor görmek gibi sapmalar biçiminde anlaşılmaktadır.

Hisar bir bakıma, sanat çevrelerini tedirgin etmeye başlayan köksüzlükleri önlemek şuurundan doğmuştur.

Hisarcılara göre:

1) Sanatçı bağımsız olmalıdır, çünkü bir doktrine angaje olmak sanata ihanettir. Sanattan beklenen insanın iç zenginliğini yaşatmak olabilir.

2) Milli olmayan sanatın sınırlarımızı aşacağı düşünülemez. Her edebiyatın milli şekilleri ve görüşleri vardır. Yenilik bunların geliştirilmesidir bir başka milli şekil veya görüşün aktarılması değildir. Yoksa sanat da, sanatçı da toplumdan koparak kendi insanımızdan uzaklaşmış olur.

Güncel olarak ekleyelim: Ülkemize gelen yabancılara lüks otellerin lobilerinde batı müziği ile sesleniyoruz. Oysa yabancılar doğunun esrarlı havasını teneffüs etmek istiyorlar. Bizim müziğimizi, bizim milli folklorumuzu izlemeye geliyorlar. Taklit ettiğimiz kendi türleriyle onları karşılamamız olumsuz etki yaratıyor.

3) Sanatçının dili yaşayan dildir. Çünkü sanatçı diliyle vardır ve halka onunla seslenir.

Hisar, dilin arındırılmasını candan istemekte, buna çalışmakta ve işte bundan dolayı "tasfiyeciler"e karşı çıkmaktadır. Halkın kullandığı, benimsediği Türk lehçesine göre düzelttiği kelimelerimizi arapça veya farsça diye öldürmek barbarlıktır ; çünkü o kelime ile birlikte binlerce mısra, atasözü, tekerleme ve cümle de ölüp gidecektir. Dil tasfiyeciliği ister istemez Türk kültür ve edebiyatını yok etmeye doğrulmuş bir kasıt manzarası göstermektedir  

Kitapları hazmetmeden yutmak sıhhi değildir.

Alman Atasözü