Geçtiğimiz hafta kişisel gelişim kitaplarında sıklıkla belirtilen “iste ve al’’ mesajından yola çıkarak Öz güven mi? Özsaygı mı? İsimli bir yazı yazmıştım.
Özetle: Kişilerin popüler kişisel gelişim kitaplarının rüzgârına kapılıp, “evrenden istedikleri‘’ gerçekleşmesi mümkün olan ve olamayan şeyler ve sadece en iyi olmaya güdüleyen, yaşamda tutarlılığı olmayan sadece iste ve odaklan diyen ancak mücadele ve kişisel yeterliliğin sınırlarını es geçen akımlara karşı durarak istekler ile gerçekler arasındaki çelişkilere dikkat çekmek istemiştim. Bu haftaki yazımda devamı haftaya dediğim ve yazımın başlığında kullandığım “Özgüven ve özsaygı” kavramlarına kalemim ve kelamım yettiğince değinmek isterim…
Özgüvenin ebeveyn ve eğitimciler aracılığıyla çocukluk dan itibaren geliştirilmesi gerekir. Bu sebeple kimi insanda düşük, kimi insanda yüksektir. 
Çocukluk da başlayan özgüven düşüklüğü: Cevabı bildiği halde, öğretmeninin sorduğu soruya parmak kaldırarak cevap vermeyen ve sorunun doğru yanıtını fısıltıyla sıra arkadaşına söyleyen, sonrada arkadaşının gururla parmak kaldırıp kopya ettiği cevabı öğretmenine söylemesini sessizce izleyen çocuğun dünyasında başlar. Sonra o çocuk büyür. İyi bir fikri olduğu halde bunu toplantı masasında üstlerine söylemeyen ancak  kahve molasında “şöyle bir projede olabilir di belki” diye iyi niyetle arkadaşına anlatan kişi profili ile  hayatına devam eder. İşte O okul sıralarında geliştiremediğimiz ,bir türlü bildiğimiz doğru cevabı söylemediğimiz, parmak kaldırmadığımız, eleştirmekten, rezil olmaktan korkmamıza sebep olan özgüven eksikliğinin bir sonucudur bu durum.
Maalesef arkadaşının fısıltıyla anlattığı projeyi kendi fikri gibi yöneticisine anlatan, bilgisi ve yaratıcı fikirleri düşük ancak “kişisel PR’ı” ve temsil yeteneği  yüksek olan arkadaşına kaptırır projeyi… 
Yine bildiği bir soruda parmak kaldırmamış ve iyi notu aferini kopyacı ve pişkin bir başka arkadaşına kaptırmıştır…
Özgüven eksikliği eleştirilmekle başlar. Cesaretlendirilmemek ve motive edilmemekle birlikte kişiyi köreltir .Işığını alır…
Özgüven kişinin kendine olan güvenidir. Ancak kendine güvenmek demek her şeye muktedir olduğumuz anlamına gelmez. Yüksek bir özgüven kişinin yapabilirliklerinin, yeteneklerinin ve gücünün farkında olması demektir. Doğuştan edinilen bir özellik değildir. Kişilere, işe  ve duruma göre değişkenlik gösterebilir. Ancak bir ruh hali değildir. 
Kişinin kendi sınırlarının ve yapabilirliklerinin farkında olduğu, sorumluluk duygusunu da içinde barındıran, kişiliğimizin en önemli duygusal ihtiyaçlarından biridir. Özgüven sahibi kimseler yeterlilik duygusunu tatmış, kendisiyle barışık olan, yaptığı işin üstesinden gelen öğrenmeye açık kişilerdir… Özgüven bir anlamda kişinin kendine olan bakış açısıdır. Hedefler gerçekçidir. Yapabileceği bir konuyu kendine hedef olarak belirler ve üstesinden gelmenin çözümlerini arar, bulur. 
Ancak burada kırmızı ve ince bir çizgi vardır. Özgüveni: Ukalalık, narsistlik, cahil cürreti veya başarım var, param var “mülkümle, maddi gücümle ezer geçerim”. Böyle bir bakış açısıyla algılamak ve benliğimizde yansıtmak, bu şekilde düşünmek farklı bir şey. Bu davranış biçimi bir karakter bozukluğuna işaret eder. Bu sebeple kırmızı çizgilere çok dikkat etmek gerekir..
Özgüveni yıkan en önemli şey eleştirilmek, beğenilmemek, alay edilmek, ciddiye alınmamak korkusudur. Bu düşünceler içerisinde kaygılanan kişinin  sözlerine, beden diline, yaptığı işe, duruşuna, hayata bakışına, ilişkilerindeki tutumuna yansır.
Peki; özgüvenimizi nasıl arttıracağız? Geçmişi bir kenara bırakın. Anneniz veya babanızca yaptığınız en küçük kabahatlerde bile çok mu eleştirildiniz? Tüm bunlar geçmişte kaldı. Onlarda çocukluk yada gençlik yıllarında kusursuz değillerdi eminim. Derste parmak kaldırmayan sessiz öğrencisinin, sınav notlarının çok iyi olduğunu  fark etmeyen Öğretmende… Ona bu sorunun cevabını söylemek ister misin? Ali yada Ayşe demesi eminim çok daha yaratıcı ve motive edici olurdu. Ancak olmadı. Geçmişi geri getirme ve değiştirme şansımız asla olmayacak Biz şimdideyiz. “Ve Şimdi sizin zamanınız’’… Yapabileceklerinizin farkında olun. Mesela ilk önce  duruşunuzu düzeltin. Evet, Omuzlarımız daha dik bir şekilde oturabiliriz. Bu çok daha iyi görünür. İnsanlar samimiyet sever. Temiz  bir gülümseyiş ve içten bir Günaydın… Merhaba… İyi Akşamlar demek size daha fazla sempati kazandırır..
Basitlik, sadelik iyidir. Bu sebeple bir konuda daha bilgili görünmek için çok teknik terimler kullanmayalım. Bilimsel bir konferansta, meslektaşlarımızla terminolojiden dem vurabiliriz. Ancak günlük yaşamda anlaşılır ve net cümleler kurabilmemiz daha doğru bir seçenektir… Unutmadan geçen hafta toplantıda senin ona bahsettiğin, o toplantıda dile getiremediğin parlak fikrini kendininmiş gibi anlatan ve projeye sahip çıkan o iş arkadaşın şayet; masasının yanından geçerken filan sana hazır gitmişken bir kahvede bana getirimisin? Yada elin değmişken şu 2 sayfanın fotokopisini alır mısın? Gibi ‘’ricalarda’ ’bulunursa net bir şekilde fotokopi makinasının yerini göster. Bir elinde kahve, diğer elinde kendin için çektiğin fotokopilerle yanından geç .Tabi kolay gelsin diyerek ve kendinden emin bir şekilde gülümseyerek…
Ve bir sonraki pazartesi fikrinin ve projenin detaylarını geliştirip toplantı salonunda bu fikri detaylarıyla üstlerine anlat. Geçtiğimiz hafta arkadaşım Cem yada Aslı’ya bahsettiğim ve detaylandırmadığım için sizlere henüz bahsetmediğim, projem ve sunumum burada(!) demeyi unutmayın. Elbette ki yine gülümseyerek, kendinden emin yumuşak bir ses tonuyla…
Öz güven mi, Öz saygı mı? Sorusunun cevabı bence  her ikisi de… Her ikisi de aynı ölçüde gerekli… her ikisi de çok önemli…
Biri senin yapabilirliklerinin ve kendinin farkında olmanla alakalıdır. Yaptıklarının neticesinde insanların güvenini ve saygısını da kazanırsın. Mücadele, çaba ve tecrübelerle geliştirilir. Çocukluktan itibaren gelişir. Doğuştan kazanılmaz. Ancak kişinin yeterliliğini ve kendini fark etmesiyle gelişir. Çok önemli bir duygusal ihtiyaçtır.. Dışarıdan bir destekle geliştirilebilir. Motive eden bir lider. Olumlu bir söz. Hak edilmiş bir takdir. Saygı ve sevgi görerek gelişebilir. 
Öz saygı ise kişinin kendine duyduğu saygıdır. Önce öz saygımız olmalı kendimize ki Özgüvenimizi geliştirebilelim…
Sevdiğim bir sözdür. Yazımı hazırlarken notlarımda karşılaştım.
“Kendini fethedebilen kişiye karşı koyabilecek pek az şey vardır’’…
Önümüzde ki hafta öz saygıyla ilgili bir Perşembe yazısında buluşuncaya dek, sevgi ve sağlıkla kalın..
Yazardan…
İstanbul Fatih Veznecilerde gerçekleştirilen bombalı saldırıda şehit olan tüm polislerimize ve sivil vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum… Allah tüm sevdiklerine sabır versin…
Hep söylenir ya dostlar, ateş düştüğü yeri yakar diye… Elbet hepimizin yüreği yanar…
Fakat anaların yüreği bir başka yanar… Gerçekleştirilen hain saldırıda, iyi ve kötü tüm günlerimizde yanımızda olan, 40 yılı aşkın süredir kadim aile dostlarımız, kıymetli büyüklerim Zeki ve Mükerrem Karagözlü’nün iki evladından biri olan çevik kuvvet mensubu polis Kadir Cihan Karagözlü’de şehit oldu… Soyadı gibi kara gözlü, zeki ve terbiyeli bir küçük çocuktu…
Büyüdü…
Polis oldu…
Yitirdik…
Hepimizin başı sağ olsun Türkiyem…