Milletin fedakârlığı ile bürokrasinin vefasızlığını aynı çizgide düşününce yazmak istedi kalemim. 

Belediyede sık sık ziyaretine gidip çeşitli istişarelerde bulunduğum, kadim birkaç dostumla birlikte bugün de devlet kurup-yıkıyorduk.

Siyasileri ve onların "ayak kaydırma" oyunlarını konuşuyorduk.

Bilirsiniz bizim toplumu.

Herşeyi en iyi şekilde bilir, oturduğumuz yerden en iyi ütopya devletlerini inşa ederiz.

Hele de seçim arefelerinde...

Köylü Hüsso amca bile cümlesine "şu memleketin başında ben olaydım var yaaa" diye başlıyorsa halkımızdan korkulur.

Abuzer kardeşim siyasetin nabzını iyi kollayan, partileri tutup-atmaksızın güzel bir üslup ve edeple konuşmayı beceren ender kişilerden.

Feyz aldığım sohbetinden biraz bahsetmek istedim köşemde.

Oyu veren Ayşe, kaymağı yiyen Ece sözünü de başlık yaptım yazıma.

Gerçekten de siyaset öyle.

Bakın!

Bir siyasetçi herhangi bir ile gittiğinde miting esnasında yağmur yağıyormuş. Mitingi yapan partinin, belediyesinde görevli daire başkanları, amirler, müdürler vs. "dışarıda hava buz gibi" deyip içeride ellerini ovuşturuyormuş.

Bizim gariban asgari ücretli de yağmurun altında miting yapacak liderini bekliyormuş.

Abuzer kardeşim siyaset böyle birşey işte deyince bayağı hak verdim dostuma.

Bir belediye, kendisine asla oy vermeyecek yere sürekli hizmet götürüp diğer yerlere, yani oy devşirebildiği alanlara üvey evlat muamelesi yapmamalı!

Bugün x mahallesinin ne kadar hizmet görmeye hakkı varsa y mahallesinin de o kadar hakkı olmalı!

Ben oy vermeyenlere hizmet edilmemeli demiyorum. Bunu da ayrıca belirteyim ki diş bilemeyesiniz cümlelerime!

Bizim en büyük noksan ve kusurumuz da bu değil mi zaten?

Makam aracındaki adamların "garibandan" bihaber olması da bundan değil mi?

Tam bürokrasi yıkıldı derken yeni bir bürokrat sınıf inşa etmeye lüzum var mı?

Yakın zamanda büyükşehir belediyemizde görevli bir genel sekreter yardımcısı (göreve henüz atandı) dostumu ziyarete gittim. Birlikte bir hasta ziyaretine gidecektik. Sekreterine aracı hazırlatması gerektiğini söyleyince "baş üstüne" diye bir cevap aldı.

Adama kızdı. Bana alışın artık! Olur deyin, tamam deyin geçin dedi.

Ben ordayım diye bunu yapmadığını da biliyorum.

Bürokrasi ile halkın arasına hep bu "yalakalar ve yalanmayı sevenler" girmedi mi? 

Yetmez mi bu tiplerden çektiklerimiz?

İnsanları "devlet veya hükümete" karşı soğutanlar bu tipler olduğu halde neden her yerde bunlardan düzinelerce var? 

Bence bir devrim yapılacaksa "anayasadan" evvel bunların kökü kazınmalı!

İşte bunlar da kaymak yiyen Ece'ler...

Oyu veren Hüsso dayıyken, küfreden Berkcan'a karşı nedir bu ilgi ve saygı!

Neden bize oy veren kesimi hor görüyoruz diye sormaz mı bir siyasetçi kendine?

Garibanla fotoğraf çektirirken tebessüm bile etmeyen bu tiplere o garibanların vergisiyle maaş ödenmesine de karşıyım!

Şu gün geçtikçe derinleşen soğukluğu ve ceset suratları istememek hakkımız değil mi?

Nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilen insanlar lazım bizlere!

Peki ya bu siyaset için birbirine düşenlere ne demeli sizce? Bunca yalanla aldatılan ve aldanmayı şiar edinmiş zavallılar sürüsüne ne demeli? Bereket mi dileyeyim? 

Hoş, galiba bizim Ayşe'de razı haline...

Yazımı çok daha uzun yazmak isterdim ama köşeme güzel bir dua koymak istedim!

Mevla tamamen bu dünyanın yatırımcıları olan siyasetçilerden, onların akıl almaz, süslü söz ve oyunlarından bu toplumu muhafaza eylesin. Kur'an'da yazan evrensel değerlerin hiç biriyle örtüşmeyen söz ve eylem birlikteliğinin vücut bulmuş hali olan siyaset ve onun paralı askerleri insanoğlunu sanki tek dertleri bu dünya imiş gibi düşündürtüyor ve bu kısır döngü içerisinde yaşatıyor. Her iki, üç senede bir yapılan seçimler ve ortaya atılan iftiralar, yalanlar, hakaret ve küfürler... 

Ey insanoğlu!

Evvela insan olduğunu hatırla ve sonra hangi dine mensupsan o dinin sana emrettiklerini uygula. Bizi kurtaracak olan ne bir oy ne de gidilecek bir miting. Tercih ettiğiniz parti ve siyasetçiler sizi takvada üstün yapmıyor ve cennete giden yolda onlar size mihenk taşı olmuyor.  Sanki Allah'ın ayeti imiş gibi bazı insanların sözlerini dilinize pelesenk etmişsiniz. Sanki peygambermiş gibi bazı insanlara yalnışsızlık ve yalansızlık atfetmişsiniz. 

Bu dünyanın bütün seçimlerini kazansanız bütün koltuklar sizin olsa ama ahiret adına bir dirhem bir şeyiniz olmasa kafi mi? Oraya doğru gidiyorsunuz. Allah var ahiret var. Unutmayın ötede bir mizan var hesap var.

Şu dünya için birbirinizi yemeyin!