ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus, Ankara’da süren görüşmelere değinerek, “Türkiye’nin mutabakat sağlanmadan düzenleyeceği her türlü askeri harekat, ortak çıkara zarar verir” diyor. Fakat, ABD’nin “5 kilometrelik bir güvenlik kuşağı” teklifinin Türkiye’yi oyalamanın, Suriye’nin kuzey bölgesinde kurmayı hedeflediği garnizon devletin bekçisi yapmanın dışında bir anlamı var mıdır?

30 kilometreden daha dar bir güvenlik kuşağı önerisi kabul edilebilir ve dostça bir öneri değildir.  

ABD’nin, bunca yıllık dostluğa, NATO geçmişimize değer veriyorsa, bu tür oyalamalara son vermesi gerekir.    

2003’de ABD, topraklarımızı kullanarak Irak’ı işgal etmek istediğinde, TBMM buna karşı çıkmış, 1 Mart Tezkeresi’ni onaylamamıştı. ABD ülkemizin topraklarını kullanarak Irak’a girmeyi planlarken, “operasyonun güvenliği” gerekçesiyle, Mersin’den Trabzon’a kadar pekçok ilimizde asker konuşlandırmayı planlıyordu. Başta Deniz Baykal dahil, 1 Mart Tezkeresi’ne karşı çıkan pekçok isim siyaset sahnesinden silindi, gitti.

Ortadoğu’ya, “Demokrasi götürüyorum” aldatmacasıyla Ortadoğu’ya çöken ABD’nin Türkiye’ye yönelik gerçek hedefleri giderek netleşirken, 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmemesine üzülenler ne düşünüyor acaba? Koltuğunun altında Sykees-Picot Anlaşması’yla Irak’ı işgal eden ABD, bugün planın Suriye bölümünü hayata geçirmeye, Türkiye’yi güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatmaya  çalışıyor. 

Irak’ı 36. Paralel boyunca bölüp parçalayan, kuzeyinde kalan bölgenin demografik yapısını değiştirerek burada bir özerk yapı oluşturan ABD, aynı operasyonu Suriye’de yapmak isteyince, öncelikle Rusya ve İran’ın karşı durmasıyla zorlandı. Nursultan Nazarbayev’in Türkiye-Rusya ilişkilerini normalleştirmesinden sonra Türkiye de, Astana Mutabakatı çerçevesinde, Rusya ve İran ile birlikte hareket etmeye başladı.

ABD Başkan Obama döneminden beri Suriye’ye yönelik hedeflerini hayata geçirmekte zorlanıyordu. Uluslar arası hukuk açısından ABD Suriye’de “işgalci” konumundaydı. AB Suriye’nin kuzey bölgesinde askeri üsler, havaalanları inşa ederken, PKK uzantısı YPG’yi binlerce TIR dolusu silahla donatıp ordulaştırmaya çalışırken “DEAŞ’la mücadele” gerekçesine sığınıyordu. Fakat, Obama döneminde olduğu gibi, Başkan Trup döneminde de, burada bir garnizon devlet kurmayı planlayan ABD zorlanıyordu. 

SURİYE’NİN KUZEY BÖLGELERİNİN DEMOGRAFİK YAPISI

ABD’NİN HEDEFLERİNE UYGUN DEĞİL

Öncelikle Suriye’nin kuzey bölgelerinin demografik yapısı, ABD’nin oluşturmaya çalıştığı garnizon devlet için uygun değildi. Bütün taşımalara ve göçe zorlamalara rağmen buradaki Kürt nüfusu yüzde 20’yi geçmiyordu. Bu gerçeği General Votel gibi askerler açıkça dile getiriyorlardı. Bölgeden DEAŞ ve YPG militanlarınca kovulan Arap ve Türkmen aşiretler burada bir garnizon devlet kurulmasına kesinlikle karşı çıkmaktadırlar. 

Irak ve Suriye’nin kuzey parsellerini bir Kürt devleti çatısı altında birleştirerek Türkiye’nin güney sırları boyunca uzatıp Akdeniz’e bağlamayı planlayan ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin önceliklerini ertelemeye zorlayan bir başka oluşum da vardı: Yeni İpek Yolu. ABD Suriye’nin kuzey parselinde bir garnizon devlet kurmaya yoğunlaşmışken Çin, dünyayı karalardan ve denizlerden kuşatan “Bir Yol Bir Kuşak” projesini hızla hayata geçiriyordu. Yeni İpek Yolu tamamlandığında Çin dünyanın üretim merkezi olacaktı. Dünyanın herhangi bir köşesinden verilen bir sipariş, engeç 10 gün içinde sipariş sahibine ulaştırılacaktı. Bu da ABD’nin “Küresel Lider” sıfatının sonu demekti. O nedenle ABD, bütün gücüyle Yeni İpek Yolu’nun önünü kesmeye yoğunlaştı; Çin ile dünyanın her köşesinde mücadele ediyor. 

ABD TÜRKİYE’Yİ OYALAMAYA ÇALIŞIYOR

Yeni İpek Yolu’nun önünü kesme operasyonları öne çıkınca Suriye konusu ikinci sıraya kaydı. ABD şimdilerde Fırat’ın doğusuna askeri operasyon yaparak oradaki terör yuvalarını dağıtmakta kararlı bir duruş sergileyen Türkiye’ye karşı bir oyalama politikası uyguluyor. Obama döneminin Başkan Yardımcısı J Biden ne demişti, hatırlayalım: “YPG Fırat’ın batısından çekilecek. Nokta!” ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın verdiği bu söz tutulmadı. Türkiye’nin, kırk yıllık müttefiki olan ABD’ye inancı da kalmadı, sabrı da.. 

Türkiye ABD’nin oyalama taktiklerine son vermek için Ankara’da, 23 Temmuz’dan bu yana, ABD’nin askeri heyetleriyle bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Görüşmelere dün de devam edildi, ama “Güvenli Bölge”nin kaç kilometre olacağı konusunda kesin bir anlaşmaya varılıp varılmadığı henüz belli değil. 

ABD TÜRKİYE’Yİ KENDİ HEDEFLERİ

DOĞRULTUSUNDA KULLANMAK İSTİYOR

Türkiye, Suriye’nin kuzey bölgelerinde 30 kilometre genişliğinde bir “Güvenli Bölge” kuşağı oluşturmayı hedefliyor; “Güvenli Bölge”nin en kısa zamanda terör örgütlerinden ve yabancı unsurlardan temizlenerek yerleşime açılmasını, ülkesindeki geçici sığınmacıların ve bölgenin gerçek sahibi olan Arap ve Türkmen aşiretlerinin bu “Gevenli Bölge”ye yerleştirilmesini hedefliyor. 

“Güvenli Bölge” konusunda ABD’nin hedefleriyle Türkiye’nin hedefleri birbiriyle çatışıyor. Türkiye, 30 kilometre genişliğinde bir “Güvenli Bölge” oluşturarak, hem ülkesindeki 3.5 milyon Suriyeli sığınmacıyı buraya yerleştirmek hem de ABD’nin kendisini güney sınırları boyunca kuşatacak bir garnizon devlet kurmasını engellemek kararında. 

ABD ise, “döviz manipülatörü” ilan ettiği Çin’in süratle hayata geçirmekte olduğu Yeni İpek Yolu kuşaklarının önünü kesebilmek ya da Çin’i ortaklığa razı edebilecek zamanı kazanabilmek için Türkiye’yi oyalamanın peşinde. Türkiye’yi, Ortadoğu coğrafyasından ve Akdeniz’den soyutlayacak, güney sınırları boyunca kuşatacak bir garnizon devlet kurma hedefinden geri adım atmak istemiyor. 

Türkiye’nin, “Avrasya eksenine kaymak” olarak nitelenen güvenlik sistemleri arayışları, aslında, ABD ile Çin ve destekçileri arasında yaşanmakta olan savaşta çıkarlarını ön planda tutan bir denge politikası izleme çabası olarak değerlendirilmelidir. ABD’nin, kendi çıkarlarını herşeyin önünde tutan operasyonları karşısında Türkiye’nin kendi güvenliğini ön planda tutan bir kararlılık sergilemesi, iki ülke arasında ilişkilerde, tehdit sayılabilecek gerginlik yaşanmasına neden oluyor. 

Türkiye, dünyayı Yeni İpek Yolu kuşaklarıyla kuşatmayı hedefleyen Çin açısından da, bu kuşakların önünü kesmeye çalışan ABD açısından da çok önemli.

“5 KİLOMETRELİK GÜVENLİ BÖLGE”

DOSTÇA BİR TEKLİF DEĞİLDİR

ABD askeri heyeti, Ankara’da 23 Temmuz’dan bu yana yapılan görüşmelerde “Güvenli Bölge” kuşağının 5 kilometre olmasında ısrar ediyor. Suriye’nin kuzey sınırları boyunca oluşturulacak 5 kilometrelik bir “Güvenli Bölge”nin Türkiye’nin hedeflerine hiçbir yarar sağlamayacağı açık olduğuna göre, ABD’nin bu teklifi, dostça bir teklif olmadığı gibi, ciddiye alınabilecek bir teklif de değildir. ABD Türkiye’ye, 5 kilometrelik bir güvenlik kuşağı oluşturmasını önerirken, aslında, “Bu kuşağının güneyinde kalacak olan garnizon devlet oluşumunu kabul et, onu koru” teklifi yapmış oluyor. (Washngton Post ABD’nin son teklif olarak, 14 km genişliğinde 140 km uzunluğunda bir güvenli bölge önerdiğini yazdı.)

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü organ Ortagus, Ankara’da süren görüşmelere değinerek, “Türkiye’nin mutabakat sağlanmadan düzenleyeceği her türlü askeri harekat, ortak çıkara zarar verir” diyor. Fakat, ABD’nin “5 kilometrelik bir güvenlik kuşağı” teklifinin Türkiye’yi oyalamanın, Suriye’nin kuzey bölgesinde kurmayı hedeflediği garnizon devletin bekçisi yapmanın dışında bir anlamı var mıdır?

30 kilometreden daha dar bir güvenlik kuşağı önerisi kabul edilebilir ve dostça bir öneri değildir.  

Türk’ü ve Türk askerini iyi tanıyan ABD öncelikle şunu bilmelidir ki, Türkiye, kendisini güney sınırları boyunca kuşatacak, Ortadoğu’dan ve Akdeniz’den soyutlayacak olan bir garnizon devlet kurulmasına kesinlikle karşıdır. 

KARARLIYIZ

Türkiye’nin Astana Süreci ortakları olan Rusya ve İran, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde yerleşmesine gerekçe olacak bir garnizon devlet kurmasına karşıdır, fakat Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyon konusunda kesin bir şey söylemiş değillerdir. Astana Süreci ortaklarının, Türkiye’nin, bir “Güvenli Bölge” oluşturmak amacıyla, Fırat’ın doğusuna yapacağı askeri operasyona karşı çıkmalarını beklemiyoruz. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fırat’ın doğusuna gireceğiz; bunu ABD ile de, Rusya ile de paylaştık” dediğine göre, Türkiye, güney sınırları boyunca kuşatılmaya da, “Mavi Vatan”dan soyutlanmaya da asla razı değildir. Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendisinin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) “Mavi Vatan”daki haklarını savunmaya kesinlikle kararlıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “NATO müttefikimiz ABD’den gerçek müttefike yaraşır adımlar bekliyoruz” diyor, ama bu çağrıya henüz beklediğimiz yönde bir yanıt almış değiliz. 

ABD’nin, bunca yıllık dostluğa, NATO geçmişimize değer veriyorsa, Türkiye’yi, asla kabul etmeyeceği önerilerle oyalamaya son vermesi gerekir.