Seçim denilince akla gelen iki taraf var, seçen ve seçilen. seçenin görevleri, hepimizin bildiği üzere kendine uygun adayı seçmek, sandığa gidip oy vermek ve oyuna sahip çıkmakla bitmez, bitmemeli. Sorumluluk sahibi bir seçmenin temel görevleri: Sandığa gitmeden önce, partilerin faaliyet raporlarını incelemek, adayların hedefleri neler, bu hedeflere ulaşacak projeleri neler, bu projeleri hangi kadrolarla gerçekleştirecekler gibi araştırmalar yapmasıdır. Bu incelemeleri yaparken: İnsan ile vakalara yüzeysel değil, geniş bir pencereden bakmalı, problemlerin çözüm parçası olabilme gayretinde olamalı, siyasi görüşünün ikinci planda olması ve payına düşen görevleri iyi bir şekilde yerine getirme çabasında olmalıdır. Sağlık, eğitim, çalışma vb. temel hak ile özgürlüğüne saygı duyacak ve güvenliğine ilişkin taleplerini yerine getireceğine inandığı partiden yana olmalıdır.

Seçilenin de görevleri sadece, doğru adayın kendisi olduğuna dair seçmeni ikna etmek, her türlü seçmeni sandığa götürebilmek ve sandığa giren oya sahip çıkmak değildir. Duyarlı bir seçilenin asıl görevleri: Ütopik vaatleri oy uğruna değil, seçimin ardından sözlerini fazlasıyla yerine getirme hedefinde olması; sorumluluğunun farkında olması, bölgeyi kendi evi gibi görmesi, bölge halkını ailesinden sayması ve sadece siyaseti düşünmemesidir. Ayrıca seçilen görevlerinin yanı sıra: Hak ile eşitliği savunan, empati kuran, sözünde duran, insan hakkına girmekten korkan ve sadece bir kesimin değil, bütün bir milletin hislerine tercüme olabilen, her konuda biraz bilgi sahibi, diksiyonu ile hitabeti güçlü vb. özel niteliklere sahip olması gerekir.

Nihayetinde biz seçenler semtimiz, şehrimiz ve Türkiye'miz için hangi partinin daha yararlı olacağını, yaygın kanılara göre ve/veya çevremize zarar veren, belediye bütçelerini olumsuz etkileyen sürekli gezen araçlar ve billboadlar aracılığıyla gereğinden fazla reklam yapanlara göre değil, kararımızı bilgisel olarak vermemiz gerek.

Birbirimizin kararına saygı duymalıyız:

Uygulayımbilim-teknoloji çağında yaşıyor olsak da, nine ve dedelerimiz, hatta daha teknoloji cihazlarını kullanmayan birçok anne ve babalarımız da var. Dolayısıyla parti adaylarının tv haberleri ve reklamları dışında haklarında bazı bilgilere ulaşamayabilirler. Büyüklerimizi bilgilendirirken, “bu veya şu partiye oy ver” değil, onlara sadece araştırmalarımız sonucunda öğrendiğimiz bilgileri vermekle yetinmeliyiz. Kime oy verip, vermeyeceklerini büyüklerimizin inisiyetifine bırakılmalıdır.

Devletimizin anlayışına göre insan hakları, bütün insanların yapı aynılığı ve onur-değer bakımından eşitliği aynıdır. Fakat biz vatandaşların, başka bir deyişle yurttaşların devletten olan taleplerimiz farklı olabilir, nitekim oluyor da. Örnek; bir engellinin, bir kamu görevlisinin, bir ev hanımının, bir işçinin ya da bir iş adamının devletten olan talepleri farklıdır. Buna istinaden ailemizin herhangi bir ferdini yönlendirmek, insan haklarına aykırı; insanın öz iradesine saygı göstermemektir. Yasalara karşı insan haklarımızı savunan bizler, birbirimizin hakkına girmememiz gerekiyor.

Bir köy bir ülke ile eşdeğerdir demek olasıdır:

Partilerin isimlerine bakmaksızın bir Köy veya Mahalle Muhtarına, Belediye Başkanı gözü ile, bir Belediye Başkanına Cumhurbaşkanı gözüyle bakmalıyız. Çünkü bir seçilen köy ya da mahallemizi geliştirirse şehrimiz, şehrimizi geliştirirse ülkemiz gelişecektir.

Sonuç olarak siyasal, felsefi görüşümüz ne olursa olsun, oyumuzu yalnızca bir bütün olan milletimizin geleceği-Türkiye'nin menfaati için kullanmalıyız.

*

Kıymetli Önce Vatan Gazetesi okurları, Yazımızın da konusu olan seçim nedeniyle Yurdumuzun 81 İlini tanıtmaya kısa bir ara vermiş bulunmaktayız. Plaka numaraları ile tanıtmaya gayret ettiğimiz illerimizin değerli isimleri ile yapmış olduğumuz röportajlarımızla tekrar buluşmak dileğiyle.