Milletin oyuyla iktidara gelenler; hem mevki ve makamlarını muhafaza etmek ister, hem de vatan ve milletini memnun etmek isterse; bunun tek çaresi İttihat-ı İslâm / İslâm Birliği peşinde koşmaktır. Bunu kendine dayanak noktası yapmaktır.

Dinsizlik ve Allahsızlığı kendine dâvâ edinmiş tek şuurlu devlet olarak tarihte menhus ve uğursuz yerini alan komünist Rusya zuhûr edip meydana çıkana kadar; yakın geçmişte İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız ve karşı olmakla mâni olurdu.

Ne zaman ki materyalizmi, Darvinciliği kendine şiar ve düstur edinen Allah’ın yaratıcılığını reddeden ve buna karşı bayrak açan Rusya’nın zuhurundan sonra; kısa zamanda Doğu Avrupa’yı sarması, Balkanlara sarkması, Çine de bu ruhsuz zâlim ideolojiyi bulaştırması, hele Türkiye üzerinde beslediği sonsuz emeli gerçekleştirmek uğrunda; en büyük faaliyeti Türkiyede yapması, âdeta Türkiye’de inanca, İslâm’a ve imana cephe açarak yoğun bir faaliyete geçmesi; Batı âlemini kendine getirdi.

Çünkü Akdeniz’e inmenin yolu Boğazlardan geçiyordu. Süveyş’e sarkmanın yolu Türkiye’den geçiyordu. İskenderun’dan Akdeniz’e çıkması yine Türkiye’yi çiğnemekten geçiyordu. Bütün Türk âlemi Sovyet Rusya boyunduruğuna geçmişti.

Tek bir Türkiye bütün gücüyle direniyordu. Türkiye’nin düşmesi Batı âleminin menfaat ve çıkarlarına ters düştüğü için, Türkiye’yi de daha sonra aralarına aldıkları NATO’ya büyük iş düşüyordu. İşte Rus tehdit ve istilası karşısında ürken, korkan ve dehşete düşen Batı âlemi; İslâm’ın birlik ve beraberliğinden gocunmayı bıraktı. İslâm âleminin birliğini tabii karşılar oldu. Bu birlik karşısında en azından sessiz kalacağını ima etti, belirtti.

İşte bu yüzden siyasetleri buna karşı çıkmamayı gerektirdi. Çünkü Türkiye’ye muhtaç idiler. Çünkü komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği doğuruyordu. Bu dehşetli tahrip edicilere karşı; ancak ve ancak Kur’an hakikati etrafında İttihat-ı İslâm / İslâm Birliği dayanabilirdi. İnsanlığı ancak İttihat-ı İslâm bu tehlikeden kurtarmaya vesile olabilirdi. Dahası bu vatanı yabancı güçlerin istilasından ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız o olabilirdi.

Nitekim hem Amerika, hem Avrupa’da böylesi bir siyasetin eseri görülmeye başlamıştı. Onun için şimdiki hükümet de, hakiki kuvveti Kur’an hakikatlerine dayandırmalı. Bu gayeye hizmet etmelidir. Böylece ihtiyat ve yedek kuvveti olan bir milyarı aşkın İslâm kardeşliği ile, İslâm Birliği dairesinde yer alacak kardeşleri kazanır.

Eskiden Hristiyan devletleri -biraz önce belirttiğim gibi- bu İslâm Birliği’ne taraftar değildiler. Fakat komünistlik ve anarşistlik çıktığı zaman; hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’an’a ve İslâm Birliği’ne taraftar olmaya mecbur kaldılar. En azından İslâmî gelişmelere sessiz kalmayı yeğlediler.

Fakat ne zaman ki, Sovyet Sosyalist Rusya hiç beklenmeyen bir zamanda, dünyanın şaşkın bakışları karşısında gümbür gümbür gümleyip gitti. Rusya’yı Rusya yıktı. Rusya’nın kendi insanına bile insanlığı çok görmesinden dolayı; kendi insanınca bile benimsenmeyen, nefret edilen bir kanlı rejim olduğu için Rusya, kendi içinden çöktü.

Batı’nın da çehresi değişti. Yazık ki, Türkiye’ye bakışı tuhaflaştı. Ortadoğu’ya bakışı başkalaştı. İslâm âlemine bakışı, eğilişi, yaklaşışı yüz seksen derece değişti. Resmiyette haktan hukuktan, insandan yana görünen tavrının sûreta olduğu anlaşıldı.

Gerçek çehresi yüzünü gösterdi. Batı’nın herşeyi; menfaat ve çıkar olduğu, ondan başka bir şey tanımadığı su yüzüne çıktı. Amerika resmiyetinin, resmî siyasetinin gerçek çehresi -ırak vesilesiyle- âşikar oldu.

Avrupa ve Amerika nasıl olurlarsa olsunlar, Avrupa ve Amerika ne yaparlarsa yapsınlar; iş olacağına varacak. Vâkide hayır var diyenler rahat bir nefes alacak. Olaylar Avrupa ve Amerika’nın ayağına dolaşacak. “Men dakka dukka.” Eden bulur. Rüzgâr eken fırtına biçer hükümlerince gidişat tersine dönecek.