Azîz okur! Büyük bir bâdireden geçiyoruz. Zor günlerin arifesindeyiz. Güç günler bekliyor Türkiye’yi ve İslâm Âlemi’ni.

     Fakat metîn olalım. Sabırlı olalım. Ümitli olalım. Emin olun, bu kış fırtınasının şiddeti. Bu kar fırtınasının çıkması. Bu şimşek ve yıldırımların birbiri ardınca çakması.

     Yâni ABD’nin doğrudan doğruya Türkiye’yi zora sokması. AB’nin ise dolaylı yoldan üstümüze gelmesi. Başta Irak olmak üzere Türkiye ve diğer İslâm devletlerini bunaltmaları. Üstümüze bütün güçleriyle çullanmaları sonuçsuz kalacak, boşa çıkacaktır.

     Nasıl ki Atmaca’nın Serçe’ye tasallutu, saldırısı ve sataşması; Serçe’nin kabiliyet ve istidatlarını arttırır. Kerr ü Ferr harbi yâni vur-kaç savaşı inceliklerinin anlaşılmasına yol açar.

     Savaşta geri çekiliyor gibi göründükten sonra tekrar hücum etme yâni vur-kaç taktiğini geliştirir.

     Öyle de, ABD’nin dolaysız, AB’nin dolaylı olarak besledikleri gizli açık emelleri; Türkiye ve İslâm Âlemi’nin daha da kendilerine gelmesini sağlayacak.

     İslâm Âlemi arkasındaki sun’î ve yapay buzları eritecek. İslâm ülkelerini birbirine daha çok yaklaştıracak. Avrupa’nın yaptığı birliği, İslâm Âlemi niye yapamasın diye düşündürecek, olumlu adımlar attıracak.

     Velhasıl kötü komşu insanı hâcet sahibi kılar hükmünce; Ortadoğu silkinecek. Yeni bir kalkışa geçecek. Yeni bir uyanış gerçekleşecek. Köklü bir harekete kendilerini mecbur ve zorunlu hissedecek. Ortadoğu’daki kanatlanış ve Avrasya’ya yöneliş ve yükselişe doğru kanat çırpacak inşâllah.

     Böylece Türkiye ve İslâm Âlemi’nin baharı tecellî edecektir. Çünkü asırların ötesinden 800 küsur sene evvelden Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin Kur’an’da görerek, kendisinden sonrayı, Allah’ın göstermesiyle görmesi; Allah’ın bildirmesiyle bilmesi; bu biliş heyecan ve halecaniyle kaleme sarılması, bir kasîde yazması ve bu hakikatları tarihe tevdi ederek bugünlere ulaştırması; ruh dolu, şevk dolu mesaj olarak bizlere iletmesi çok düşündürücüdür.

     Buna Gümüşhanevî Hazretleri Mecmuatü’l-Ahzab adlı eserinde yer vermiştir. Abdülkadir Geylanî’nin yazdığı kasîde tahlil edilip çözümlendiğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nde olumlu gelişmelere yer verildiği hayretle görülecektir.

     Sekiz yüz küsûr sene evvelden, bugünün hamiyetperverlerini alkışlayıp gayrete getiriyor. Bizleri ümitlendiriyor. Korkularımızı gideriyor. Destek olduğunu belirtiyor.

     Böylece anlıyoruz ki, bu büyük, müspet ve mânevî davayı omuzlayanlar yalnız değiller. Asırların ötesinden o büyük üstadların omuz verdiği apaçık meydanda.

     İşte bu yüzden yarınlara bir başka türlü bakıyor, gözlerimiz bir başka türlü ışıldıyor. Kalbimiz bir başka türlü çarpıyor. Çünkü artık aydınlık yarınların müjdesini alıyor. Bu kara bulutların arkasındaki parlak güneşi, şimdiden görür gibi oluyor. Yarınlar bizim ya, ne gam diyoruz.

     Yeter ki, mânevî ve ruhî hizmete devam olunsun diyor.

     Yeter ki, Kervan yürüsün diyor. Olan bitenleri de Kervana atılan taşlar gibi algılayıp, üstünde durulmasın diyoruz. Çünkü it ürür, Kervan yürür.

     Değil mi ki, müjdeyi Kur’an veriyor: “Kâfirler istemese de, Ben nûrumu tamamlayacağım.” diyor.

     Değil mi ki, O büyük üstadlar üstadı Abdülkadir Geylanî’den alınan cesaret ve ilhamla:

     “Ümitvâr olunuz! Şu İstikbâl inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ; İslâm’ın sadâsı olacaktır.”

deniyor.

     Değil mi ki:

     “Bir şem’a ki, Mevlâ yaka. Üflemekle sönmez.”

     Yeter ki biz, kendimize gelelim. Nitekim olaylar bizi kendimize getiriyor, getirecek. Işıklı yarınlar, birbiri arkasından sökün edecek.

     İşte bu duyguları bizlere, Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin, 800 küsur sene önce kaleme aldığı kasidesindeki hissiyatı tattırdı, tattırıyor. (2003 ve sonrasının düşündürdükleri.)