Banu Doğan Bilge Güneş’in yazı arşivinden

Osmanlı’nın Avrupalı Müzisyenleri
Dr. Evren Kutlay Baydar
Kapı Yayınları, 204
Araştırma – İnceleme 46
1.Basım, Nisan 2010

Kaynak: Genç Sanat Aylık Güzel Sanatlar Dergisi, No: 183,  Mayıs 2010
(Dünya Hanedanları Şeceresi, 16. Yüzyıl)

    Osmanlı’nın “Avrupalı Müzisyenlerini yazarken Dr. Baydar’ın geniş yönlü (sosyolojik, politik, kültürel) müzik araştırmacı kimliği ile kaleme aldığını görüyoruz. Eser gelenekselin dışında, diğer örneklerinden detay bakımından oldukça farklı. Kitap, ana teması olan Osmanlı’nın Avrupalı müzisyenlerini sanki Osmanlı kültürü içinde hamurcasına yoğurarak başarılı bir şekilde ele almış. Özellikle bu ayrıntıyı kitabın ilk sayfalarından itibaren analiz etmek de mümkün. Kültürümüzde hatırı sayılan müzisyenlerin çoğunluğu Levanten ailelere mensup Osmanlı Türk vatandaşıydı. Yazarımız bu bahsi, kitap aralarında ve sonuç bölümünde de açıklamaktan kaçınmamıştır. Örnekli tanıtım yazısına geçmeden önce kitap indeksine bir göz atalım istedim. Osmanlı’nın İtalyan müzisyenleri, Osmanlı’da Liszt boyutu ve Macar ilişkileri, Paul Cervati, Paul-Hans Lange (Biyografik tanıtımlar), Osmanlı’da Batı müziğinde Fransız ekolü, Batı müziğinin Osmanlı-Türk temsilcileri, İstanbul konserleri. En son izah edeceğimiz kitabın en ilginç bölümlerinden biriyse “Osmanlı’da Kadınlar ve Batı Müziği Eğitimleri.” Osmanlı döneminde, Batı müziğinin nasıl ele alındığını ve ne şekilde ilerleme kaydettiğini, o dönem Osmanlı topraklarında Batı müziği çalışmaları yapmış müzisyenleri araştırarak anlayabiliriz. Bugüne kadar hiçbir müzik tarihi araştırmacısının çalışmasında yer vermediği Şark Ticaret Yıllıkları’nda, “Musique de Professors-Müzik Öğretmenleri” başlığı altında 1868-1923 yılları arasında Osmanlı topraklarında ikamet etmiş ve müzikal faaliyetlerde bulunmuş onlarca müzisyenin ismini göreceksiniz. Nitekim Baydar bizlere bu kitapta; Osmanlı’nın “ikinci nesil” Batı müzikçilerinden bir kesit sunuyor. “İkinci nesil” kavramına uygun olmasına, yani Donizetti ve Guatelli paşalardan sonra Osmanlı’da Batı müziği alanında çalışmalarda bulunmuş olmalarına dikkat ediyor.
Çoğumuz biliriz ki; “meşk etmek” Osmanlı’nın kendine has meşk sistemi müziği öğrenme tabanını oluşturuyor. Meşk: alışma için yapılan çalışma. Alışma, alıştırma. Osmanlı’nın Batı müziğiyle karşılaşması XIX. yüzyıldan çok önceki asırlara dayanmaktadır. XVI. yüzyılda Fransa Kralı I. François, Kanuni Sultan Süleyman’a yardımlarından dolayı teşekkür etmek için bir grup müzisyen yollamış, grubu dinleyen Sultan “ruhu okşayıcı” nitelikleri olan bu müziğin, kendi ordularının katı disiplinini bozacağı korkusuyla, müzisyenleri alelacele ülkelerine geri göndermiş, XVI. yüzyılda Osmanlı Sarayı’na, batıdan müzik enstrumanları hediye olarak gönderilmiş, 1599 yılında Thomas Dallam adında bir İngiliz org yapımcısı, Kraliçe I. Elizabeth’in emriyle kendisinin yaptığı bir orgu İstanbul’a getirmiş, Topkapı Sarayı’nda monte ederek Padişah III. Mehmed’in huzurunda çalmıştır. II. Mahmud’un emriyle G. Donizetti, 17 Eylül 1828 yılında İstanbul’a geldiği gün, padişah kendisini sabırsızlıkla beklediğinden huzura alınmış, kendisine “Osmanlı Saltanat Muzıkalarının Baş Ustakârı” unvanı verilmiştir. Kendisinden sonra Muzıka’nın başına geçen Callisto Guatelli de, 1899 yılında vefatına kadar Osmanlı topraklarında Batı müziğinin ilerlemesi için verimli çalışmalarda bulunmuştur. Görüyoruz ki zamanla Yeniçeri ocağı Mehterhane-i Humayûn yerini Muzıka-ı Humayûn’a bırakır.
*Bartolomeo Pisani (1811-1893): “Sultan Abdülmecid’in Mezarı Üzerinde Bir Gözyaşı Damlası” isimli bir cenaze marşı bestelemiş, günümüzde dînen ilâhiler dışında cenaze marşları yasaktır, caiz değildir. Bu eseriyle, Padişah Abdülmecid döneminde Muzıka’nın şefliği yaptığından, belki de, ona duyduğu minnet duygusunu bildirmekteydi. Türkiye’de bilinen ve kaydı yapılmış tek eseri budur. Yapıtta adı geçen müzisyenlerden birkaçı:
* Augusto Lombardi (1844-1913): “Un Salut a Smyrne” (İzmir’e selam) adlı piyano için yazdığı noktürnle, İzmir’i selamlaması da, doğduğu şehre gönderme yapması bakımından anlamlı değil mi? Görülüyor ki, Lombardi de yurda yürekten bağlıydı. O tarihlerde ilmi çalışmalar yürüten müzisyenler de vardı. Bunlardan biri ise, Pisagor’un evren ve müzik ilişkisinin bir uzantısı Giuseppe Parisi’nin “Armoni” kitabı (V. Belli Konservatuvarı Kütüphanesi) Piyano dehası Liszt aynı zamanda Donizetti Paşa’nın “Mecidiye” marşına “Büyük Parafraz”ı besteliyor ve bu jesti Padişah Abdülmecid tarafından “İftihar nişanı” ve 12.500 kuruş değerinde, üzeri değerli taşlarla bezenmiş bir kutu ile ödüllendirilmesine vesile oluyor. Bizde de bu yabancı eğitmenlerden öğrenim görmüş müzik adamlarımız arasında Adnan Saygun (Macar Tevfik Bey’in öğrencisi), Karl Berger’in öğrencisi ünlü keman sanatçısı Ayla Erduran vb.
Müzik bayilerinden alınan biletler … Kızılay ve zamanın faydalı kadın dernekleri yararına verilen temsiller yoğun bir atmosfer düşünün… Tütün karışımı misali.
Gelelim kadın müzisyenlere… Başta, Dürr-i Nigâr Hanım olmak üzere Donizetti tarafından (Abdülmecid dönemi) yetiştirilmiş kalfalar da piyano dersleri vermişler, besteler yapmışlar. Abdülmecid’in gelini, Arife Kadriye Sultan’ın da, piyano için besteleri de bulunmakta. Kadınların eğitimi, Çırağan ve Dolmabahçe saraylarının alt katında erkek öğretmenler tarafından sürdürülmekteydi. Batı müziği eğitimi haftada iki gün yapılıyordu. Saraydaki küçük kızların da ses yapmamak koşuluyla dersleri dinlemelerine izin veriliyor, böylelikle onların da sesleri analiz etme kabiliyeti ve Batı müziğine kulak dolgunluğunun oluşması sağlanıyordu. 1861’de Vahdettin doğduğunda, Muzıka-ı Hümâyûn orkestrası sarayın bahçesinde kapı önünde, kadınlar orkestrası ise bahçe kapısına yakın bir yerden paravana arkasında sırayla çalmışlardır. Kadın müzisyenler giydikleri kıyafetle ve kısa kesimli saçlarıyla erkekleri andırmaktaydı. Üniformaları; defneyaprağı işlenmiş iki santimetre genişliğinde sırma zırhlı narçiçeği renginde kadife bir pantolon ve etekleri, kolları ve boyun kısmı yine sırma işlemeli birer ceketten oluşmaktaydı. Başlarına, kıyafetlerinin kumaşından kenarı zırhlı ve ferahili fes, ayaklarına ise parlak ayakkabılar giymekteydiler.  Örneğin, V. Murat’ın büyük kızı Hatice Sultan bir kompozitör, Fehime Sultan da, iyi bir piyanistti, birçok bestesi vardı. Meşhur eserlerinden biri “Galop a la Constitution (Meşrutiyet Galopu)’ydu. II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan, ilk piyano derslerini, Hazinedar Dürriyekta Kalfa’dan ve sonrasında François Lombardi’den almıştır. Hem mükemmel bir piyanist hem de bestecidir. Güftesini de kendisinin yazdığı ilk bestesi olan Hamidiye Marşı’nı 12 yaşında iken hazırlamış, 1901’de, 25. culüs yıldönümünde Abdülhamid’e hediye etmiştir. Piyano’nun yanı sıra arp ve keman da çalan Ayşe Sultan’ın birçok eseri günümüze ulaşmıştır.