Prof. Dr. Erol Güngör'ün Gözüyle
OSMANLILARDA  DEVLET  ANLAYIŞI (4)


     “Bu anlayış yüzündendir  ki, devlet hizmetinde kusuru görülen herhangi bir memurunu idam ettirebilen bir sadrazam, bir dul kadının evini istimlâk ettirmekten âcizdir. Bir vilayet kadısı 'padişahımın emri başım üzeredir, ama şeriatın (kanunun) hükmünden çıkamam' diyebilir.
     “İşte bu adalet anlayışıdır ki, Türk hâkimiyetinin kalkışından yüzelli yıl sonra bile bir Yugoslav tarihçisine 'İmparatorluğun Bosna Paşası bir çocuğu tokatlasa Kadı huzuruna çıkarılırdı. Şimdi bir parti şefi otomobiliyle bir adamı çiğnese kimse hesabını soramaz.' dedirtiyor.” (a.g.e., s.147)
     Büyük vatanperver Dündar Taşer'in görüşlerini paylaşan Erol Güngör:
     “Radyolarda...okunan Rumeli, Kırım, Yemen türkülerinin mânâsını, yâni oraların yâd eller değil,   vatandan bir parça olduğunu,
     “Ailemizde ve yakınlarımız arasında Hicaz'da, Gazne'de, Balkanlar'da, hattâ Azerbaycan'da savaşmış ihtiyarlar var ve bunlar kaybettiğimiz topraklar karşısında, için için, niçin ağlayıp durduklarını,
     “Kâbe'nin müdafaasında bulunan dedelerimizin Arap diye bir millet veya devlet tanı(madıklarını), o(nların) İngilizlere karşı devletimizin topraklarını korumak üzere savaştıklarına inandıklarını,
     “Vilson'un teklif ettiği plân gerçekleşseydi, Türk vatanı Konya vilâyeti (kadar) olacağını...(Halbuki bütün topraklarımızın kılıç hakkımız olduğunu..'Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır..Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır' diyerek asırlarca oluk oluk kan akıttığımızı, vatan edinme ve onu muhafaza ve müdafaa için milyonlarca şehit verdiğimiz ve gazi olduğumuz hakikatini 'Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda, Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda' gerçeğini),
     “Rumeli gibi, Suriye ve Irak gibi, Arabistan gibi, Mısır ve Kuzey Afrika gibi, Akdeniz adaları gibi, Balkanlar gibi, Budin ve Belgrad gibi Anadolu yarımadasının da (şehit kanlarıyla bahasının ödendiğini, aldığımız fiyat dışında satacak bir karış toprağımız olmadığını dost düşmanın artık bilmesi gerektiğini)”, (a.g.e., s.138)
     (Üstelik, Prof. Dr. Ekrem Hakkı Ayverdi'nin tesbitleriyle, Balkanlarda yirmi bin bayındırlık eseri bırakarak, oraları nasıl ve niçin birer mâmûre hâline getirdiğimizi),
     “Birinci Dünya Harbi'nden sonra Araplara paylaştırılan Osmanlı topraklarındaki bütün kutsal merkad ve makamlar, taşından toprağına kadar Türk eseri olduğunu,
     “Eğer atalarımız bunlara kıymet vermeseydi, hiçbirinin yerli yerinde kalamıyacağı, Cezayir'den Macaristan'a, oradan Bağdat'a ve Yemen'e kadar her türbeyi Türklerin yaptıklarını”, (a.g.e., s.151)
     “ 'Dedelerimizin elde kılıç fütûhat yapmaktan ve başkalarının yurtlarını zaptetmekten başka bir iş yapmadığı' şeklindeki yanlış yorumların yersizliğini”, (a.g.e., s.139) çok güzel anlamış, bizlerin de anlaması için kısa hayatını güzîde / seçkin eserlerle süslemesini bilmiştir.
     Merhum Erol Güngör hocamız, şu can alıcı sorularla da, bizleri düşündürerek, ikaz etmiş, dikkatimizi çekmek istemiştir:
     “Batılılar niçin bize nefretle karışık bir saygı duyuyorlar?
     “Doğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Güney-Batı Asya halkları niçin bize eski efendileri olarak bakıyorlar?
     “Kuzey Afrika'yı bizden istiklâl heveslisi Berberîler mi geri aldı?
     “Şimdiki Arap devletlerinin kurulması için dökülmüş bir damla Arap kanı var mıdır?
     “Bulgaristan bizimle savaşarak mı istiklâl kazandı?
     “Yugoslav devletini, bizden ayırmak için çırpınan Sırplar mı kurdu?
     “Budin'i bizden Macarlar mı aldı?
     “Suriye'de ve Irak'ta hangi milletler yaşıyordu ki, bunlar birer devlet oldular?
     “Arap ülkelerinde ve Kuzey Afrika'da Türkler'e ait olmayan kaç eser gösterebilirsiniz?
     “Bütün bu ülkelerin halkları imparatorluk içinde yaşarlarken mi daha mesut idiler, yoksa Avrupalılar ve Ruslar'ın elinde kukla birer devlet hâline geldikleri zaman mı?