Prof. Dr. Erol Güngör'ün Gözüyle
OSMANLILARDA  DEVLET  ANLAYIŞI (1)


     Sosyal ilimci bir mütefekkir / düşünür olan merhum Prof. Dr. Erol Güngör (1938-24 Nisan 1983), Dündar Taşer'in görüşlerini paylaşan; vatan, millet ve devlete bakışta onunla aynîleşen; âdeta  tek kalp, tek vücut olan; sanki tek ruhla iki vücud oluşturan bir şahsiyete sahiptir.
     Gaziantep'li Dündar Taşer'i ve onun tasavvur ve tahayyül ettiği “Büyük Türkiye”sini en iyi anlayanlardan biri merhum Erol Güngör  -bizden öncekilerin dediği gibi- “Çarıklı Erkânı Harp.” olan; Anadolu insanının ve büyük vatan sever Dündar Taşer'i en iyi anlayanlardandı.
     Merhum Erol Güngör'e göre, Dündar Taşer milletimizin, dün yaşadığı gerçeği, bugün de gördüğü büyük rüyayı yâni istikbâlin görkemli Büyük Türkiye rüyasını temsil ediyordu.
     Yine Erol hocamıza göre, Taşer; efsunlu konuşmasıyla, parlak muhakemesiyle, bütün tavır ve hareketleriyle bizim gözlerimizdeki perdeyi aralıyor, önümüze yeni bir dünya açıyordu.
     Bu dünya aslında gerçekti. Ama biz körlüğe alıştırıldığımız için, onu yine kapalı gözle görülen bir rüya sanıyorduk. (Prof. Dr. Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, 7. Basım: 1989, Ötüken-İstanbul, s.136)
     Dündar Taşer'in fikir yapısı ve mânevî dünyasıyla bütünleşen, âdeta onun fikir, duygu ve düşüncelerinin de devam ettiricisi durumunda olan merhum Erol Güngör'ün her zaman için geçerli ve hayatî önemi hâiz, bâzı fikirlerinden bahsedeceğim. Yoksa hocamız, sosyal mes'elelerin her biri için yazıp çizmiş, kısa fakat verimli ömrünü; yazdıklarıyla Kıyamet'e kadar uzatmasını bilmiştir.
     Aslında merhum hocamız; söz konusu edeceğim hususlarda; Dündar Taşer'in şahsında, kendi fikir ve düşüncelerini dile getirmektedir. Aynen katıldığımız, bu hayat-bahş bakış tarzını nazara vererek; onların ruhlarını şâd etmek istiyoruz.
     Merhum Dündar Taşer; bir seyahatten dönüşü sırasında Güngör hocamıza ve beraberindekilere Erzurum köylülerinin söyledikleri şu sözleri nakleder:
     “Beyler, siz bizim yoksulluğumuzu anlatıp duruyorsunuz. Aslında sizin bildiğinizden daha yoksul haldeyiz. Ama bütün bunlara katlanabiliriz. Bizim yüreğimizi asıl yakan şey, devletimizin üç tane haydut...ile başa çıkamayacak kadar (görünüşte de olsa) âciz kalışıdır.” (a.g.e., s.136)
     Erol hocamız, bu sözlerin Türk halkının kafasında yüzyılların yerleştirdiği bir tavrı aksettirdiğini belirtir. “Ve Erzurum'un yaşlı köylüleri her hâlde ilk defa bu tavrı anlayan bir münevver / bir aydınla, bir siyaset adamı (Dündar Taşer) ile karşılaşmış bulunuyorlardı” der. (a. g. e., s.137)
     Hocamıza göre “İnsanın anlayışlı bir muhatap bulması ne büyük saadettir.” Hocamız, bu saadeti Taşer'in de en az onlar kadar duyduğunu. Çünkü böylece kendi milleti hakkında ortaya attığı tezin bir defa daha ve pek veciz bir şekilde ispatlandığına şâhit olduğunu, ömrünü ise hep bu hakikati anlamak ve anlatmakla geçirdiğini söyler. (a.g.e., s.137)
     İşte merhum Erol Güngör hocamızın da paylaştığı tarihî hakikatler:
     “Türk Milleti  için en büyük, en önemli müessese devlettir. Bu yüzden milletimiz tarihin hiç bir devrinde devletsiz kalmadı. Yoksa millet de kalmazdı. Türk Tarihi, her şeyden önce, devletin kutsallığı prensibine dayanır. Bu zihniyet Osmanlı Türkü'nün dilinde şu düstur hâlinde ifadesini bulmuştur: 'Din ü devlet, mülk ü millet.' İnsan işte bunlar için çalışır, bunlar için yaşar ve bunların uğruna ölür. Devletin milletten, vatandan ve dinden farkı yoktur. Çünkü devlet gidince bunlar da gider.
     “Saadetimizin anahtarı kuvvetli bir devlete kavuşmaktır. Felaketimizin kaynağı ise başka hevesler uğrunda devletin kudretine zaaf getirişimizdir.” (a.g.e., s.137)
     Bu gerçeği, Selçuklulardan sonra, en iyi şekilde Osmanlı Padişahları idrak etmişlerdir. Osmanlılar, Bizans ve Avrupa karşısında tek tek yok edileceklerinin bilincindeydiler. Osman Gâzi'den itibaren kâh evlilik, kâh çeyiz, kâh değişik sebeplerle ve fakat herşeyden evvel barış yoluyla, mecbur olmadıkça kardeş Beyliklerle savaşmıyarak, kimseyi yerinden, yurdundan ve  makamından etmiyerek merkezî bir idare kurmaya çalıştılar.