Osmanlı biliminde; astroloji ve burçlar konusu önemli bir yer tutar. Buna binaen ayrıca bir makam ihdas edilmiş bu makama da müneccimbaşılık makamı denilmiştir.. 

Peki bedir bu olayın aslı kısaca anlatalım; burç çoğul olarak “burûc ve ebrâc sözlükte“ güzel olmak, örtülerinden sıyrılmak, yükselerek görünür olmak” manalarına gelen berec kökünden Arapça bir isimdir. Gökteki burçlar yükselmeleri, görünür olmaları veya açığa çıkmalarından ötürü bu adı aldıkları gibi surlarla çevrili bir şehrin veya sarayın kuleleriyle bir kalenin yüksek ve stratejik mevzileri de aynı sebeplerden burç olarak adlandırılmıştır. 

İslâm Öncesi. Burçla ilgili en erken tarihî bilgilere, Sumerler’e ait çivi yazılı metinlerde muğlak bir şekilde rastlanmaktadır. Bununla birlikte Ön Asya’da buna ait sistemli bilgiler, milâttan önce II. binyıldan itibaren yazılan Akkadca, Elamca ve Hititçe metinlerde göze çarpmaktadır. 

İslâm’da Burç; Kur’ân-ı Kerîm’de dört defa çoğul şeklinde geçip bir sûrenin de adını (el-Burûc) oluşturan kelime, bir yerde “kale burcu” (en-Nisâ 4/78), diğerlerinde “gökteki burç” (el-Hicr 15/16; el-Furkān 25/61; el-Burûc85/1) anlamında kullanılmıştır. Tarihçiler bu iki anlamı bazen “semavî surların kuleleri” şeklindeki bir benzetmeye yol açacak şekilde birleştirmişlerdir. Yine onlara göre burçlar aynı zamanda ayın menzillerini de işaretleyen yıldızlardır. Zaman zaman “gök kapıları” anlamında kullanılan burç kelimesine bazen de “büyük yıldız” anlamının verildiği görülmektedir 

Osmanlı bilim tarihi içinde astroloji çalışmalarının önemli bir yeri bulunur. 15. yüzyılda kurulan Müneccimbaşılık makamı tam beş yüz yıl boyunca; Ramazan ayı için imsakiye yapılması, yıllık takvimlerin hazırlanması ve uğurlu saatlerin belirlenmesi gibi konulardan sorumluydu. Bu dönemde astronomi ve astroloji çalışmaları tek bir araştırma alanı olarak kabul ediliyordu. Her iki bilimi tanımlamak için ise; ilim-i nücüm, ilm-i hey’et ve ilm-i eflak gibi terimler kullanılırdı. Benzer şekilde müneccim kelimesi de hem astronomları hem de astrologları tanımlamak için kullanılan bir ifadeydi. Gelin Osmanlı’da burç isimleri ve kozmik âlem hakkındaki detaylara yakından bakalım.

Ali Kuşçu, 1470’li yıllarda Fatih Sultan Mehmet’in davetiyle İstanbul’a geldi. İstanbul’a geldikten sonra, şehirdeki pek çok medresede matematik ve astronomi dersleri vermeye başladı. Ardından Ayasofya Medresesi’ne müderris olarak tayin edildi. Onun İstanbul’a gelmesiyle astronomi ve matematik alanındaki çalışmalar canlanmaya başladı. II. Bayezitdönemine gelindiğinde, Kuşçu’nun yetiştirdiği öğrenciler yaptıkları takvim çalışmalarıyla isimlerini duyurmaya başlamıştı.

Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilene kadar tam 37 kişi müneccimbaşılık makamında bulundu. Sarayın Birun erkânı arasında yer alan müneccimbaşılar, müderrislik ve kadılık gibi görevlerde de rol alıyordu. Ancak en temel sorumluluğu, her yıl Hicri aylara göre yeni bir takvim hazırlamaktı. Bu takvimler süslenir, o sene içinde gökyüzünde meydana gelecek tutulmalar belirtilirdi. Hazırlanan takvim önce padişaha ardından sadrazama sonra diğer devlet ricaline sunulurdu.

Bu işleme “zayiçe hazırlamak” denirdi. Zayiçe, bir işe başlamak için en uğurlu zaman diliminin belirlenmesiydi. Bu uğurlu saatlerin, “vakt-i sa’d” ya da “eşref saati” olarak isimlendirildiği de olurdu. Müneccimbaşıların eşref saati tahminleri doğru çıkarsa binlerce akçe bahşiş alırlardı. Yıldızların, burçların ve gökyüzü hareketlerinin insan hayatı üzerinde etkisi olduğuna inananlar, eşref saatlerine dikkat ederdi. Padişahlar arasında bu makama çok fazla önem verenler, müneccimbaşına danışmadan önemli kararlar vermezdi. Ancak I. Abdülhamit ve III. Selim gibi bu makama itibar etmeyen padişahlar da vardı.

Takvimlerin ikinci kısmında “Mevâki’-i Buruc” başlığı altında özel bir sütun hazırlanırdı. Burada yer alan bilgilere göre, burçların Arapça isimleri şu şekildeydi: Kavs, Cedy, Delv, Hüt, Hamel, Sevr, Cevza, Seratân, Esed, Sünbüle, Mizan, Akreb. Burçların özelliklerinin belirlenmesinde güneş, ay ve gözlemlenen diğer gezegenlerin yörünge içindeki hareketleri temel alınırdı. 

Kısacası: Osmanlı Astronomisi’nde, kâinat belirli katlara ayrılmıştı. Burçların gökyüzünde bulundukları alanın ismi Felek-i samin’di. Burçlar bölgesinde, ayın Menâzilü’l-Kamer olarak isimlendiren durak alanları bulunurdu. Ay bir aylık döngüsü sırasında 28 durak geçer, her bir durakta bir gün kalırdı. İşte ayın geçtiği bu durak yerlerinin, günlük hayatı etkilediğine inanılırdı. Sadece ayın değil Felek’te bulunan bütün gezegenlerin birbirlerine karşı konumları burçları etkilerdi. Osmanlı’da burçlar bu anlayış çerçevesinde şekillenmişti. Geleceğe dair alınacak kararlarda yıldızların vazgeçilmez rehber olduğu düşüncesi insanları etkisi altına almıştı. Bu inanç doğrultusunda bilâ mecburi Osmanlı’da Müneccimbaşılık makamı etkin bir yere sahipti. Bu makam en çok da Felek-i samin ile meşgul olarak o dönemlerde, devlete vatandaşlara yardımcı olmuştu. Buna da çok önem verilmişti.