Kudüs tarihin her döneminde Osmanlı yönetimine girene kadar acının, gözyaşının ve kanlı savaşların yaşandığı yer olmuştur.

Nasıl oldu? 

Osmanlı ne yaptı? 

Hangi metodu uygulayarak, Kudüs’te hüküm süren bu kaosa son verdi.

Yönetimi elinde bulundurmak şartıyla;

Müslümanların ilk kıblesi olması nedeniyle Müslümanların ibadetlerini yapmalarına,

Yahudilerin Hz. Süleyman’ın tapınağının batı duvarının kalıntıları olan Ağlama Duvarı’nda dua etmelerine ve kutsal değerlerine sahip çıkmalarına,

Hristiyanların ise Hz. İsa’nın gömülü olduğu yer olduğuna inanıldığından buraya inşa edilen Holy Sepulchre kilisesinde hac ibadetlerini gerçekleştirmelerine büyük önem ve özen göstermiştir.

Osmanlı hakimiyetinde Kudüs’ün yönetimi bizde olmasına rağmen tüm dinlerin temsilcileri söz sahibi olarak huzur içerisinde kutsal topraklarda yaşamışlardır.

Ve 11. ve 12. yüzyılda Kutsal şehri Müslümanların elinden almak için Haçlı seferleri düzenlenmiş, bölgede Müslümanlara yönelik katliamlar yapılmıştır. 

Haçlı zihniyeti Kudüs tarihine kara bir leke sürmüş ve şehirde oluk oluk kan akmıştır.

Büyük sultanımız Selahattin Eyyubi Haçlıların elinden Kudüs’ü tekrar alarak, yaptıkları katliamlara onların diliyle değil, İslam inancıyla ve hoşgörü ile cevap vermiştir.

Kısa bir süre Kudüs, Moğol idaresine girmiş olsa da daha sonra Müslüman ve Türk devleti olan Memluk Sultanlığı idaresine girmiştir.

Nihayet Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık savaşının ardından, Kahire seferi ile Kudüs Osmanlı idaresi altına girmiştir.

Osmanlı tüm dinlerin cemaatlerini ve kurumlarını korumuş, tüm insanların haklarının savunucusu olmuştur. Bu anlayışın hüküm sürdüğü yönetimi ile insanların kutuplaşmasının önüne geçmiş ve herkesin birbirine saygı ve sevgi göstererek yaşamlarını devam ettirmeleri tesis edilmiştir.

İnsanları birbirine düşürecek fitnelerin defi konusunda büyük özen göstermiştir. 

Osmanlının bu adil yönetimine gölge düşürmek adına kimi zaman fitne çıkaracak kitaplar basılmış ve dağıtılmış, kimi zamanda dedikodu yayılmaya çalışılmıştır. 

Lakin bu tarz hain planların, insanları birbirine düşman etmesine, Osmanlı yönetim anlayışı, geliştirdiği metotlarla engel olmayı her zaman başarmıştır.

Mescid-i Aksa, Beytullahim Kilisesi, Ağlama Duvarı ve diğer kutsal mekanların sorumluluğu ve temizliği üç ayrı dinden farklı ailelere üç asır boyunca, yönetilenlere de idarecilik görevi kısmende olsa verilmiştir.

Osmanlı 400 yıl hakimiyet kurmuş, lakin yönetiminin sona ermesinden sonra bölge halkı Osmanlı yönetimini arar olmuştur.

Yazımı Osmanlı Devleti’nin fetihten sonra bir kuralını diğer din mensuplarının üzülmemesini sağlamak için bu kutsal şehirde nasıl uygulamadığını sizlerle paylaşarak bitirmek istiyorum.

Osmanlı fetihettiği her yere “La İlahe İllallah Muhammed’ün Resullah” yazarken, Cennet mekan Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından yaptırılan El-Halil’deki Yafa Kapısı’nın üzerine “La İlahe İllallah İbrahim Halillullah” yazmıştır.

Yafa Kapısını üç dinden insanların ortak olarak kullanacağı düşüncesiyle hem diğer dinden insanların üzülmesini ve incilmemesini sağlamıştır. Ayrıca üç din tarafından ortak kabul edilen İbrahim Peygamber şemsiyesi altında tüm din mensuplarından insanları toplayarak fitneyi, fesatı ve kutuplaşmayı önlemiştir.

Osmanlının adil yönetimi yerine adil olmayan bir yönetimin tercih edilmesi Kudüs’ü ve insanlığın ağlamasına neden olmuştur.