Osmanlı Devleti, bilinenin dışında yorumlanıyor artık.

     Osmanlı Devleti’ne yeni bir gözle bakılıyor bundan böyle.

     Tabii bunu, günümüz bazı yerli - yabancı tarihçiler sağlıyor.

     Osmanlı Devleti’ne ne artık basma kalıp fikirlerle, ne de artık peşin düşüncelerle bakmak gerektiği, kimi iç dış tarihçilerce anlaşıldı.

     Bu tarihçiler farklı, yeni ve gerçekçi yorumlarıyla, Dünya ve Türk insanını uyandırıyorlar. Onlara yeni bir yorum kazandırıyorlar.

     Bu hususta yeni bir çığır açtıklarını memnuniyet ve sevinçle görüyoruz.

     Gerek kendi tarihimizin, gerekse dünya tarihinin bir düzeyde, aynı tempoda seyretmediğinin altını çiziyorlar.

     Şimdiye kadar genellikle Osmanlı Devleti soyutlanmış olarak ele alındı. Sanki dünya sırf Osmanlı Devleti’nden ibaretti. Ve öyle sanıldı.

     Sanki etrafı boşluklarla çevriliydi. Çevresinde başka devletler yoktu. Hükümler buna göre veriliyordu.

     Sn. Mustafa Armağan’ın belirttiği gibi, tarihe bakışta, bizlere yeni ufuklar açanların başlıcaları: Sayılı ilim adamlarımızdan olan Halil İnalcık, Ömer Lütfi Barkan, Kemal karpat, Ekmeleddin İhsanoğlu, Ahmet Yaşar Ocak ve İlber Ortaylı gibi tarihçilerimizdir.

     Tabii bunlara Donald Quataert, Immanuel Wallerstein, Carter V. Findley gibi yabancı tarihçileri de eklemek lâzım. (Düşünen Siyaset, Ağustos-Eylül 1999 s. 103)

X

     Onlar Osmanlı Devleti’nin başına gelenlerde; sınır ötesi devletlerin de rolör sahibi olduklarını, dahli bulunduklarını tespit ettiler. Türk ve Dünya insanının bu yönde dikkatini çekiyorlar.

     Tarihe bakmaktan ziyade, tarihte görmemiz gerekenler olduğu şeklinde bizleri uyarıyorlar. Sarsıyorlar. Kendimize getiriyorlar.

     Bundan böyle Osmanlı Tarihi’ne ibretle bakmalı. Bütün dikkatimizi toplamalı. Bakmakla yetinmemeli. Görmeyi de denemeli. Tarihimize iyice eğilmeli. Üzerinde çokça düşünmeliyiz.

X

     Çünkü Osmanlı mânen yaşıyor. Osmanlı kurulduğu günden, yıkıldığı güne kadar öyle mânâlar üretti, öyle mânâlar ortaya koydu ki, hâlâ o mânâlar dip diri. Mevcut mânâları aksettiren kimi maddî kalıntılar, tekrar o eski mânâlara şahitlik ederek günümüze; hem o günleri taşıyor, hem o günleri hatırlatıyor. Hem de bu günlere dünden mesajlar veriyor.

     Demek istiyor ki; benim varlığıma tahammül edemeyenler, beni mülkümden tard edenler, benim yerime o yerlere hâkim olanlar; acaba benim boşluğumu doldurabildiler mi? Adalet gösterip, adaleti sağladılar mı?

     Hristiyanı, Yahudiyi, Arabı, Acemi memnun edebildiler mi? İnsana insan gibi davranabildiler mi? Halkı memnun edebildiler mi?

     Hayır! Hiçbirini yapamadılar! O’nun boşluğunu dolduramadılar. Tam tersine yokluğa, karanlığa dönüştü. Göz gözü görmez oldu.

     Ortalık toz dumana karıştı. Her şey hercümerç oldu. Karmakarışık oldu. Ne erkeğin ne kadının huzuru, ne kızın ne oğlanın sevinci kaldı.

     Ortalık mahşere döndü. Meydan yangın yerini aldı. Topraklarda işgal postalları dolaşmaya başladı.

     Öyle bir fitne fesat tohumları ekildi ki; Türk, Kürt, Arap, Acem birbirine düştü. Birbiri için silâhlandı. Birbiriyle kanlı bıçaklı oldu. Ortadoğu’nun altı üstüne geldi.

     Filistin harabe. Halk perişan. Irak bölük pörçük. Suriye ve İran’a yan gözle bakmaya başladılar. Türkiye ise ilk düşünülen son hedef! Asıl hedef!

     Ama henüz baklayı ağızlarından çıkarmak istemiyorlar. Fakat takke düştü kel göründü. Her şey apaçık ortaya sürüldü.

     Her şey zıddıyla bilinir hükmünce gerçek ortaya çıktı: Osmanlı Gerçeği.

X

     İşte bu gerçekler daha iyi anlaşılıyor. Osmanlı Gerçeği daha iyi görünüyor. Daha da şaşaalı bir surette kendini gösterecek.

     Çünkü medeniyet oydu. O’ndaydı.

     İnsanlık oydu. O’ndaydı.

     Adalet oydu. O’ndaydı.

     İnsanlar Asr-ı Saadet ve Hulefa-yı Râşidîn’den / Hz. Peygamber ve Dört Halife Devri’nden sonra gerçek adaleti, hakikî insanlığı O’nda buldu. O’nda bulmuştular.

     Yine O’ndan mülhem, ondan ilham alarak; o mânâyı, o ruhu bulacaklar. O’na yeniden sarılacaklar. 

     Yanlış anlaşılmasın. Osmanlı’nın şekline değil, mânâ ve ruhuna yeniden kavuşacaklar. 

     Çünkü eski hâl muhal / imkânsız, ya yeni hâl veya izmihlâl / çöküş. Elbette yeni hâl. Yani Hürriyet ve Demokrasi içinde yeniden şahlanış ve yükseliş içinde olacağız inşaallah. 

     Velhasıl:

            Yerli yabancı tarihçiler, yeni bakıştan mest oluyor.

            Sineler, Osmanlı Gerçeği ile yeni baştan doluyor.