Padişah Fatih Sultan Mehmet Han zamanında yapılacak bir cami inşaatı için bir yerde uygun görülen araziyi Fatih istimlak eder. Ve fermanı da mühürleyerek istimlak kararını tasdikler. Fakat bu arazinin sahibi bir Yahudi’dir. Bu olay üzerine istimlak kararını kendine yediremeyen Yahudi kadıya giderek koca padişahı şikayet eder. Kadı padişahı huzuruna çıkarır. Her iki tarafı da dinledikten sonra kadı kararını açıklar:

"Padişahın mühür vurduğu sağ eli kesilecek"

Fatih Sultan Mehmet karara tepkisiz kalıp bir tek cümlesine bile karşı gelmemiştir.

Bu karar üzerine Yahudi "Yahu koskoca Padişahın elini kesecekler ve bunu sadece benim arazim istimlak edildi diye yapacaklar" diye düşünerek kararından vazgeçer. Kadı Fatih Sultan Mehmet'e dönerek "Eğer padişahlığına güvenip de benim verdiğim karara karşı gelseydin şu gördüğün topuzla senin kafanı ezer seni oracıkta öldürürdüm" der. Kadının bu cümlelerine istinaden koca Sultan Fatih de "Eğer ki sen de benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin ben de senin kafanı kılıcımla koparırdım" der.

Yahudiye gelince .......

Bu adalet sistemine ve bu kadar insanlığa yüreği ne kadar haz etmistir ki o karar verildikten sonra şikayetini geri alır ve Müslümanlığı kabul ederek o anda şehadet eder.......

Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlıların adaleti o kadar güçlü idi ki; bütün Hıristiyanlar  o dönemlerde Osmanlılar'ın egemenliği altına girebilmek için adeta birbirleriyle yarış etmişlerdir.

Bir örnek vermek gerekirse; Ukrayna'da yaşayan Normanlar; Rusların baskısından o kadar bıkmışlardı ki kiliselerinin defterine şöyle yazmışlardır: "Ya Rabbi. Osmanlının gücünü kuvvetini artır ki, gelip bizi de kurtarsın... Bize din hürriyeti versin... Can ve mal emniyetimizi sağlasın… Amin..."

Normanlar 1800 yıllarında Rus zulmünden Amerika'ya kaçmışlar ve yanlarında bu kilise defterini de götürmüşlerdi.

Bu gün bu defter adı geçen sayfa açılmış olarak Amerika'nın Utah bölgesindeki bir Norman kilisesinde teşhir edilmektedir.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Fatih Sultan Mehmet, Padişah olduğu halde yargılanmıştı.

"Yargı" konusunu anlatmadan önce Fatih Sultan Mehmet'i mahkemeye çağıran “Belediye Başkanı” ve "Kadı =Hâkim" hakkında da bilgi verelim:

Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye çağıran "Kadı"nın adı Hızır Çelebi'dir.

Hızır Çelebi 1407 senesinde doğmuş 1453 senesinde İstanbul'da vefat etmiştir.

Ülkenin en ünlü alimlerindendir.

Fatih'in padişahlığının ilk yıllarında Arabistan'dan gelen bir alimin ilim ve fen konusunda sorduğu sorulara cevap veremeyen İstanbul’daki alimlere kızan Fatih: "Ülkemde bu adama cevap verecek bir ilim adamımız yok mudur?" diye kükremiş kendisine o dönemde Sivrihisar medresesinde görev yapan Hızır Çelebi tavsiye edilmiştir.

Hızır Çelebi'nin Arabistan'dan gelen ilim adamına verdiği mantıklı cevaplar ve Hızır Çelebi'nin sorduğu sorulara alimin cevap veremeyişi Fatih'in çok hoşuna gitmiştir ve kendisini “İstanbul Kadısı=Hakimi” ve “İstanbul Belediye Başkanı” yapmıştır.

Hızır Çelebi, İstanbul Kadısı ve Belediye Başkanı olarak göreve başladıktan bir müddet sonra bir Hıristiyan mimar gelmiş ve Fatih Sultan Mehmet'den şikâyetçi olduğunu söylemiştir.

Şikâyet konusu şudur:

Fatih Sultan Mehmet; Ayasofya'dan daha yüksek kubbeye ve daha üstün mimari hususiyetlere sahip bir cami yaptırmak istemiş, bir Hıristiyan mimar inşaatın yapımını üslenmiştir.

Ancak, Hıristiyan oluşu nedeniyle Ayasofya'dan daha yüksek kubbesi olan bir camii yapmak istememiş ve Mısır'dan getirilen mermer sütunların uçlarını kestirmiştir.

Fatih sütunların kasıtlı olarak kestirildiğini öğrenince çok kızmış ve mimarın elinin kesilmesini emretmiştir.

Eli kesilen mimar Osmanlı'nın adaletini ölçmek için devrin "Kadı" yani "Hâkim"i olan Hızır Çelebi'ye müracaatla şikayette bulunmuştur.

Hızır Çelebi olayı incelemiş ve şahitlerle birlikte Fatih Sultan Mehmet'i mahkemeye celp etmiştir.

Fatih baş köşeye oturmak için yönelmiş fakat Hızır Çelebi: "Oturma Begüm. Hasmınla yüzleşmek üzere, mahkeme huzurunda ayakta dur." demiştir.

Fatih'i ayakta bekletmiştir.

Mahkeme sonunda Hıristiyan Mimar haklı bulunmuş ve Fatih'in elinin kesilmesine karar verilmiştir.

Hıristiyan mimar bu adil karar karşısında gözyaşlarını tutamamış, şehadet getirerek Müslüman olmuştur.

Fatih Sultan Mehmet de ölünceye kadar mimarın iki çocuğu ve hanımıyla birlikte bütün maişetini şahsi servetinden vererek rahat yaşamasını sağlamıştır.

Mimar, hanımı ve çocuklarıyla birlikte İslamiyet’in yayılması için ölünceye kadar gayret göstermiştir.

Birkaç gün sonra Hızır Çelebi'yi ziyarete giden Fatih kılıcını göstererek: "Eğer bana bir suçlu gibi değil de bir padişah gibi muamele etseydin seni şu kılıcımla parçalardım'' demiştir.

Hızır Çelebi de paltosunun iki eteğinin altındaki 2 adet aslanı göstererek: “Eğer padişahlığına güvenip, dinin emri olan hükme karşı gelseydin seni bu aslanlara parçalatacaktım" demiştir.

İşte Osmanlıların adalet anlayışı...

Kaynak: http://www.frmtr.com/dini-hikayeler/413418-fatih-sultan-mehmet-ile-yahudi.html