Osmanlı İmparatorluğunca Harb-i Umumi olarak adlandırılan Birinci Dünya Savaşını başlatan İngiltere ve yandaşlarının ortak gayesi Anadolu topraklarıyla Mezopotamya’yı paylaşmaktan başka bir şey değildi. Önce İttifak Devletleri Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun safında bulunan İtalya Krallığına İtilaf cephesini oluşturan Fransa ve Birleşik Krallık, kendi saflarında katılması halinde -savaşa henüz girmemiş olan- Osmanlı İmparatorluğu'ndan toprak verme vaadinde bulunmuştu.

Dünyanın en kanlı harplerinden olan 1. Cihan Harbinin yaraları yüreklerde halen taze olsa da, Ateşkes Anlaşmasının 100. yıldönümü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un organizasyonuyla Elysee Sarayı’nda kutlandı. Üstelik 3. Cihan Harbinin ayak sesleri olan Ortadoğu’da silahlar her gün kan kusarken…

*       *       *

Zafer Takında yapılan ve Meçhul Asker Anıtı ziyaretiyle  bütünleştirilen kutlamalarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, toprakları -cebren ve hile ile- elinden alınan bir milletin temsilcisi olarak vereceği mesajlar, geçmişe sahip çıkmak kadar, geleceğe yön vermek adına da son derece önemliydi. Nitekim Erdoğan tören gününde Le Figaro gazetesindeki makalesiyle bu tarihi görevini icra etti. “Birinci Dünya Savaşı, ülkemiz için bir ölüm-kalım meselesi olmuştur” diyen Erdoğan,  programda ülkesini ‘bir şehit torunu olarak’ temsil ettiğine vurgu yaptı:

“Dönemin en modern ve güçlü ordularını Çanakkale’den Kut’ül Amere’ye kadar birçok coğrafyada dize getiren, tarihimizin en kritik dönemlerinden birinde canlarını ortaya koyarak Türkiye’nin mevcut topraklarını bize vatan olarak hediye eden, aralarında Sarıkamış Harekâtı sırasında şehit olan dedem Mustafa oğlu Kemal’in de bulunduğu, ecdadımızı saygıyla anıyorum.”

*       *       *

Birinci Dünya Savaşı’nın dünyaya acılar, sıkıntılar ve yıkım getirdiğini hatırlatan Erdoğan makalesinde gerçekleri kaleme almaktan çekinmedi:

“100 yıl önce sona eren kanlı savaş insanlığa sömürgeciliğin, yayılmacılığın ve saldırganlığın sonuçlarını en açık biçimde göstermiştir. Aynı zamanda bu olayın sonrasında düzen kurma noktasında yapılan hatalar, maalesef İkinci Dünya Savaşı’nın koşullarını oluşturarak tarihte eşi benzeri görülmemiş acıların yaşanmasına sebep olmuştur.”

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin yüzüncü yıldönümünde, çatışmaların tamamen tarihe karıştığını söylemenin mümkün olmadığı vurgusu da önemliydi:

“Son yıllarda Türkiye’nin güney komşuları Irak ve Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar, artan terör tehdidi ve derinleşen istikrarsızlık ile Filistin’de on yıllardır şahit olduğumuz sistematik mülksüzleştirme ve yurtsuzlaştırma çabaları, bu durumun en somut göstergeleri arasındadır.”

*       *       *

Erdoğan makalesinin, masa başında cetvelle çizilen sınırların sorunlu siyasi yapıları da beraberinde getirdiğini vurguladığı kısmında Cihan Harbini çıkaranların ‘aynı emelleri bugün de taşıdığını’ şu cümlelerle dile getirdi:

“Bu siyasi yapıların hükmettikleri toplumlarla güçlü bağlar kuramaması Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinin yirminci yüzyıl boyunca otoriter rejimler, askeri darbeler ve azınlık yönetimleriyle anılması sonucunu doğurmuştur. Bu dışlayıcı yapıları onlarca yıl boyunca destekleyenler, son olarak Arap Baharı olarak adlandırılan demokratik halk hareketlerinin engellenmesi için seferber olmuşlar, amaçlarına ulaşmak için askeri darbeler dâhil her türlü anti-demokratik yönteme başvurmuşlardır. Bu aktörler, karşı devrimci faaliyetlerini bugün de kararlılıkla sürdürmekte; küresel barış ve istikrarı kendi çıkarları uğruna tehlikeye atmaktadırlar.”

*       *       *

Türkiye’de ve eski Osmanlı topraklarındaki şehitliklerde Saraybosnalı, Afrikalı, Bağdatlı, İstanbullu ve Filistinli gençlerin yan yana yattıkları vurgusunun ardından gelen şu satırlar kendilerini -barış güvercini- gibi sunan fakat gerçekte -akbabadan farkları olmayan- devletlere karşı söylenecek en güzel sözlerdi:

“Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin her döneminde komşularının toprak bütünlüğüne saygı göstermiş, onların barış ve istikrarını destekleyici adımlar atmıştır. Bölgemizde yeni Sykes-Picot paylaşımlarının yapılmasına itiraz etmek veya DEAŞ, PKK ve FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele etmek, tam olarak komşularımıza gösterdiğimiz bu saygının ve aralarında bulunduğumuz Avrupa milletlerinin güvenliğinin gereğidir.”

Bu satırlar Ortadoğu’yu, Mezopotamya’yı, Anadolu’yu size yedirmeyiz” demekten başka bir şey değildir. Cumhurbaşkanının vurgu yaptığı Sykes-Picot anlaşması 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ile Fransa arasında Türkiye'nin ve Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmaydı. Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı Rusya'ya; Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları Fransa'ya; dikkat edin, Hayfa ve Akka limanları ile Bağdat, Basra ve Güney Mezopotamya ise İngiltere'ye verilecekti.

Yüz yıl sonra bugüne baktığımızda planlarında hiçbir değişikliğin olmadığını görüyoruz.  Her ne kadar ‘Barış günü’ kutlasalar da, ‘Zafer Takı’ önünde Bağdat’ı, Basra’yı, Mezopotamya’yı yutabilmenin hesabını yapıyorlar! Bunun farkında olan Erdoğan’da o gün “Yeni bir Sykes-Picot’a karşı çıkarız” diyordu.

İlk bakışta ‘Türkiye’nin o Zafer Takının önünde ne işi var?’ diye sorulsa da, Erdoğan’ın güçlü bir devletin, cesur lideri olarak orada yer alması ve de tarihi gerçekleri ifade etmesi dünyanın selameti açısından son derece yerinde oldu. 

*       *       *

CHP’NİN EZANLA İMTİHANI

CHP’nin, 'Ezan Türkçe okunmalı' diyen Milletvekili Öztürk Yılmaz’ı -kesin ihraç istemiyle- disipline sevk etmesine bakmayın. Aynı CHP, henüz Parti Meclisi Üyesi iken "O ezanlar ki şehadetleri dinin temeli ama benim yurdumun üstünde ebedi inlemesin artık nolur ya! Resmen ağzıma ağzıma okunuyor her sabah!" gibi iğrenç bir mesajı sosyal platformda paylaşan Sera Kadıgil’i Milletvekilliğine terfi ettirmişti. 

"Hayatta hiçbir laftan tiksinmedim 'Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez'den tiksindiğim kadar" diyen,  "Kapıda oynayan çocuklardan rahatsız olunca kızgın yağ dökem mi üstlerine? Ya da uykumdan uyandıran ezan için camiyi basıp imamı mı keseyim?" mesajı yazan Kadıgil “ödüllendirilircesine- Milletvekili olduktan sonra,  Yılmaz ihraç edilse ne olur?

Öztürk Yılmaz -CHP yöneticilerinin kendisine söyledikleri gibi-, zamansız konuştu, o kadar. Yerel seçimler kapıya dayanmışken, dini hassasiyetleri yüksek bölgelerde infial uyandıracak sözler sarf ederek -ittifak yöntemiyle de olsa- gelecek oyları ürkütmenin ne âlemi vardı!

*       *       *