Haziran 2011 seçim kampanyasında partiler, Cumhuriyet’in 100. yılı, 2023 hedeflerini açıklamışlardır. Ben de buna karşılık, bu hedeflerin Türkiye için yetersiz olduğunu belirterek, Türkiye’nin 2023’te 4 trilyon dolar GSHM, 1 trilyon dolar ihracat ve 300 milyar dolar da turizm hedefine odaklanmasını ve ülke potansiyeli iyi değerlendirilir, yıllar israf edilmezse, bu hedeflere ulaşılabileceğini ifade etmiştim.
Hiç şüphe yoktur ki, uzun vadeli perspektif plan ve 2023 hedeflerine ulaşma görevi, Devlet Planlama Teşkilatı’nındır. Nedendir bilinmez, Anayasa ile kurulmuş olan DPT, bir gecede Kalkınma Bakanlığı durumuna dönüştürülerek, sıradan bir Bakanlık haline getirilmiştir. Bir defa, Anayasa ile kurulan bir teşkilatı, kanun hükmünde kararnameyle kaldırmak, Anayasa’nın ihlalidir. İkinci olarak, ekonomiye ehemmiyet veren ve ekonomiden anlayan bir Başbakanın, daima DPT’yi doğrudan kendisine bağlaması şarttır. Yıllar boyunca DPT, Başbakanlara bağlı olarak, kamuda etkin görev yapmıştır. İktidarlar, Türkiye gerçeklerini bilerek, bilinçli bir şekilde her zeminde doğruyu söyleyen plancılardan zaman zaman rahatsız olmuşlardır. Oysa DPT’de herkes görev alamaz, alanlarda üstün nitelikli uzmanlardır ve bu uzmanların görüşlerine önem veren Hükümetler, her zaman kârlı çıkmışlardır.
Nihayet, DPT Devletin ve Hükümetin emrinde olan bir kuruluştur. Hükümet makro hedefleri belirler, DPT’ye görev olarak verir ve DPT’de buna göre kalkınma planlarını, yıllık program ve icra planlarını hazırlar. Bu planların uygulanması, gerçekleştirilmesi, iktidarların görevidir. DPT’nin, Kalkınma Bakanlığı’na dönüştürülmesini takiben, Hükümet orta vadeli bir program yayınlamıştır ve adına güncelleştirme denilen, ancak bal gibi zam olan olayı, devreye sokmuştur.
Orta vadeli programa (OVP) göre, büyüme oranı 2011’de %7 seviyesinde gerçekleşecektir. Büyüme oranının 2012’de %4, 2013’de ve 2014’de ise %5’ler seviyesinde olması öngörülmektedir. Halen gayri safi GYSH’nin %9,4’ü olan ve 71 milyar dolar meblağı bulan cari açığın 2012’de %8, 2013’de %7,5 ve 2014’de ise 65 milyar dolar olarak %7’ye gerileceği varsayılmaktadır. GSMH’nin 2012’de 822 milyar dolar, 2013’de 888 milyar dolar ve 2014’de ise 960 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Enflasyonda ise 2012 %5,2 ve daha sonraki yıllarda da %5 oranı öngörülmektedir.
TÜİK verilerine göre, 2012’de işsizlik %10,5, 2013’de %10,2 ve 2013’de de %9’a inecektir. Ben bu işsizlik oranlarına hiçbir zaman itibar etmedim. Türkiye’de işsizlik ve istihdam, büyük bir sosyal sorundur. Bana göre işsizlik, halen %16’lar düzeyinde olup, bu kalkınma hızı ve gelişme düzeyi ile kolay kolay da azalmayacaktır. Nihayet, genç nüfusun arttığı, üniversite mezunlarının ve her yıl iş arayanların iş piyasasına katıldığı ve tarım kesiminden kentlere olan yoğun göçün, gelecek dönemde de işsizlik üzerinde arttırıcı rol alması mukadderdir. Orta vadeli programda, 2012’de kişi başına milli gelir 11 bin dolar, ihracat 150 milyar dolar ve ithalatta 250 milyar dolar, ortalama dolar kuru da 1,73 TL olarak varsayılmaktadır.
Gene 2012 yılında, 10 milyar dolar olan özelleştirme gelirlerinin, bütçeyi takviye edeceği öngörülmektedir. Bu hükümet, şimdiye kadar yoğun özelleştirme programı uygulamış, neredeyse elinde ne varsa satmıştır. Bu satıştan, yeşil alanlar, parklar ve çevre büyük zarar görmüş, gelecek nesillerin hakkı olan doğa ve çevre müteahhitlerin ve inşaatçıların ağızlarının sularını akıtacak ölçüde, acımasız beton yığınlarına dönüşmüştür. Hazırlanan, bu orta vadeli program ile Türkiye’nin 2023 yılı için öngörülen hedeflere ulaşması mümkün görülmemektedir. Bu konuda, bir yazımda belirttiğim gibi Türkiye Özal’ın işaret ettiği üzere, 1999’lı ve 2000’li yılları şimdiye kadar iyi değerlendirmemiştir. Kalkınmada ve gelişmede gecikmesi vardır. Dünyanın 17. Ekonomisi, Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi diye övünülmektedir. Oysa, Birleşmiş Milletlerin insani gelişme göstergelerine göre Türkiye, 182 Birleşmiş Milletler üyesi ülkesi arasında, 90. sıradadır.
Türk insanını ve Türkiye’nin refaha ulaşma konusunda acelesi vardır. Büyük Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıldönümünde, Atatürk’e laik bir biçimde, yüz akı bir tabloyla çıkmak vecibemiz vardır. Benim yukarıda işaret ettiğim hedefler, ulaşılamaz hedefler değildir ve Türkiye, bu hedeflere ulaşmak mecburiyetindedir. Daha fazla tasarruf, daha fazla yatırım, mega projeler, daha fazla üretim, daha fazla ihracat, daha fazla yabancı sermaye kullanımı, daha fazla istihdam ve en önemlisi daha yüksek standartlarda refaha ulaşmak, Türk milletinin hakkıdır. Zira 2023 yılında, dünyanın ilk on ülkesi arasına gireceğiz derken, halen ilk beşte olan bizim önümüzde bulunan ülkelerinde ilerleyeceğini unutuyoruz. Eğer onları geçmek istiyorsak, onlardan daha fazla ve büyük performans gösterilmesi şarttır. Bu itibarla, ne orta vadeli program, ne kalkınma büyüklükleri ve hızı, ne de 2013 bütçesinin 100. yıl hedefine ulaşmada yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
Bazı arkadaşlarımız ve uzmanlar benim, bu yazımın başında belirttiğim 2023 makro hedeflere ulaşmanın, Türkiye için zor olacağını ifade ediyorlar. Tamam! Biz kendimizi, bu hedeflere kilitleyelim, 2023’de olmazsa, 2025’de veya 2030’da olur. Ancak, amaç ve hedefi ve Türkiye’nin geleceğini büyük ve güçlü görmekten korkmayalım..