Yaşam bazen ne kadar acımasız; yakınlarını, dostlarını peş peşe kaybetmek insana üzüntü veriyor. Kısa bir süre önce beraber olduğunuz, konuştuğunuz, dertleştiğiniz, yazılarını okuduğunuz insanları kaybettiğinizi basından veya televizyonlardan öğreniyorsunuz.

Sonbahar yaprakları gibi dostlarımız, sevdikleriniz birer birer toprağa düşüyor… Andre Maurois ne kadar da güzel söylemiş; “İhtiyarlığın en büyük derdi yalnızlıktır. Hayatının bütün arkadaşlarını birer birer kaybettikten sonra onların yerine başkalarını koyamazsınız. İhtiyarın etrafında ıssız çöl yavaş yavaş genişleyerek kendisi de bunun ortasında kalır.”

Türkiye’nin önde gelen gazetecilerinden Orhan Erinç ile yıllar önce 47.Dönem Süvari Yedek Subay okulunda tanımıştım. O zamanlar ikimizde yirmili yaşlarda birer gençtik…

Askerlikten sonra dostluğunuz,  arkadaşlığımız zaman zaman kesintiye uğrasa da yine de yollarımız; bu kez basında kesişti.

Şimdi bakıyorum; onun basında geçen günlerini,  başarılarını yazıyorlar, Onun bir başka yönünü, süvariliğinden söz etmek istiyorum..

Askerlik çağımız gelip yedek subay adayı olmak için Ankara’da sınıflarımızın ayrılması için sınava girmiştik O günlerin askerliği de bir başkaydı. Çoğumuzun içerisinde; belki de aldığımız eğitimden ötürü askerlik sevgisi vardı.

Orhan da bende süvariye ayrılmıştık. Bizleri şimdi yerinde yeller esen İstanbul Ayazağa’daki Süvari Yedek Subay Okuluna getirmişlerdi. Yanılmıyorsam o sıra Gece Postasında veya Son Posta’da muhabir olan Orhan Erinç ile orada tanıştık. Askerlik yapanlar bilir; asker arkadaşlığı bir başkadır. 

Yedek Subay Okulunda binicilik hocamız Binbaşı M.Ali Beyin yönetiminde öğlene kadar at bindik, öğlenden sonra nazari dersler gördük. Okul Komutanımız bir zamanların ünlü binicisi Tuğgeneral Cevat Kula idi. Altı ay süren zorlu bir eğitimden sonra kuralar çekildi ve hepimiz kıtalarına gitti. Terhis olduktan sonra da bazı arkadaşlarla ilişkimiz kesilmedi, bir süre sonra tavsadı; hayat mücadelesine girince kopmalar başladı. Ancak Orhan Erinç ile öyle olmadı; bir süre sonra Cumhuriyet Gazetesinde yollarımız yine kesişti. Gazetede Elif Naci başta olmak üzere diğer gazetecilerle tadına doyulmaz sohbetler yaşadık.

Yıllar yılları aştı; Orhan Cumhuriyetten ayrıldıktan sonra görüşmelerim bazen telefonla bazen mail yoluyla sürüp gitti.

Bunca emek verdiği Cumhuriyetten neden ayrıldı bilemiyorum ama gazetecilikten, yazmaktan kopmadığı da bir gerçektir. Sosyal medyada yazılarını, geçmişe ışık tutan yazılarını sürdürdü. Bu arada benim köşe yazılarıma süvari arkadaşım diye atiği yorumlar benim için her zaman onur olmuştur. Son zamanlarda kulağı duymadığından yazıyla konuşmaya başlamıştık. Onu üzmemek için bu konunun üzerine fazla gitmeyerek yormak da istememiştim. Şimdi çok daha fazla yazışsaydık; yazılarına daha çok yorum atsaydım diyorum. Kaybedeceğinizi nereden bilebilirsiniz ki…

Geçmiş günlerin çakı gibi süvari teğmeni,  duayen gazetecisi dostlarına, meslektaşlarına üzüntü vererek aramızdan ayrıldı. Şimdi bu satırları yazarken gözlerimin önüne süvari pantolonu, çizmeleriyle süvari teğmeni Orhan Erinç geliyor. Nur içinde yatsın, ışıklar içerisinde uyusun demekten başka elden bir şey gelmiyor.