Gazi Mustafa Kemal, 20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra Akşehir’de Batı Cephesi Karargâhında Cephe Komutanı İsmet Paşa ile buluştu. Büyük taarruz öncesi son durumu görüşmek için hazırdılar. Başkomutanında emir bekleyen Türk Ordusu Anadolu’nun son savunmasında kınından çıkmış keskin bir kılıç gibiydi. Silah olarak düşman karşısında yetersiz olan Türk Ordusu sadece er sayısında Yunan ordusuna yakındılar. Mustafa Kemal, söz konusu bu karmaşayı ancak bir baskınla giderebilirdi. Sayıca ve silahça üstün bir kuvvete karşı sürpriz etki yaratılmalıydı. Baskın Afyon güneyinde Afyon - Çiğiltepe arasında 1. ve 4. Kolordularla yapılacak, Kalecik Sivrisi ve Tınaztepe arasında düşman yarılacak, süvari kolordusu saldırı öncesi Ahır Dağı’nı aşarak Sincanlı Ovasına inecek ve düşmana İzmir yolunu kapayacaktı.

Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922’de sabaha karşı Afyon Kocatepe’de sadece talihe değil, Türk Milleti’nin üstün özellikleri ve asla esir edilemeyeceği gerçeğine güvenerek taarruz emrini verdi. Plan saat gibi işledi. Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrası muzaffer Türk Ordusu için Mustafa Kemal, “Büyük vaveyla ile tarih sahnesine tekrar çıkan Türk ordusu” tanımını kullanmıştı. Artık dev uyanmıştı. 26 Ağustos sabahı, 05.30’da Kocatepe’den gürleyen Türk topçu ateşinden 5 gün sonra zafere erişen Mustafa Kemal, 1 Eylül 1922 günü Başkomutan olarak savaşı sonlandıracak şu emri verdi:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Afyonkarahisar Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun esas unsurlarını inanılamayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz; sahibiniz olan büyük Türk milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahede ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet etmek vazifemi mütemadiyen ve birbiri ardına ifa ediyorum. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

Gelelim Ağustos ayına.. Ağustos ayının Türk Tarihi’nde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bilhassa da 26 Ağustos’un... Çünkü 26 Ağustos 1071’de başlayan Malazgirt Savaşı’nda Alparslan, Bizans ordusunu yenerek Anadolu’nun kapılarını Türklere açtı. Bundan tam 9 yüzyıl sonra 1922’de yine bir 26 Ağustos günü başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Yunan ordusunu bozguna uğratan Mustafa Kemal Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağını tüm dünyaya gösterdi... Dolayısıyla, bu iki zaferin yıl dönümünde de akla gelen soru şu:

Büyük Taarruz’un başlamasının Malazgirt Zaferiyle aynı ay ve güne denk gelmesi tesadüf mü yoksa Mustafa Kemal tarafından özel olarak seçilmiş bir tarih mi?

“23 Ağustos’ta başlayan ve 21 gün 21 gece süren Sakarya Savaşı’ndan sonra ordunun hem silah, hem de asker sayısı olarak büyük taarruza hazırlanması yaklaşık bir yıl sürdü. Ve tüm hazırlıklar büyük bir gizlilik içinde yapıldı. Mesela, 28 Temmuz’da subaylar arasında bir futbol maçı tertipleniyor ve bu maçı seyretmek üzere ordu komutanları ile bazı kolordu komutanları Akşehir’e davet ediliyor. Türk Ordusu’nun kurmay heyetinin bir maç vesilesiyle bir araya gelmesi düşmanın şüphesini çekmiyor ve Kurtuluş Savaşı’nın en kritik kararları bu toplantıda alınıyor. Yani aslında Ağustos’un ortasına doğru hazırlıklar tamam ama Başkomutan Mustafa Kemal Paşa taarruz tarihini 26 Ağustos olarak belirliyor. Bu tarih çok anlamlı, neden 20-23 ya da 28 Ağustos değil? 26 Ağustos olarak belirlemesi Malazgirt’ten bir referans alması anlamını taşıyor. Çünkü Mustafa Kemal çok iyi tarih bildiği için bu gibi şeylere önem veriyor. Mesela aynı şekilde İş Bankası’nı 26 Ağustos’ta kurduruyor. Halk Fırkası onun için çok önemli kendi partisi ve onun kuruluşunu yine önemli bir tarih olan 9 Eylül’e denk getiriyor. Yani Türk Ordusu’nun İzmir’e giriş tarihi olarak alıyor. Yine Erzurum Kongresi Milli Mücadele’nin başlangıcıdır ki onu da özellikle 23 Temmuz’da, yani II. Meşrutiyet’in ilan tarihinde topluyor. Çünkü o tarihlerde milli bayram olarak kabul ediliyordu.”

Büyük Taarruz’un başlama tarihi için Malazgirt’in referans alındığını doğrulayan bir başka göstergenin de Mustafa Kemal Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anılarında şöyle anlatılıyor:

“Mesela bir gün Atatürk çağırıp tahtaya 26 Ağustos 1071 ve 26 Ağustos 1922 yaz diyor. Ardından da ‘Bu iki tarihin denk gelmesi çok önemli bir şeydir’ diyerek Malazgirt zaferiyle Türklere Anadolu’nun kapısının açıldığını anlatıyor. Ardından da. Yıllar sonra müttefik ordularını başta Yunanlılar olmak üzere yine 26 Ağustos 1922 tarihinde kazandığımız büyük zaferle Anadolu’dan çıkartıp attık. Bu yönüyle 26 Ağustos tarihi dikkat çekicidir,’ diyor.”

Kısaca anlatmak istediğimiz şudur ki; bu zaferler ülke olarak tarihimizin kutup yıldızımız konumundadır... Çünkü her ikisinin ardında da meşakkat, çaba, olağanüstü fedakârlık, daha da önemlisi, dahiyane hazırlanmış bir plan vardır. 

Bugün de; “kahraman ordumuzun ve güvenlik kuvvetlerimizin” bölücü örgütlere karşı; Güneydoğu ve de yurt genelinde kazandığı “takdire şayan” başarısı bu zaferlerin devamı olarak, övünç kaynağımız olmaya devam etmektedir/edecektir.