Ordu MESUDİYE Sesi 28. Yayın yılına adım attı. Başından yâni 1991’den beri edindiği ve edinmesi gereken yayın prensip, düstûr ve ilkelerini bir nebze de olsa şöyle dile getirmek mümkündür:

     Ordu Mesudiye Sesi; sureti haktan gelerek kamuoyunu aldatan, aklını çelen, yalan yanlış haber ve yorumlarla efkârı umumiyeyi aldatan bir yayın değildir. Gaye, maksat ve hedefleri için, her metot ve usûlü meşru gören bir gazete değildir. Böyle olmamıştır. Olmayacaktır da.

     Ordu MESUDİYE Sesi; dinde hassas muhakeme-i akliyede noksan kişilerin iyilik sanarak kapıldıkları akım ve cereyanlardan uzak; yapıcı, birleştirici yayıncılığı kendisine düstûr, prensip ve ilke edinmiştir. Aklıselim ve sağduyunun samimi bir sesidir.

     Ordu MESUDİYE Sesi; hayat onun yoluna feda edilen ve hayattan bin derece daha yüksek olan haysiyet ve vicdan sahibi Sefai Bey tarafından kurulmuştur (1991). Hoş karşılanmayan, meşru sayılmayan emellere yer ve izin vermeyen ve vermeyecek olan izzet sahibi, iftihar duyulacak bu zâtın el emeği, göz nûru eseridir. Millî şuurunun gereği olarak yayın hayatına atılmış bir gazetedir.

     Ordu MESUDİYE Sesi; haysiyet kırıcı bir neşriyatla İslâm Ahlâkını sarsan ve efkârı umumiyeyi / kamuoyunu perişan eden ve edecek olan bir neşriyattan çok uzaktır. Uzak olmaya da devam edecektir. Çünkü edip ve yazarların edepli, hem de İslâm edep ve terbiyesi ile edeplenmiş olması lâzım geldiğini bilir. Çünkü yazılan ve sarfedilen sözlerin; milletin müşterek / ortak hislerine tercüman olması gerektiğinin şuur ve bilincindedir. Zaten bilir ki, gazeteci ve yazarlar bununla mükellef ve yükümlüdür. Evet, gazeteci ve yazarlar sözlerini bîtarafane / tarafsızca sarfetmek zorundadır.

     Ordu MESUDİYE Sesi; Anadolu’yu Menfî Avrupa’ya özendirerek ve ona kıyas ederek efkârı umumiyeyi / kamuoyunu sosyal hayatın gayri meşru yaşayışına sürüklemez. Onun pis bataklığına düşürmez. Şahsî garazları körüklemez. İntikam fikirleri aşılamaz. Onları uyandırmaz. Evet, Menfî Avrupa’nın hissiyatı istanbul’da ve Anadolu’da tatbik olunmaz. Çünkü milletlerin ayrı ayrı oluşları, mekân ve yerlerin farklılığı; zamanların ve asırların birbirine benzemezliği gibidir. Birisinin giydiği, ötekinin endamına uymaz. Demek ki, Menfî Batı bize tamamen hareket düsturu olamaz. Nitekim Fransız Büyük İhtilâli’nin Osmanlı Devleti tarafından herşeyinin alınması gerektiği fikrinin yanlışlığı gibi. Yanlışlık ise fikir ve görüşler tatbik ve uygulandığı takdirde, şimdiki hâle uyup uymadığının düşünülmemesidir.

     Ordu MESUDİYE Sesi’nin hedef ve maksatları arasında; Türkiye’de birlik ve beraberliğin devamını sağlamak da vardır. Buna gölge düşürmemek de vardır. Elmas kılıç hükmünde olan matbuat / basın kılıcını paslandırmak ne kelime; itidal / orta yol ve yapıcı neşriyatıyla, ifrat ve tefritten uzak kalarak yatıştırıcı bir rol oynamak da vardır. Bu şekilde elmas kılıç hükmündeki kalemine saykal vurmak / onu cilalamak da vardır. Böylece Basın Kılıcı’nı paslanmaktan kurtarmak da vardır. Kaldı ki, Gazeteler iki önemli görevle yükümlüdür:

     Birincisi: Sosyal alandaki maddî-mânevî güzellikleri sergilemek, onlara ayna olmak. Yöredeki ayıp ve yanlışları ortaya koymak ve nazara vermek. 

     İkincisi: Umum / Genel adına yazmak-çizmek yani umumun / herkesin hatibi / herkes adına hitap edeni ve sesleneni olmak. Ya da fikir ve düşünceleri olgunlaştırmak, halkın anlayacağı ve yararlanabileceği bir kalıba sokmak.

     Birincisi: Millet hakimiyetinin belirtisi olan Basın Hürriyeti’nin devamını gerektirir. Çünkü Basın; millet hakimiyetinin keskin kılıcıdır. O körelirse kamuoyu da karanlıkta kalır. Önünü göremez olur. 

     İkincisi ise, kamuoyu’nun aydınlatılmasını, hakikatlerin öğretilmesini, hakikat ve gerçeklerin satıhta ve yüzeyde kalmamasını ister. Evet gazetecinin hedef ve maksadı; yurtta birlik ve beraberliği sağlamaktır. Bu hususta kendisine çok büyük ve pek ciddî bir mes’uliyet ve sorumluluk düştüğünün şuur ve bilincinde olmaktır. Öyleyse gazeteci ve yazar elmas kılıç hükmündeki kalemini; itidal / orta yol üzere, ifrat ve tefritten uzak; yani aşırı ileri gitmeyecek ve aşırı geri kalmayacak bir şekilde kullanmalı. Çünkü ancak bu şekilde mânâ kılıcını cilâlayıp parlatabilir.