ORADA KİMSE VAR MI ?

Abone Ol

Pandemiyi atlatır gibiydik, tam da yükselen fiyatlarda geçim savaşı veriyorduk ki bir sabah  duyduğumuz haber yüreklerimizde koca bir delik açtı;

Kahramanmaraş merkezli 7.7 lik bir deprem. Şaşkınlığımızı daha atamamışken, ekranda canlı yayın yapan bir kameraman ‘Şimdi deprem oluyor yine’ dedi. Zannettik ki artçı. Bağımsız başka bir deprem vurmuştu yine aynı bölgeyi hem de 9 saat arayla. Ve binlerce artçı… Dünyada eşi benzeri duyulmayan bir durumla karşı karşıyaydık.

Biz Türkiye’de depremin alasını yaşadığımızı ve 23 senede çok şey öğrendiğimizi hazırlıklı olduğumuzu, binalarımızın Marmara depremini emsal alarak, zemin etüdü, imar onayı ile özellikle de fay hattında olanların uygun malzeme seçilerek yapıldığını düşünmüştük. O gün seyir terasından seyreder gibi on şehrimizle birlikte güney komşularımızı da vuran depremin yarattığı yıkımı şaşkın izledik. Şok olmuştuk.

Nasıl yani? Burası Adıyaman mı, burası yazın başında gittiğim Gaziantep’mi, bu Kahramanmaraş mı? Şaka mı ya…

Bu domino taşı gibi birbiri üstüne yığılan binalar… ee burası dört ay önce film festivali yaptığımız kültür merkezi… Antakya!!!!

Çepeçevre dağların sarmaladığı bu ovada binlerce binayı içinde barındıran, Asi nehrinin iki yanında oluşmuş şehri tepeden seyrederken hiçbirimiz asla bu akıbeti göreceğimizi düşünemezdik.

Oysa sokaklarında gezerken, tarihin sizi adım adım izlediği özel kapı armalı eski muhteşem karakteristik binaların içine serpiştirilmiş yapılar, ancak şimdi idrakında olduğum bir keşmekeşin, bir acelenin, bir eklektik zavallılığın da habercisiydi. Ve merkezin dışındaki Harbiye- Defne’ye uzanan yollarda nasıl da çirkin bir bina istifi vardı. Ama hep tarihin beşiğindeki Antakya’yı gördük. Buraya ilk gelenler için gerçekten görülmesi gereken yapıları, sokakları, müzeleri, kaleleri, manastırları, kiliseleri ile tarihi çok eskilere dayanan antik bir kentti, öyle bilgilenmiştik.

Antakya artık eski Antakya değil. Tüm o bölgede artık dünya gitti, kıyamet geldi. Enkazlar ve çıkarılmayı bekleyen masum insanlar.

Sağa sola öne arkaya devrilen beton yığınlarından artık sokaklar çıkmaz olmuş. 

Ey Amik Ovası kuruttular seni ve nasibini aldın insanoğlu, çığlıkların susarken bile duyuluyor İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Ardahan’dan….

Ve ey ademoğlu, hiç mi görmedin ki bunca medeniyet hep sulardan uzaklara tepelere kurulmuş. Ne çok şahit oldun özellikle Karadeniz’de, Marmara’da…

Deprem yumuşak sever bilmez misin?

Müteahhit rant sever bilmez misin?

Biz teknik değil ‘lüks’ü severiz bilmez misin?

Makyaj severiz, cila severiz, parlak severiz… Bilmez misin?

Binalar maket gibi yıkıldı o bölgede. İnşaat demirleri Stefan King romanlarından çıkmış canavarlar gibi her yerde. Beton ise asbesti salmakta ağırdan. Ayaz, geceleri öfke içinde… enkazın önünde azimle bekler arama kurtarma ekipleri. 

Bu kez kimler içeriden dışarıya ‘Orada kimse var mı’ diye bağırdı bilinmez. Kurtarılmayı beklerken kararlı ve ruhuna zarar saçan Ayşe’ler Mehmet’ler Kübra’lar… Dayanın ancak gelebildik. Bize akıl ya… gelir, ya ….

Seferberlik ilanı mı… biz de bekledik… olsun sen yine diren depremzedem biz nelerin üstesinden gelmedik ki… 

Ruh yarası ile yaşama gelen bebelere hoş geldin diyorum. Hayatını bu coğrafyada bu sebeple kaybetmiş olanlar… ışıklar sizinle olsun. Kalanlar sabır bandajlarınızı sarın yüreklerinize… Size bize hepimize bilinçli yeni bir uyanış diliyorum.

Deprem gerçeği maalesef bu!

Çok üzgünüm. Sanki bir haftadır yaşam karanlığa aktı gitti. İçimizdeki kara delikler yaşam koridoru olabilse keşke.