Önemli vazifemiz…
Biz bu inişleri seyrederken, arka planda; ABD hükümetinin harcama yetkisi dâhilindeki hazine bütçesinin, 01 Ekim 2013 itibarıyla yetki süresinin dolmasıyla bir dizi süreç başladı. ABD hükümeti, normal olarak, yeni dönem harcamaları için ABD kongresinden yetki onayı istedi.
Kongre’deki Cumhuriyetçi muhalifler, onay sürecini durdurarak, kendilerinin de talepleri olduğunu ilettiler. Ve Obama’nın çok önemsediği sağlık sigortası yasasının ertelenmesini talep ettiler.
Onay alınamaması ve doğal olarak ABD hükümetinin herhangi bir harcama yapamaması, ABD’de 800 bin kamu çalışanının çalışamamasına sebep oldu. Ve neredeyse tüm hayat, durma noktasına geldi.
Bu da tabii ki, sadece Türkiye piyasalarını değil, tüm dünya piyasalarını etkiledi.
ABD nüfusu 300 milyonun üzerinde, bu nüfusun 50 milyonunun maalesef hiçbir sosyal güvencesi bulunmamaktadır. Bu 50 milyon kişi, ya prim ödeyememesi sebebiyle sigortasını başlatamamış ya da mevcut hastalıklarının yüksek hasar primleri yüzünden, sigorta firmaları tarafından güvence dışı bırakılmıştır.
ABD hakkında en çok konuştuğumuz konuların başında, sağlık harcamalarının çok pahalı olmasıdır. Türkiye’de bir kişinin ortalama yıllık sigorta primi 1,500 USD iken, ABD’de bu tutar 6.000 USD’dir.
ABD’de sağlıklıysan her şey güzeldir. Yaş ilerledikçe, sağlık sorunlarının başlamasıyla, neredeyse yaşam boyu yapmış olduğun birikim kaybolur, gider. Bunu da, “birikimin” sisteme “geri dönüşümü” olarak adlandırabiliriz.
Barack Obama’nın, yapmaya çalıştığı bu reform sayesinde mağdur olan, sağlık sigortasından faydalanamayan halk, sağlık sigortasından faydalanma imkânı bulabilecektir.
Fakat bu yeni reform, şirketlerin maliyetlerini yükseltmektedir. Şirketler, 50 kişi ve üzerinde çalışanı var ise, şirket çalışanının sigortasını yaptırmak zorunda bırakılıyor.
Bununla da bitmiyor. Yine şirketlerin ve şahısların yıllık 250 milyon USD gelirleri oluşması halinde, sağlık sigortası fonuna ek ödenek çıkarmak zorunda bırakılıyor.
Sigorta şirketleri de bu reformdan rahatsız. Çünkü onlar da primlerini, yani kârlılıklarını azaltmak durumunda kalacak. Tabii bir de hastaneler rahatsız, yukarıda bahsettiğimiz 50 milyon kişinin, muayene ve tedavi ücretlerinde ciddi indirimler yapılması isteniyor.
Bu reform, ABD üretim ekonomisinin neredeyse yüzde 70’ini etkiliyor.
Bu kadar şirkete değdiğinizde ve ülkede sponsor hükümet oluşmuş ise, yani bürokratları olan, bürokratlara bir şekilde ekstra iş sağlayan, gelir kaynağı yaratan firmalar oluşmuş ise, sosyolist yaklaşımlar her zaman tepki çekmeye, ötelenmeye mahkûmdur.
Vahşi kapitalizm olarak adlandırılan da tam olarak budur. Vahşi kapitalizmde tek değer “para”dır. Yani manevi değer yoktur.
Bugün, Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike budur. Son dönemde hızla yapılan kamusal alanlardaki özelleştirmeler, sponsor hükümetlere zemin oluşturmuştur.
ABD’de vahşi kapitalizm zihniyeti tam olarak oturduğundan, senatonun kurum yapısı ile çalışması yadırganmamaktadır. Ama devlet kurum gibi çalıştığında adelet sistemi de derin yaralar alabiliyor.
Devlet, tüm halkın refahını ve mutluluğunu, temel hak ve hürriyetlerini sağlamak yerine, bir kısım halkın refah ve mutluluğunu, temel hak ve hürriyetlerini sağlayabiliyor.
Yaşanmış tecrübeleri doğru analiz ederek, geleceği buna uygun tasarlaması ve geleceğine doğru mirası bırakması milletlerin en önemli vazifesidir.