…………………………....   ÜÇÜNCÜ BÖLÜM     …………………………

GÜNÜMÜZDE MİLLETİMİZİN TARİHSEL ÖZELLİKLERİ NASILDIR? BU ÖZELLİKLERİMİZİ HANGİ OLAYLAR ETKİLEMİŞTİR?

2000’li yılların Türkiye’sinde; Türk’ün, Türk Milletinin yukarıda anlatmaya çalıştığım o tarihsel özellikleri nasıldır?

Bulunduğumuz coğrafyanın jeostratejik ve jeopolitik önemini dikkate aldığımızda; küresel güçlerin Orta Doğu coğrafyasındaki menfaatleri nedir? 

Özellikle Amerika, BOP projesi kapsamında bu bölgeyi nasıl yapılandırmaya çalışmaktadır? Bu süreçte Türkiye’de yaşananlar özetle nedir? 

2023 Türkiye’sine gidilen yolda; vatanımızı, milletimizi, devletimizi bekleyen tehlikeler-tehditler nelerdir?

Bir de bu önemli durumu analiz edelim:

 Bu bölüme kadar Türk Milletinin yapısal ama daha çok o kendimize has niteliklerimizi anlatmaya, analizini yapmaya çalıştım.

 Pekiyi, günümüz Türkiye’sinde bu çok önemli niteliklerimizde değişen şeyler var mıydı?

 Değişti ise; bu değişimin sebepleri nelerdi? 

 Asırlar boyunca tarihe damgasını vuran bu yüksek insani değerler değişebilir miydi?

 Aslında;

 Bu soruların cevabını; ardımda kalan 65 yıllık yaşamımda tanıklığını yaptığım, görev aldığım, 1974’te uğruna Kıbrıs’ta savaştığım canımdan aziz ülkemizin çarpıcı olaylarını, 2014 yılında yayınlanan ‘10’ların İzleriyle Türkiye’ isimli kitabımda vermiş, anlatmıştım.

 Kitabımın bu bölümünde ise; 

 Milenyumlu yılların ülkemize getirdiği değişimlerin/dönüşümlerin toplumumuza yansımasının temel nedeni olan emperyalizmin türlü acımasızlıklarını anlatmaya çalışacağım.

 Bunların en önemlisi, son vatanımız olarak bellediğimiz topraklarımıza kimlik sorgulaması olarak yansımıştır. 

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geride bıraktığı uzun yılların son çeyreğinde; milletimizin önüne konulan ‘alt kimlik, üst kimlik’ söylemleriyle, sorgulamalarıyla başlayan bu tehlikeli süreç: 

Adeta kan çanağında kurulmuş ecdat yadigârı bu son vatanımızı; parçalanma tehdidiyle karşı karşıya bırakmış; millet kavramımızın en önemli nitelikleri ‘’dil birliğimizi, ülkü beraberliğimizi, vatan birlikteliğimizi devlet kavramımızı, şanlı bayrağımızı’’ sorgulamış; bizi, biz yapan bu değerler manzumesini olumsuz yönde etkilemiştir. 

 Özellikle A.B.D’nin B.O.P. kapsamında ( Büyük Ortadoğu Projesi ) ‘Arap Baharı’ adıyla başlayan emperyalist tuzağın bölgeye uygulanması sonrasında, bu coğrafyada paramparça edilmiş ülkelerden, Amerika’ya biat etmiş yeni yönetim kadrolarından, vatanımıza yansıyanlara baktığımızda; karşı karşıya kaldığımız tablonun hangi boyutta olduğunu daha iyi anlarız.

 Özellikle bu dönemde P.K.K, P.Y.D, DEAŞ terör örgütlerinin…

 Ama hepsinden de tehlikelisi; o salya sümüklü meczubun yönettiği FETÖ terör örgütünün alçakça, haince saldırılarını, en nihayetinde hedefinde vatanımızı ele geçirmek olan 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe teşebbüsünü, bu hainliğin ardındaki üst aklı iyi tanımak, dikkatle analiz etmek gerekir.

 Bu terör örgütlerinin, yönetim kadrolarının, bu şer odaklarını ülke içinden ve yurt dışından destekleyenlerin, isimleri devletimizce bilinen ülkelerin, bu alçakça kurgulanan senaryodaki amaçları aynıdır!

 Bundan amaçlanan tek bir şey vardır:

O da ülkemizin vatan topraklarında; ülkemizin güneydoğusunda, sınırlarımızın güneyinde oluşturulacak/kurdurulacak yeni bir devlettir.

 Bu oluşumun en büyük destekçisi de; A.B.D’dir.

 Suriye’de yaşanan olayların son gelişmelerine bakıldığında; DEAŞ kelle avcılarına karşı yürütülen operasyonun planlayıcısı, uygulayıcısı konumunda olan Amerika’nın, bu sahada kendisine seçmiş olduğu yol arkadaşı; P.K.K. terör örgütünün bölgedeki uzantısı P.Y.D’dir. 

 P.Y.D; P.K.K’nın bu bölgedeki uzantısı, dolayısıyla bu örgütte, terör örgütünden başka bir şey değildir. Bu örgüte Amerika tarafından verilen ama DEAŞ’a karşı kullanılacağı garantisi ile verildiği açıklanan silahlar; günü gelecek benim vatanıma, vatanımı korumakla görevli güvenlik güçlerine çevrilecektir.  

  Hiç şüphe yoktur ki; tarih yazıcıları, son dönemde ülkemizin yaşadığı/yaşatılan tüm çarpıcı olayları, sebep-sonuç ilişkilerini de ortaya koyarak gelecek nesillere aktaracaktır.

Nasıl ki: Geçmişte, yakın tarihimizde, bugüne değin; aziz vatan topraklarının bölünmez bütünlüğü için her ne yaşanmışsa; neler yapılıp, neler yapılmadığı, bunların büyük bir bölümü, tarihimizin sayfaların da yerini aldığı gibi…

Tarihin unutmaz hafızası; özellikle son dönemde devletimizin, milletimizin ardında dönen/döndürülen                                     türlü dolapları, yapılan kötülükleri, bizi birbirimize düşürmek adına sahneye konulan ihanet senaryolarını da, bunları yapmaya cüret edenleri de, yapanları da, bunlara sessiz kalanları da; mutlak surette sorgulayacak ve yazacaktır… 

 Milenyumlu Yılların başlamasıyla birlikte neler yaşanmıştı ülkemizde?

 Bu süreç toplumsal düzenimize nasıl yansımıştı?

  Avrupa’nın en genç nüfusuyla, gelişmekte olan ülkeler içinde en enerjik insan gücüne sahip ülkem; özellikle 90’lı yılların sonunda büyük bir ekonomik krizle karşı, karşıya kalmıştı…

 Bu dönemde; tarımsal ürünlerin üretimiyle kendi, kendine yetebilen; dünyanın 5 ülkesinden birisi olan ülkeme ne olmuştu? 

 Doğanın yer altı, yer üstü zenginliklerini cömertçe sunduğu Anadolu coğrafyasında kurulan devletimizde; son yurt topraklarımızda, kurgulanmış bir ‘ekonomik kriz tezgâhı’ yaşanmıştı adeta!

 80’li yılların ikinci yarısında Anavatan partisi döneminde Özal’la başlayan ekonomik canlanma, yerini enflasyon rakamları patlamış bir ekonomiye bırakmış; Türk Lirasının değeri neredeyse sıfırlanmış bir duruma göz göre göre mi gelmiştik?

 Sanki ülkemizi ekonomik yönden çökertmeye yönelik yurt dışı odaklı bir operasyon başlatılmıştı!

 O süreç iyice analiz edildiğinde; ekonomik felaket seslerinin nasıl belirginleştiği, piyasaya etkisinin ne kadar çok olduğu daha iyi anlaşılacaktır. 

 Ancak ne yazıktır ki, bu süreci yöneten dönemin siyasi iktidarları, yöneticileri; adım, adım yaklaşan ekonomik krizi köklü tedbirler alarak değil, sadece günü kurtarmak adına çareler üreterek önlemeye çalışmışlardı!

 Ama sonuçta olan olmuş, Başbakan Ecevit ile Cumhurbaşkanı Sezer arasında yaşanan siyasi kriz; adeta keskin bir bıçak sırtında duran ülke ekonomimizi paramparça etmiş, Türkiye’nin tüm dengeleri alt üst olmuştu!