Günler geçip gidiyor peşi sıra hem de hiç arkasına bile bakmadan...Kimi zaman son umutlarımızı, kimi zaman kalan son damla güvenimizi, kimi zaman yaşama sevincimizi de heybesine basıyor ve acımasızca yanında götürüyor.
Peki ne yapmak lazım? Bence hiç bir şeye bağlanmamak, inanmamak güvenmemek, alışmamak lazımmış.
Duygusallığımızı çöpe atmak hayati mantıkla analiz etmek lazımmış.
Belki de şu toz pembe duvarların tamamını yıkıp yerine simsiyah setler çekmek lazımmış.
Tabi bunlar, yara almaktan, sırtından vurulmaktan, kimi zaman sırf çıkarları için hoyratça harcanmaktan usanan, iyi niyetinden vurulanlar, duygusallığı ve merhameti son damlasına kadar sömürülmekten bıkanlar için geçerli.
Günler geçip giderken geride güzel anılarımız, gülümsemelerimiz belki de yeniden yeşeren bir parça umudumuz olsun istiyorsak, bence herkese verdiğimiz ama hep kendimize vermeyi ihmal ettiğimiz "değeri" önce kendimize verelim. Tamam mı?

TARAFSIZ OLMAK ZORUNDAYIZ !

Ne zaman ki; yanlışlara tepki verip, doğruları alkışlarsak insanlık adına doğru bir adım atmış oluruz.
Ne zaman ki; bugün başkasını sokan yılanın, yarın bizi de sokacağını bilirsek ve gereken hassasiyeti gösterirsek, yanlışlara da “dur” demiş oluruz.
Ne zaman ki; olaylar karşısın da “aman banane, aman ben karışmayayım, başım ağrımasın” demeyi bırakıp empati yaparsak, uyuyan vicdanlarımızı uyandırmış oluruz.
Bunları uygulamalı olarak hayatımıza geçirebilirsek yani: tepki veren, haklarını arayan, toplumsal olaylara karşı duyarlı olan insanlar olmayı başarabilirsek, eminim ki toplumsal huzura da kavuşmuş oluruz.