Omikron’a dikkat!

Abone Ol

Omikron’un önceki koronavirüs varyantlarına oranla daha az ölümcül olması bizleri rehavete sürüklememeli. Ölümcül koronavirüsün çeşitli varyantlarının pençesine düşenlerin, hastalığı yenip sağlıklarına kavuşsalar bile, bizi biz yapan hatıralarını kaybetme riskini asla gözardı edemeyiz. Koronavirüsün damarlarımızda yaptığı tahribat bir sonucu olarak ortaya çıkan “sisli bir beyinle” yaşamak zorunda kalmak hiçbirimizi mutlu etmeyecektir. 

Giderek toplumsal bir kaygıya dönüşen koronavirüs salgınının, alınan bütün önlemlere, uygulanan aşılama çalışmalarına rağmen, hastalığa yakalananlarda yaptığı tahribat nedeniyle, önümüzdeki yıllarda da hayatımızın bir parçası olacağını asla unutmayalım. Sağlık Bakanı Koca’nın şu önemli uyarısını çerçeveletip duvarlarımıza asmalıyız: 

“COVID-19’un bıraktığı hasarlardan dolayı, gelecek üç yıl boyunca, mevcut ölümlerin 3-4 katı kadar kayıp bekliyoruz.”

Koravirüs salgının ülkemizde ilk duyurulduğu Mart 2002’den bu yana “taçlı tehlike”, çok sık mutasyona uğrayarak, Alfa, Beta, Delta varyantlarıyla karşımıza çıkmıştı; şimdi de, çok daha hızlı yayılan Omikron varyantıyla sağlığımızı tehdit etmeye devam ediyor. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün duyurduğu her yeni varyant da, korku ve kaygılarımızın derinleşmesine neden oldu. Antidepresan satışları tüm dünyada hızla artmakta. 

Her varyantın yayılma hızını ve sağlığımızı ne yönde etkilendiğini saptayamadan yeni bir mutasyon haberiyle sarsılır olduk. Çünkü, küresel çapta yapılan aşılama çalışmalarında kullanılan aşılar bir önce virüsün yapısına göre formüle edilmişti. Çoğu, Dünya Sağlık Örgütü’ün acil kullanım izniyle, yani gerekli faz çalışmaları tamamlanmadan uygulanmakta olan aşıların koronavirüsün yeni varyantlarına ne ölçüde etkili olacağı bilinmiyor. 

OMİKRON İLK OLARAK GÜNEY AFRİKA’DA GÖRÜLMÜŞ VE ORADAN HIZLA DÜNYAYA YAYILMIŞTI

Kornavirüsün Omikron olarak adlandırılan son varyantı ilk olarak Güney Afrika’da saptanmış, Belçika üzerinden Avrupa kıtasına oradan da dünyaya yayılmıştı.

Korona taç demek olduğundan “Taçlı tehlike” olarak andığımız virüsün Omikron varyantının dikensi proteinlerinde 32, virüsün hücrelerimize girmesin sağlayan reseptörlerinde de 10 mutasyon saptanmış. 

Grip dahil her virüs mutasyon geçiriyor, ama Omikron’da “farklı ve sıradışı” zincirleme bir mutasyon dizisi saptanmış. “Farklı ve sıradışı” demek, yapısı ve etkileri henüz tam olarak belirlenemedi anlamına geliyor. 

“Farklı ve sıradışı” demek bir çaresizlik ifadesidir. 

O nedenle, Omikron’un daha hızlı yayılıyor olmasına rağmen daha az ölümcül olması, kononavirüse karşı en etkili yöntem olarak önerilen hijyen, maske ve mesafe kurallarını unutmamıza, gevşememize neden olmamalıdır. 

OMİKRON, HEPİMİZ İÇİN GİDEREK BÜYÜYEN BİR “TAÇLI TEHLİKE”

Mutasyona uğrama, yayılma hızını pençesine düşürdüğü insanların vücutlarında yaptığı tahribatı tam olarak bilemediğimiz Omikron, yalnızca tıp otoritelerini ve ülke yöneticilerini değil, hepimizi tek tek tehdit eden sinsi ve taçlı bir tehlike olarak değerlendirilmelidir. 

Bir virüsün bulaşma yeteneği ve yayılma hızı, mutasyon sayısıyla doğru orantılı. Yani virüs ne kadar çok mutasyon geçirmişse, salgınla mücadele amacıyla üretilen aşı ve ilaçlar virüsün bir önceki yapısına göre formüle edilmiş olduğundan, virüsün bulaşma ve yayılma yeteneği o ölçüde artıyor. Koronavirüsün Omikron varyantı karşısındaki çaresizliğimiz, “tatçlı tehlike”nin çok sayıda mutasyon geçirmiş olmasından kaynaklanıyor. 

OMİKRON MUTASYON REKOTMENİ

Omikron konusunda en güvenilir isimlerden biri olan Güney Afrika Salgın Hastalıklarla Mücadele ve Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Tulio de Olivera, Omikron’un önceki korona virüs varyantlarından çok farklı ve şaşırtıcı özelliklere sahip olduğunu söylüyor. 

Korona taç demek olduğundan “Taçlı tehlike” olarak andığımız virüsün Omikron varyantının dikensi proteinlerinde 32, virüsün hücrelerimize girmesin sağlayan reseptörlerinde de 10 mutasyon saptanmış. 

Mutasyon sayısının artmasına paralel olarak tehlikenin büyümekte olmasının nedeni, Omikron’un sahip olduğu proteinli vantuzların hücremizin kapılarını açmada birer anahtar rolü oynaması. Protein çıkıntılarında mutasyon arttıkça, aşıların etkili olabilme şansı giderek azalıyor. Çünkü, virüsün bir önceki varyantına göre formüle edilmiş aşılar, virüsün hücrelerimize girmelerini engelleyemiyorlar. Bu durum, bulaşma yeteneğini artırmış olduğundan, Omikron bütün dünyada hızla yayılıyor. 

Omikron varyantının neden olduğu vaka sayıları rekor kırmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, yalnızca İngiltere’de, 1.7 milyon vakayla yeni bir rekor yaşandı. Pekçok Avrupa ülkesinde yılbaşı kutlamalarına kısıtlamalar getirildi, önlemler artırıldı. Açık havada maske şartı geri geldi. Hemen bütün Avrupa ülkeleri, Omikron’un kaynağı olarak saptanan Güney Afrika’ya uçuşları durdurdu.   

DAHA AZ ÖLÜMCÜL OLDUĞU SÖYLENİYOR, AMA…

Omikron’ın, çok daha hızla yayılıyor olmasına rağmen, COVID-19’a oranla az ölümcül olmadığı söyleniyor, ama buna inanabilmemiz için, klinik çalışmaların tamamlanmış olması ve toplanan verilerin ortak özellikleri konusunda geniş bir mutabakatın sağlanması gerekir.

 Omikron’un 50’ye yakın mutasyon geçirmiş, bu özelliği nedeniyle çok hızlı yayılan bir koronavirüs varyantı olmasının dışında çok fazla bir veriye sahip değiliz. Tamam şimdiye kadar yapılan gözlemlere dayanılarak, Omikron’un COVID-19 kadar öldürücü olmadığı söyleniyor. Fakat, pençesine düşürdüğü insanlar üzerinde ne gibi hasarlar yaptığı henüz gözlenemedi. Tüm dünyada hızla yayılan Omikron’un ülkelerine girmelerini önleyemeyen yönetimler, daha hafif seyreden yeni virüsün bulaşma hızını yavaşlatmaya, kontrol altına almaya çalışıyorlar. 

İlk görüldüğü ülkelerde yayılma hızı ve yaptığı tahribat gözlenerek elde edilen ilk bilgiler çerçevesinde, ortak bir Omikron tanımlanması yapıldı: “COVID-19’a oranla bulaşma yeteneği kat kat fazla olmasına rağmen onun kadar ölümcül değil.”

KORONANIN EN ÖNEMLİ MİRASI: SİSLİ BEYİN

Peki Omikron konusundaki bu tanımlama, “koronavüs salgını sona erdi” olarak değerlendirilebilir mi?

Kesinlikle hayır! Böyle bir karar verebilmek için elimizde yeterli veri birikimi henüz oluşmadı.

Koronavirüs salgının COVID-19 ve Alfa, Beta, Delta gibi varyantlarının insanlığa bıraktığı en büyük miras. “Sisli Beyin.”

Yazılarında yaptığı uyarılarla Türkiye’nin aile hekimi olan Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun sık sık dikkat çektiği gibi, koronaya yakalanıp hastalığı yenenlerde görülen en dikkat çekici miras “Beyin sisi” oluyor. Yani COVID-19 ve varyantları unutkanlığı, Alzheimer hastalığını tetikliyor. Bu sonuç da, virüsün kanımızda ve damarlarımızda yaptığı hasara bağlanıyor. Ölümcül virüsün ve varyantlarının derin hafıza kayıplarına neden olduğuna ilişkin bulgular var. 

İki yıldır tüm dünyayı olumsuz etkilemekte olan koronavirüsün defalarca mutasyona uğramış, daha kolay bulaşma ve daha hızlı yayılma yeteneği kazanmış varyantı olan Omikron’un damarlarımızda ve beynimizde yaptığı hasarlara ilişkin yeterli veri birikimi olmadığından, bizlere ne gibi miraslar bıraktığını bilemiyoruz. 

Omikron’un önceki koronavirüs varyantlarına oranla daha az ölümcül olması bizleri rehavete sürüklememeli. Ölümcül koronavirüsün çeşitli varyantlarının pençesine düşenlerin, hastalığı yenip sağlıklarına kavuşsalar bile, bizi biz yapan hatıralarını kaybetme riskini asla gözardı edemeyiz. Koronavirüsün damarlarımızda yaptığı tahribat bir sonucu olarak ortaya çıkan “sisli bir beyinle” yaşamak zorunda kalmak hiçbirimizi mutlu etmeyecektir. 

İnsanların kimlikleri, kişilikleri geçmişte yaptıklarıyla şekillenir. Hatıraların karanlıklara büründüğü bir yaşam insanları asla mutlu etmeyecektir. O nedenle, tüm dünyayı olumsuz yönde etkilemekte olan ölümcül virüsün her varyantına karşı olduğu gibi, “daha az ölümcül” varyantı olan Omikron’a karşı da, evvele uyguladığımız önlemleri gevşetmemeliyiz. Aşılanmanın yanı sıra hijyen, maske ve mesafe, şimdilik elimizdeki en güçlü kalkanlarımız. 

Toplumsal bir kaygıya dönüşen koronavirüs salgınının, alınan bütün önlemlere, uygulanan aşılama çalışmalarına rağmen, hastalığa yakalananlarda yaptığı tahribat nedeniyle, önümüzdeki yıllarda da hayatımızın bir parçası olacağını asla unutmayalım. Sağlık Bakanı Koca’nın şu önemli uyarısını çerçeveletip duvarlarımıza asmalıyız: 

“COVID-19’un bıraktığı hasarlardan dolayı, gelecek üç yıl boyunca, mevcut ölümlerin 3-4 katı kadar kayıp bekliyoruz.”