Hepimiz hayat yolunu adımlıyoruz, farkında olsak da olmasak da, bilinçli seçimlerle şekillendirsek de tamamen her rüzgâra katılıp savrulsak da. İleride bir gün yaşam stillerimizi değiştirerek ölümü ortadan kaldıracağımıza inanıyorum ama henüz o günlere yakın bile değiliz. Bu da demek oluyor ki yerkürede yaşayan biz canlılar; sürekli din, dil, ırk, cinsiyet gibi insan yapımı ayrıştırmalara maruz kalsak da aslında insanlığı anlayabilmek, evreni yorumlayabilmek için yaşadığımız bu fiziksel formda, gözle görülen oldukça belirgin iki ortak noktaya sahibiz: bir başlangıcımızın ve sonumuzun olması. 

Bir gün ölecek olmak, yaşlanmak, kendimize olan sonsuz merakımızın birer bölümleri olmalılar sadece. Yaş almanın bilgeliğini sevmek, sadece sayılarla ilgili olmadığını, insanın tecrübelerine göre de bir ruh yaşı olduğunu hissetmek gerek. Ölüm ise tecrübeleri ile büyüyen ruhun adeta bir dönüşümü, limitli bedeni aşıp özgürleşmesi. Bu perspektiften ölüme bakıldığında, insan arkasından ağlanmasını, yas tutulmasını değil tecrübe ve paylaşımlarının anılmasını, bir kutlama havasında uğurlanmayı umuyor giderken. 

Bugün ölümü konuşuyoruz, bazılarımız yazıyı okumaya devam edemeyecek kadar kendi ölümleri ile ilgili endişe ve korku yaşıyor olabilirler. Geçerlidir. İnsan; dilediği adımları, ölümün farkındalığı ile atarak yaşadığında, kendini akışa teslim edebildiğinde, kendi değerlerine uygun büyük resmi yakalayabildiğinde ve onun içinde amacı olduğuna inandığı yıldızı takip ettiğinde, bu dünyaya o kadar tutunmuyor, gideceği yerden de çok kaygılanmıyor. 

Ölümü bilmeden yaşamı bilmek mümkün değildir. Bir gün her şeyin biteceğini bilmeden, yaşamın içine katılması gerekenleri öncelemek kolay değildir. Üzerimizde taşıdığımız kin, nefret, intikam, kıskançlık gibi gereksiz ağırlıklar; yolculuğun ne kadar kısa ve zengin olduğunu bilmeden, bize pek de ağır gelmeyebilir. Ertelediklerimizin listesi, karışan öncelikler nedeniyle durmaksızın kabarabilir. 

Tam da bugün, kalan günlerinizin sayılı olduğu sayısıyla birlikte size, hatırlatılsa yaşamınızda neler değişirdi? Bugün, bu haberi almadan, tek bir günün bile hakkını vermek ihtiyacı içinize yerleşmeyebilir. İyileşmek için çok çabalamadan, iyi olmanın hediyesi çarçur edilebilir.

Bir bebek düşünün, anne göğsünden alınıp 14 gün seruma bağlanmış yoğun bakımda, ağızdan hiçbir yemek verilmeden, bir daha anne göğsüne, kokusuna haftalarca kavuşamadan, bilinç açıklığıyla. Ve bu acıyı izleyen, bebeğinin çığlıklarını, bebeğini kucağına alamadan dinleyen, yumruklarını meme niyetine nasıl yokladığını, ağzına damlatılan şeker damlaları ve emzikle nasıl bebeğinin ağlayarak uykuya daldığını haftalarca gören bir anne düşünün. Şimdi, ilk kez kucağına alıp emzirdiği gün yaşadığı duygu ile bu tecrübeden sonra emzirdiği ilk günün tadı ve duyguları aynı olabilir mi, ne anne ne de bebek için? Yaşamak da bunun gibidir, ölüme farkındalık kazanmadan, ölüm temasından kaçınan bir insan ile, bu temayı işlemiş, sindirmiş insan arasında yaşanan günlerin, duyguların, yaşam kalitesinin farkı olur.

Yaşamın hakkını vermek mi istiyorsunuz, ölümü işleyin, görmezden gelmeyin. İlla zorlu tecrübelerden aslen geçmeniz gerekmiyor. Beynimiz düşlediklerimizle, yaşadıklarımızı o kadar keskin çizgilerle ayırmıyor birbirinden. Kendinize ayıracağınız kaliteli, yeterli ve düzenli zamanlar, sizi iç bilgeliğinize götürecek, sezgilerinizi güçlendirecektir. Kendinize yönlendireceğiniz güçlü sorular, sizleri cevaplarınıza ulaştırabilir. 

Özetle, her tema insan için ve hakkını vermek istediğimiz her temayı onu oluşturan bütünü ile değerlendirdiğimizde kendi gerçeklerimize ulaşırız. Korku, üzüntü gibi duygular bizler kaçınmaya çalışalım, geri duralım diye değil, tanıklık edip içlerinden geçerek ruhsal olarak ‘yaş alalım’ diye varlar. 

O halde bu geniş perspektiften bakıldığında, daha önceki perspektifte görmediğiniz neleri yaşamınıza dahil etmek istersiniz? Yalnız, her tema bütünü ile değerlendirilmeli dediğimize göre yeni şeyleri yaşamınıza dahil ederken, onları hakkıyla tecrübe etmek için yaşamınızdan neleri çıkarmanız gerektiğine de bir göz atmayı unutmayın.