Seherin ilk saatleri ve yeni güne ‘merhaba’ diyerek gözlerimizi açıyoruz. 
Sabah mahmurluğunu henüz üzerimizden atmadan kuş cıvıltılarını duymayı, rengârenk açan çiçeklerin kokusunu hissetmeyi kim istemez ki. 
Hepimizin arzusudur, mutlu ve huzur dolu bir sabah ile güne başlamak. 
Arkadaş ve dost sohbetlerimizden birinde unutamadığım bir söz, karşılaştığım üzücü ve kötü günlerde bana her zaman teselli niteliğinde olmuştu. 
‘Eğer ki sen sabaha erişip, yeni güne gözlerini açtı isen o gün için rıskın da, sıkıntılarına çare de, yarana ilacında gün içinde hazırdır. Yeter ki;  sen bunları görmesini bil’.
Evet. Haklıydı arkadaşım. 
Yaradanın biz kullarını çaresiz bırakmayacağından emindim. Derdi, kederi veren Rabbim, görebilene elbette çaresini de vermişti.
Her birey, farklı üzüntüleri, kaygıları olsa dahi kendince bir çıkar yol bulur ve bu durumu bertaraf etmeyi bir şekilde başarır. 
Ömür dediğimiz zaten bulmaca gibi değil midir. 
Bir soru(n) ve mutlaka bir cevaptan ibaret değil midir?
Önemli olan pazılın doğru parçasını, doğru yerini bulmaktan geçer. Ufak ufak tamamladığımız bulmacanın tamamı, bir bakmışsınız bir bütünü oluşturur ve son bulur. 
Tıpkı yaşam gibi...
Çıkan sonuçtan bazen memnun kalmadığımız gibi, keşkelerimiz de oluşabilir. 
Her ‘keşke’ dediğimiz de ise bir parça daha olgunlaştığımızı ve kendi farkındalığımıza ulaştığımızı görürüz.
İnsanın kendi farkındalığına ulaşması ile geride bıraktığı kıskanlık, öfke patlamaları, asabi tavırların  ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha anlarız. 
Mal, makam, mevki için edilen kavgaların, hırsın, dahası aç gözlülüğün bizi biz olmaktan çıkardığının bilincine varırız. 
İşte o zaman anlarız ki; hepimiz öleceğiz be kardeşim. 
Hepimizin gideceği yer son durak, ne mal, ne mülk ne de hırslarımız, yanımızda götürebileceğimiz tek şey iyilik ve güzelliklerle yad edilmek. 
Hayat; kendi döngüsü içinde turunu tamamlamakta ve bizler hala hırslarımızın kurbanı olmaya devam etmekteyiz. 
İyi ve doğru insan olabilmek, toplumdan geçtiği gibi, iyi ve doğru toplum olmakta bireylerin önemini bir kez daha ortaya çıkarıyor.
Şahsi isteklerin dışında toplumsal temennilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öyle bir sabaha uyanmak isterdim ki; 
Hayatın üstüne yürümek,  heybemde biriktirdiğim cevaplarımı binlerce sorunun üzerine serpelemek. Hür ve bağımsız sesimi herkese duyurabilmek,
Kadınların araç olarak görülmediği, sevgi gösterildiği, çıkar amacı olarak kullanılmadığı, gösterdiği saygı ve sevginin değerinin bilindiği,
Hiçbir annenin gözyaşının akmadığı bir sabaha uyanmak isterdim. İnsanın, insana yaptığı vahşetin, eziyetin, bencilliğin olmadığı baharlara kavuşmak isterdim.
Öyle bir sabaha uyanmak isterdim ki.
Sen ben çekişmesinin olmadığı hırs ve öfke nöbetlerinin son bulduğu, huzur içinde yaşayan, sevgi dilinde birleşen toplumlar olabilmeyi isterdim.
Bir sabahtan sizce çok şey mi istiyorum? 
Yoksa fazla hayalperest mi düşünüyorum?
Eskiden daha mı insancıldık, hatır naz, sevecen ve daha nezaketli, kurallara dikkat eden, sevgi ve saygıdan geçtiğimiz günler bizlere çok mu uzaklar?
Neden bu kırgınlıklar, kavgalar, hınçlar, bu ömür her birimizin ve gideceğimiz tek yer topraktır hepimizin. Her birey bunun farkında olarak yaşamına devam etmeye çalışsa eminim kavgalar da son bulur, sen ben çekişmeleri de. 
Dünya malı, dünya hırsı gözlerimizi kapattığımız zaman yanımızda götüremeyeceğimizi bildiğimiz halde vazgeçilmezimiz olmuş. 
İnsanoğlu verilmesi gereken gerçek değerlerini unutmuş. Etrafımıza baktığımız zaman mutlu ve huzurlu olacağımız onca güzellik varken, kendini hırs ve öfkeye adamış. 
Üzerine bir de ‘neden bu kadar mutsuzuz, neden toplum bu kadar mutsuz’ sorularını sormuş.
Hepimiz öleceğiz be kardeşiz. 
Bırak sen ben çekişmesini, bana iyilikten, güzellikten bir kaç söz söyle.
Sevgi, saygı dilinde konuşabileceğimiz bir sabaha uyanmamız temennisi ile.
Sevgi ile kalın.