Yaşadığın dönemle ilgili gözlem ve tespitlerin olur ki, ne iyi, ne muazzam. Okumak, yaşadığımız dönemden öncelerine de yaşam süremizin sonralarına da ışık tutan, arşiv ve tarihsel bilgileri önümüze seren, yaşanacak günlerle ilgili bilimsel dayanaklı ön görüler oluşturan bilgi hazinesidir. İnsan ömrü okuma fiilinden uzak sadece yaşayarak tecrübe etme tercihi, seçimi yaşamsal gerekliliklerin dahi cüzi bir kısmına vakıf olmasını sağlar. Okumanın gerekliliğini ve önemini, önceliğini belirtip vurguladım. Okumak hayatımız boyunca hiç vazgeçmeyeceğimiz temel eylemimiz olarak dursun.

Okumanın fayda ve gerekliliklerini altını çizerek vurguladım madem, okuyarak değil de mutlak yaşayarak öğrenilecek şeyler olduğunu da yazayım, zira öyle mevzuular öyle farklı bilgi, deneyim, kıstaslar var ki, yaşamak, yaşayarak öğrenmek şart. Yaşayarak öğrenmiş çokça bilim insanı, sanat adamı, edebi ve sosyal yazarçizerler bu konuları kapsayan yaşanmışlıklara sahip olsalar dahi ne yazıya ne de çizgilerine, sanatlarına yansıtamamışlardır. Her şey yaşanmaz, yaşanan her şey ise yazılanlar arasında olmaz, yerini almaz. “Çok gezen mi bilir çok okuyan mı” yıllar boyu orta öğretim kurumlarımız da münazara konusu olarak tartışılıp duruldu. Okuyarak gezmek, gezerek okumak savı savunuldu mu, bilmiyorum. Okumak ve yaşamak da birbirinden ayrılmaz, ayrılamaz eylemler.

Okumak ve yaşamak, yaşayıp okumak, ayrılmaz ikili kavram, eylem, gereklilik. Üçüncüyü de ekleyelim, okumak, yaşamak, paylaşmak, paylaşmaktan kastım somut olanı sade değil, soyut olanı da yaşamış ve okuyarak elde ettiğimiz bilgileri, deneyimleri, tespitleri de paylaşmak. Doğruluklarından emin olmasak dahi sohbetini, tartışma ortamını oluşturarak gerçekliğini test etmek, aksine tezler var ise dinleyip öğrenmek, her iki görüş ve fikri, bakış açısını harmanlayıp gerçek ve doğru haliyle sentezlemek, öğrenmek. Evrim dediğimiz, doğanın, dünyanın milyon yıldır yaptığı da bu değil mi? Hiçbir şeyin başı yok, sonunun da olmadığı gibi. Hiçbir şey doğru değildir, yanlış da olmadığı gibi, bu sonsuzluk içinde yer alır, taraf bulur, şekil alır, tanım yapılır, süreçle bağıntılı gelgitler yaşanır.

Yazımın bütünlüğü dağılsın istemem elbette ama bu konuda ne sayfalar ne de kitaplar yazılsa temel bir dayanak, keskin bir başvuru kaynağı oluşmaz. Teorisini kendimce yorumlamaya çalıştım, zira;

  • Anlamayana anlamak için çaba göstermeyene, mücadelesi olmayana anlatmayın.
  • Kaçak güreşeni, görmezden geleni, haberdar olduklarını bilmezden geleni, görmeyin, bilmeyin
  • Her anlattığınıza sağır olanı ne duyun ne de ciddiye alın, bu tavrınız da açık ve aleni olsun, kaale dahi almayın.
  • Değerinizi bilmeyeni, öneminizi hissetmeyeni, size hiçbir şeymiş gibi yaklaşanı, tavrı, tarzı menfi ve aleni olana büyük anlamlar yükleyip yüceltmek niye, neden, niçin?
  • Ne olursanız olun hayatın tamda ortasında yaşama tutunmuş ve hayat mücadelesini sürdürürken, hiç ama hiç kimsenin, hiç ama hiçbir konunun “mankenliğine” atanır olmanıza keskin ve net tavrınızla karşı durun, reddedin.
  • Kendiniz olup kendi doğrularınızı artırmaya çalışarak, okuyarak, hayatı gözlemleyip yaşadıklarınızdan dersler, deneyimler, tecrübeler çıkararak, kendiniz kalın. Kişinin mutlu ve başarılı olmasının en büyük katılımcısı ve destekçisi yine kendisidir.