Bir okulda yüzlerce öğrenci okur. Öğretmenler bunlara eğitim verir, öğretimde bulunur. Bunlar mezun olarak sosyal hayatta yerlerini alır. Normal hayatlarına devam eder. Böylece bir okul seneler boyunca sayısız öğrenciye, okul sonrası lâzım olacak donanımı sağlamış olur. Çıkacaksa bir mûcit, bir kâşif veya büyük bir devlet adamı; işte ancak bunların içinden çıkacak, kendini gösterecek; milletine ve hattâ dünyaya büyük hizmetler yapacaktır. Kırk yılda çıkacak bir kıymet; bunca eğitim ve öğretime yapılan masrafa değer mi? Diye düşünmemeli. Nâdir istidat ve kabiliyetlerin ortaya çıkması, bâzı zeki ve dâhilerin kendini göstermesi; sayısız normal öğrencilerin eğitim ve öğretimleri için hazırlanan imkânların ve bu daimi eğitim faaliyetlerinin mevcudiyetine bağlıdır. Çünkü onlar bunların içinden çıkacaktır.

     “Kırk gün kar yağar bir gün av olur.” dedikleri gibi. Bizler zemini hazırlamakla mükellefiz. Ekmek bizden Yetiştirmek O’ndan. 

     Unutmayalım ki: “Bağban / bahçıvan, bir gül için, bin hâre / dikene hizmetkâr olur / hizmet eder.”

     Tabii Sa’dî’nin: “Gül olacak yerde gül, diken olacak yerde diken ol.” dediğini de yabana atmamak gerek. 

     Kelâmın / sözün tabakaları var. Biri mütekellim / söyleyen, biri muhatap / kendisine söylenen, biri maksat / ne için söyleniyor, biri de makamdır / ne makamda söyleniyor. 

     Öyle ise yalnız söze bakmamalı! Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş? Olduğuna da bakmalı! Çünkü kelâm / söz; kuvvetini, hüsnünü / güzelliğini bu dört menbâ ve kaynaktan alır.

     Evet kelâm / söz; mütekellime / konuşana yani öğretmene bakıyor. Öyleyse, öğretmen ehil olmalı. Söylediği hak, yaptığı âdil, bildiği doğru olmalı.

     Her yeni ders yılı; yeni bir ders yılıdır. Her öğretmen, her yeni ders yılına bir yıl daha tecrübe kazanmış olarak girmeli.

     Hem bilgisini artırmış, hem de son edindiği tecrübelerle yepyeni bir zihniyetle, farklı bir uygulamanın eşiğine gelmiştir.

     Talebeye daha feyizli, daha nâfiz / nüfûz edici / etkili ders anlatabilmek için, biraz daha tecrübe sahibidir.

     Bunu mutlaka yeni ders yılında tatbik etmek isteyecektir. Bu bakımdan daha zinde / canlı, daha heyecanlı, daha iyi netice almak düşüncesiyle; yeni bir umutla ders yılına başlayacak. Her ders yılı başında olduğu gibi, mutat / her zamanki konuşmasını zevkle yapacak. Talebelerden yeni ders yılında isteği doğrultusunda çalışmaları gerektiğini isteyecektir.

     Sınıfta öğrenciye en çok tesir / etki eden husus; öğretmenin samimiyetidir.

     Eğer öğretmen; öğretmek, yetiştirmek, terbiye etmek. Başka bir ifadeyle talebesini hem âlim / bilen hem ârif / olan yapmak gibi bir ruh iştiyakı / şevki, icbar ve zorlamasıyla. Onlara geleceğimizi kuracak nesil nazarıyla bakarak. Bu gayeye engel teşkil edecek talebelerini, etrafındaki tehlike zincirlerini görüp; engin şefkati sebebiyle üzülerek, bu meseleyi kendine dert edinerek derse başlarsa; söyledikleri öğrencinin dimağ ve kalbine bir ateş nehri halinde akar. Onu da tutuşturur.

     Öğretmen; öğrencinin aklına yerleştirdiğiyle onu âlim, öğrencinin kalbine koyduğuyla onu ârif eder. Çünkü ilmin yolu akıldan, irfanın yolu kalbten geçer. Zira aklımızla bilir, kalbimizle severiz.

     Fakat bu güzel ve ulvî neticeye ulaştıracak olanın da, talebenin samimi ve içten istekli oluşuna bağlı olduğunu unutmayalım. Çünkü Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi, ancak talebenin öğrenme isteği nispetinde, öğretene ilham olunur. Kaldı ki:

     Öğretmen araştırıcı değil, öğreticidir.

     Kimi araştırır, kimi öğretir.

     Kimi yapı malzemesini sağlar.

     Kimi ustalık yapar.

     Öğretmen ustadır.