Öğretmenlik en kutsal meslektir. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı, Atatürk sevgisi, Atatürk İlke ve İnkılaplarının izinde, ahlaklı, vatansever, dürüst, milletine, vatanına sımsıkı bağlı olarak, büyük vatan aşkı ile yetiştiren, fedakar insanlardır. Ben bir öğretmen çocuğuyum. Annem Neriman Hocahanım, İstanbul’da dedemin anısına yaptırılan Kızıltoprak, Zühtü Paşa Okulu’ndu başlayan, İzmit’te Yenituran Okulu’nda süren, daha sonra kendisini, İzmir Karşıyaka’daki Cumhuriyet İlkokulunun efsanevi öğretmenleri arasına sokan, mesleki kariyerini, Cumhuriyet Okulu’nda noktalamıştı. Büyük Önder Atatürk’ün, İzmir’i ziyaretlerinde, Kız Muallim Mektebi’nin gözde öğrencilerinden olan annem, vali tarafından Atatürk’e kahve ikram etmek üzere görevlendirilmiş, büyük bir heyecanla bu vazifesini yerine getirmiştir. Atatürk, kendisine kahve getiren bu genç öğretmeni, unutmamış, annemi, Cumhuriyetin 10. Yıldönümü kutlamalarına, Ankara’ya diğer arkadaşları ile birlikte davet etmiştir. 

Annem, yaşamı boyunca Atatürk’ün izinde, Atatürk İlke ve İnkılaplarına sımsıkı bağlı olarak, binlerce öğrenci ve beni, kardeşim Sancar Maruflu’yu, aynı şekilde yetiştirmiştir. Ne ilahi bir tecellidir ki, gene sarsılmaz bir Atatürkçü olan, hayatını, Atatürk düşmanları ile mücadeleye vakfetmiş babam, Orman Yüksek Mühendisi Cevat Ziya Maruflu, 10 Kasım 1972’de, Annem Neriman Maruflu da gene 10 Kasım’da (2007), Atatürk ile aynı günlerde 10 Kasımlarda vefat etmişlerdir. Annemin, Karşıyaka Soğukkuyu’daki, mezarının taşında “Burada, Atatürk’e kahve ikram eden, kız, Öğretmen Neriman Hocahanım, yatmaktadır” yazmaktadır. 

Bizler, Büyük Önder Atatürk’ün, “Türkiye, şeyhler, tarikatlar, cemaatler, gericiler, yobazlar ülkesi olamaz” talimatlarının ışığında yetiştik, evlatlarımızı da öyle yetiştirdik... Ben bazı mesleklerin, kızlara daha çok yakıştığını düşünürüm. Öğretmenlik, bu mesleklerin başında gelir. Şüphesiz, ülkemizde erkek öğretmenlerimiz de kadın öğretmenlerimiz gibi şerefle, fedakarca görev yapıyorlar. Kızlara, subaylık, polislik, havayolu hostesliği, doktorluk, hemşirelik, avukatlık, yargıçlık, savcılık, mülki idare amirliği, bankacılık gibi meslekler çok yakışıyor, çok da başarılı oluyorlar. 

Milli Eğitim Bakanımızın, Diyarbakır’ın, Yuvacık Köyü’nde, “Berna Öğretmenin önünde saygı ile eğiliyorum,” sözü beni çok etkiledi. Her yıl Milli Eğitim Bakanlığımız, yüzlerce öğretmeni, bu Aziz Vatanın en ücra köşelerine tayin ediyor. Ben, gencecik bu evlatlarımızı, Atatürk’ün çocukları olarak görüyorum. Cumhuriyetten bu yana, 100 yıl geçmesine rağmen, eğitim sorununu tam anlamıyla çözemedik. Öğretmenlerimizi, çağdaş, rahat çalışma olanaklarına kavuşturamadık. Bilhassa vatanın ücra köşelerinde fedakarca görev ifa eden gencecik öğretmenlerimizin can güvenliğini sağlayamadık. Yurdun uzak köşelerinde görev yapan öğretmenlerimiz, kaymakamlara, valilerimize emanetlerdir. 

Türkiye, Cumhuriyetten bu yana çok büyük gelişmelere imza atmıştır. Eğitim meselesini de bitirmeliydi. İyi yetişmiş, çağdaş eğitime her alanda sahip çocuklarımız, geleceğimizin güvencesidir. Öğretmenlerimiz, en modern şartlarda klimalı okullarda, lojmanlarda, bilgisayarlar, eğitim malzemeleri ile donatılmış şekilde çalışmalıdır. Öğretmenlerimiz, yeterli maaş, sosyal imkanlara sahip olmalıdır. Sıkıntı çekmemelidir. Güney Doğu ve Doğu Anadolu’nun, ücra köşelerinde okumak için, karda kışta, güneş altında, olumsuz koşullarda, okullarına koşan çocuklarımızı, medeni imkanlara kavuşturmalıyız. Türkiye, bu sorunları çözebilir. 

Vaktiyle kurulan, daha sonra, nedense kapatılan Köy Enstitüleri iyi bir modeldi. Tekrar düşünülmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı, kadrolarıyla, okullarıyla dev bir ordudur. Bazı hususları anlamıyorum. Bizlerin en iyi biçimde yetiştiğimiz güçlü liseleri kapatıp, İmam Hatip’e çeviriyorlar. (Ben, İzmir, Karşıyaka Lisesi mezunuyum). İmam Hatipler, bidayette, Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı, medeni, çağdaş, aydın din adamı yetiştirecek, Din Meslek Liseleri olarak kurulmuştu. Şimdi bu amaçlarından saptırıldığını gözlemliyoruz. Büyük Önder Atatürk, bir seyahatlerinde, vilayetin valisinden, öğretmenlerle toplantı yapmayı ister. Atatürk salona girer, salonun bir tarafından hanım öğretmenlerin, diğer tarafında erkek öğretmenlerin oturtulduğunu görür, canı çok sıkılır. Valiye “Neden, öğretmen arkadaşlarımızı böyle ayrı oturttunuz, karışık oturmalıydılar, onlara itimat etmiyor musunuz?” diye, sitemini belirtir. Ben ve bizim nesiller, tüm tahsil hayatımızda kız arkadaşlarımızla birlikte, yan yana sıralarda oturduk. Kız arkadaşlarımızı hep kardeş olarak gördük. Öyle yetiştik... Oysa şimdilerde kızları, erkekleri ayırmak, ayrı okullar kurmak, Türkiye gibi medeni bir ülkeye yakışmıyor. Bu vatanın insanlarını, ayrıştırmayın... 

Öğretmen, en kutsal görevi yapıyor, öğretmen her şeye layıktır. Bak, ben Teknik Direktör Şenol Güneş’i çok seviyorum... Neden biliyor musun, zira Şenol Hoca, bir eğitimci, bir öğretmendir. Diğerlerinden farklıdır. Türkiye vatanı için fedakarca vazife ifa eden, tüm öğretmenlerimizin önünde saygı, minnet ve şükranla eğiliyorum...