Hayatta hepimizin oluşturduğu bir gökkuşağı vardır. Bazen bir renk, bazen de birçok renk bizim tonumuz olur. Ne yaşarsak yaşayalım her rengi sevmeyi, onunla dost olmayı öğreniriz, ama bir renk vardır; bu siyah değildir. Kapkara bir siyahtır. Çünkü herkesin hayatında beyazına bulaşan bir siyah, bulutunu dolduran bir yağmur vardır. Yeter ki şimşek çakmasın! İşte o zaman ölebiliriz, kaybolabiliriz, çarpılabiliriz ☺ Ressam, anne, çok değerli bir kadın olan Zeynep Yazıcı’nın tüm renkleri (kapkara siyahta dahil) içine alan bir hikayesi var. Kendisi ressam, renkler onun en büyük dostu. Kanser olduğunu öğrendiği ilk an bile, sanatına neler katabileceğini düşünmüş bir sanatçı. Onu birçok insan ‘Kalben’in Saçlar şarkısı eşliğinde bir anda peruğunu çıkartması, kaşlarını silmesi, gözlerindeki kirpiklerin boya olmasıyla tanıdı. Hikayesi bir tek bununla da bitmiyor. Aynı zamanda 8 yaşında bir çocuk annesiyken kansere yakalanıyor. Bahsettiğim çocuk da şuan ‘Elimi Bırakma’ dizisinde severek izlediğimiz, oyunculuğuyla takdir edilen ‘Mert’ karakterini canlandıran Yiğit Kaan Yazıcı. Bu hikayenin içinde ağlayacağınız, güleceğiniz, başarılarıyla alkışlayacağınız, ünlemi ve tebessümü hiç yüzünüzden eksiltmeyecek birçok şey bulacaksınız.

RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Merhaba Zeynep Hanım, 2 yıl önce 15 Mayıs 2016 Yılında Meme Kanseri olduğunu öğrendin ve bir anda hayatın alt üst oldu. Kendine ilk sorduğun soru ne oldu?

- Doktorum vücudunda bir isyan var dedi, bu isyanın adı aslında kanserdi. Çok enteresan, ilk düşündüğüm şey sanatıma nasıl bir yenilik katacağıydı.

Hayat sizin için nerede akmaya başladı? Kanserden sonra yeni bir Zeynep’le karşılaştınız mı?

Ben hep bendim “ta kendisi “gibi yaşama telaşı içinde olan bir insandım. Hastalık sonrası da hiçbir şey değişmedi. Belki de kanserim hayatımın griye çalan bir rengiydi, ama sorun etmedim, çünkü hayatımda yüzlerce renk vardı.

Sanatçı, yazar, anne kimliklerinden sonra hayatla mücadele eden bir savaşçı oldun?

- Aslında kanserim yaşamam gereken bir süreçti. Onunla savaşmadım, sadece onu kabullendim. O Benim kanserimdi ve zamanı geldiğinde beni terk edecekti ve terk etti! Gerçi bu kadar dik duruşum, inancım ve sanatım sayesinde oldu.

‘Aç’ kitabını 2015 yılında yazmışsın. Kanser olduğun süreçte tekrar eline kalem almayı düşündün mü?

Çocukluğumdan beri yazıyorum, ilk kitabım “aç” sosyal içerikli bir kitap,kadına şiddeti kaleme aldım,Yazmak,kimisi için huzur,kimisi için dertlik,kimisi için bilgi,Öğrenmek vs..

Benim ki en çok olanlardan, yani öfke…

Öfkemi anlatmak istedim ve ne kadar çok üzüldüğümü anlatmak için ölür gibi yazdım. Hastalığım süresince de küçük denemeler yazdım. Ne demişler “söz uçar yazı kalır” kim bilir belki de 2.kitabımı çıkarırım.

Kanser olduğunu öğrendiğinde oğlun 10 yaşındaydı. Bunu onunla nasıl paylaştın?

Görüntüleme uzmanım sevgili Işıl Soygur’un anlattığı masalı, ben de oğluma anlattım. Vücudumda bir isyan olduğunu ve büyümeden kontrol altına alınması gerektiğini... Sonuçta karşınızdaki bir çocuk. Beni çok yormadı açıkçası, biz onunla kanseri daha eğlenceli hale getirmeye çalıştık, aynaya baktığımda kendimle dalga geçiyordum, çeşitli tiplemeler yapıyordum, o da bu halime çok gülüyordu, git gide çok sıradanlaştırmıştık. Bu yüzden kolay bir süreç geçirdik.

Kanser olduğunu öğrendiğinde keşkelerin mi çoğaldı yoksa hayallerin mi?

Tabi ki hayallerim, benim en iyi yaptığım şey hayal kurmaktır. Her zaman ileriye bakan bir insan oldum, bu dediğim gibi kabulleniştir aslında. Beni hayallerim ve onları gerçeğe çevirme çabası ayakta tutuyordu... Her zaman ileriye bakmak benim en büyük özelliğimdir.

 Burada sadece hayatına kanser girmiş Zeynep Yazıcı ile konuşmuyorum. Aynı zamanda iyi bir anne, sanatıyla insanları büyüleyen bir sanatçı, kalemi kuvvetli bir yazar... Daha çok hangi tür resim yapıyorsun. Otoportre, duvar resimleri vs...

Ben resme portre yaparak başladım. Soyut resimler şuan ağırlıkta...Hastalığımla birlikte ,kendimi ve sanatımı çok farklı yerlerde görüyorum,artık resimlerinin ruhumun daha da fazla olduğuna inanıyorum..Yaşanmışlıklardan esinlendiğim “benler” serisi... İşte gerçekten tüm ruhumu hissettiriyor sanatseverlere. Biliyorum birçok Kadın kendini Frida ile özleştiriyor, ama bana göre gerçek günümüz Frida’sı benim. Bunu eserlerime bakıp hissetmek mümkün.

Ressamlık bir hayal mi yoksa aileden gelen bir miras mı?

- Ressamlık bir hayal mi? Aslında değil sadece çiziyordum ve çizmek bana zevk veriyordu. Bir tünel inşaatının içinde karar verdim ressam olmaya ve oldum.

Enteresan bir hikaye biraz anlatır mısınız?

 - Ben inşaat bölümü mezunuyum. Altyapı işlerinde çalıştım. 33’lü yaşlarda Antalya/Kemer tünel şantiyesinde, tünel inşaatının içinde ressam olacağım dedim ve Ankara’ya evime döndüğümde, işimi bırakıp ressam oldum. İlk sergim çok büyük ilgi gördü basın tarafından. Artık Ressam unvanı verilmişti. Yine bir sosyal sorumluluk projesi olan “100 ünlü yüz” benim ilk projem olmuştu. Daha sonra birçok sergiye imza attım. Üretmenin sonu yok açıkçası. Önemli olan yaptığınız işin sizi ne kadar mutlu ettiğidir. Benim mutluluğum; fırçam, boyalarım ve tuvalim. Artık resim yapmak vazgeçilmezim bir tutkum halinde 

Hayatının portresini çizsen, hangi renkleri kullanırdın? Neden?

Ben ressamım, bütün renkler benim. Bu yüzden size renk vermem çok zor. Canım ne isterse, hangi rengi isterse onu kullanırım. Sınırları sevmiyorum.

Özgür ruhlu bir kişiliğe sahipsin galiba?

Evet, ben özgür ruhluyum, olmasam zaten sanatla uğraşmazdım. Kendimi dinlemeyi seviyorum, kendimi kısıtlamıyorum. Çocuğumu da öyle yetiştiriyorum. Bence çok fazla kural koymak gereksiz. Sürekli baskılamak çocukların iç dünyasını dışa vurumlarını etkiliyor. Sonuç olarak mutsuz bireyler oluyorlar. İnsanın özgürlüğünden değerli daha ne olabilir ki?

- Annelik özgür ruhlu bir kadın için bağlanmak olmuyor mu? Hamile kaldığını öğrendiğinde dünyanın değişeceğini düşündün mü? ‘Eyvah!’ dedin mi?

 Özgür ruhlu olmak bana göre insanın bedeni değil, duygu ve düşüncelerinin özgür olması demektir. Annelik de yaşanması gereken tarifsiz bir duygu. Eğer sanatımızda duyguların çeşitliliği önemliyse, bunu da Leh’imize kullanabiliriz. Ben de her kadın gibi dünyanın en iyi annesi olmaya adadım kendimi, ama çocuğunuz biraz büyüyünce kendinizi unuttuğunuzu fark ediyorsunuz. Kimimiz bir çıkış yolu arar ve çok azımız o yolu bulabilir. Ben de o şanslılardan biriyim. Dengeleri iyi kuran bir anneyim. Mutlu anne mutlu çocuk! Basit ama gerçeğin ta kendisi bana göre. Anne olmak korkutmadı belki de iyice kamçıladı beni.

Sanatçı kimlikli biri olmak için şart diyebileceğin ilkelerin var mı?

Ne olursa olsun sanatçı kendi olmalıdır ve en önemlisi gönül gözü açık olmalıdır, çünkü sanat ruhun yansımasıdır. Ruhunuzu Özgür bıraktıkça sanatınız da sizinle büyür.

Aynı zamanda oğlunuz da oyuncu, şuan Elimi Bırakma dizisinde Küçük Mert’i canlandırıyor. Daha önceden oyunculuğa yatkınlığını sezmiş miydin?

Tabi ki oyunculukta başarılı olacağını hissettim ve bunun için ne gerekiyorsa yaptım. O daha çocuk ben yolunu açtım. O da açtığım bu yolda ilerliyor. Önemli olan onun mutlu olması. Ben her zaman destekçisiyim. Diyorum ya her zaman gözlemlemek çok önemli. Belki de ben oğlumu hep öyle görmek istedim. Bu yüzden inandım, bu yüzden destekledim. Onun verebileceği bir karar değildi. Benim verdiğim kararı kabullendi ve gördü ki gerçekten onu çok mutlu eden bir sektörün içinde. Daha yolun çok başında şuan istediğim hayatı farklı açılardan görebilmesi, vizyonunun geniş olması için daha önünde uzun bir yol var. Zamanla girdiğimiz bu yolun doğru olup olmadığını göreceğiz. Şuan tek bildiğim ve hissettiğim bu, mutluyuz.

Elimi Bırakma ilk dizisi mi?

7 yasında günlük dizi olan “Aşkların en güzeli” ile başladı. İkinci dizisi “unutma beni” dizisi idi. Bu diziler günlük diziydi ve her gün ekranda olmak meşakatlı bir işti açıkçası. Üçüncü dizisi “Pahitaht” ve şuan “Elimi Bırakma”da devam ediyor.

Çocuk yaşta şöhretli bir dünyanın kapısını aralaması sizi korkuttu mu?

Neden korkutsun ki, bu bizim tercihimiz, istediğimiz bir şey. Ağaç yaşken eğilir, temelde doğumuyla birlikte onu karakterine uygun. Bir şekilde yetiştirmeye çalışıyorum. Ne istediğini ya da ne istemediğini bilen bir çocuk. Sanatın içinde var olmaya çalışan bir çocuk, onun şöhret olma gibi bir kaygısı yok. Açıkçası olursa işte o zaman bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Şuan sadece dizide “otizmli” bir çocuğu canlandırıyor ve onun tek kaygısı ne kadarını başarabildiği. Bu işi istediği sürece yapacaktır. Bu yüzden ailesi olarak çok kaygı duymuyoruz, çünkü ben yavaş yavaş ona duyulacak olan ilgiyi de oğlumun gözünde sıradanlaştırdım. Ekran böyle bir şey, düz mantık ekranlarda olursan tanınırsın, ama önemli olan ne şekilde tanındığındır. Şuan onun bu sektöre ve çevresine tertemiz, masum bir bakışı var. Büyüdükçe duruşu daha da netleşecektir. Zaman diyorum sadece.

Ankara doğumlusun ve hayatını Ankara’da geçirdin. İstanbul’a yerleşme kararın kanser miydi yoksa oğlunun kariyeri mi?

Önceliğim oğlum tabi ki. Onun kariyeri için geldim. Kanserimin beni terk etmesini bekledim. Şimdi İstanbul’da yaşamaya hazırım. Burayı sevdik ve mutluyuz. Yeni bir sayfa açtık hayatımızda

Bir anne olarak ona öğrettiğin ilk şey ne?

Her şey emek ister. Evet, ilk öğrettiğim şey bu oldu. Doğduğu zaman karnını doyurabilmek için, anne memesini almak için mücadele eden bir bebekti benim oğlum. Aslında hayatın temel taşlarını oluşturan taşlardan biriydi “Emek” hepimiz için geçerli bu, herşey ama herşey emek ister.

Şuan yapmış olduğu işte emekle hünerlenen bir meslek zaten...

 Evet, ikimizde emek harcıyoruz. Geri dönüşü illa ki oluyor, oldukça mutlu oluyoruz. Hayatımız anlamlanıyor. İnsanın alın terinden kıymetli ne olabilir ki bu hayatta!

Hayat size birçok şey öğretti, ama görüyorum ki siz de hayata birçok şey öğretmişsiniz. Hayatta kalmayı, ayakta kalmayı, anne olmayı, fırça olsun, kalem olsun elinizden rengi hiç bırakmamayı. Kendi pencerenizden baktığınız zaman, buradan okurlarımıza söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Her şey gerçek! Yazdığım bütün kelimeler, çizdiğim bütün resimler, döktüğüm bütün gözyaşları, çektiğim bütün acılar gerçek. Bütün peruklar kafatasımdan zahmetsizce kopan saçlar, bütün keltoşlar...

Kendi kel kafam, sol kolumdaki mahvolmuş damarlarım hepsi gerçek. Ben gerçeğim. Bana ikinci bir şans verildi ve yeniden yaşamak için sabırsızlanıyorum!

Ben gerçeğim ve yaşıyorum, yaptığım her şey “yaşamış olduğumun en büyük delilidir!”