Dursun:

Ey kız, bak, yine geldim; bu sefer, gözlük taktım/

Dün gözlerim kamaştı; güneş yüzüne baktım/

Yetişti bana Hızır, düğün masrafı hazır/

Üç dana, bir tarlayı, bizim Hızır'a sattım//

Kız:

Hızır burdan geçerken, bak ne laf etti bana/

"Bir tarla, bir araba, üç dana kurban sana!"/

Dedim; " Olmaz, ey Hızır, sultana olsan vezir"

O aldığın tarlayı, mezar yaparım sana/

Dursun:

Sinir tepeme çıktı; vallah kuduracağım/

Ben, bunun hesabını, Hızır' dan soracağım/

Senin gönlünde kim var, söyle bana ne olur?/

Sevdiğin ben değilsem; Of'tan ayrılacağım//

Kız:

Bak, burdan söylüyorum; bütün Oflular duysun/

Gönlümde hiç kimse yok; ne Hızır ne de Dursun/

Bizim burda sevdalık, yürek ile tartılır/

Herkes iyi anlasın, herkes haddini bilsin//

Hızır:

Lahana, mısır aldım, sana, yeni tarlamdan/

Sifin çiçeklerini alayım arabamdan/

Haftaya geleceğiz; babandan istemeye/

Anam da el sallıyor, karşıdaki kabandan*//

Kız:

"He!" dememi beklersin; üstelik bu hal ile/

Sevgi daraya çıkmaz, ne para ne mal ile/

Gönüller kapalıdır, izan bilmeyenlere/

Destursuz girenleri, gönderirler sal ile//

Dursun:

Umutlar suya düştü; taka vurdu karaya/

Ha bu köyün kızları, burunları havaya/

Kızartırlar adamı, hamsi gibi, tavaya/

Ula Hızır; kalk, hayde, gidelim Moskova'ya//

Kız:

Bizde usul böyledir, lafın üstü örtülmez/

Sevenler arasında, iplere un serilmez/

Kapı kapı gezene, hadd gözetmeyene/

Sizin gibilerine, selam bile verilmez//

Hızır:

Ey kız;  kibirinizi, taşımaz yedi deve/

Kısmetimi bulmadan, dönmeyeceğim eve/

Sarışın, mavi gözlü, işveli, duru sözlü/

Moskova'da olmazsa, geçeceğim Kiev'e//

Kız:

Ey uşak, bilir misin, yaban arılarını?/

Temel'i onlar soktu; çeker sancılarını/

Adetleri, huyları; uymaz bizimkilere/

Aklı olanlar almaz, gavurun kızlarını//

Dursun:

Ey kız; söyle bakayım,; 'Adam kim?' gözünüzde?/

İstersiniz; erkekler, diz çöksün önünüzde/

O işveler, o nazlar, evleninceye kadar/

Ondan sonra kocanız; mendildir cebinizde//

Hızır:

Lafın belini kırıp; uzatanda kabahat/

Senin 'Gavur' dediğin; hem güzel hem hamarat/

Lafını iki etmez, naz etmez, küsüp gitmez/

Hepsi Cullinan* gibi, üç bin yüz altı (3106) karat* //

Dursun:

Ula Hızır; dert etme, alalım biletleri/

Yenilere takalım, hasır bilezikleri/

Eleyelim, seçelim, yalvaralım Allah'a/

İçten dua edenin; kabuldür dikekleri//

Kız:

Yolunuz açık olsun, çok iyi edersiniz/

İki haftaya kalmaz, pulu tüketirsiniz/

Ula, Moskova, Kiev; kavun tarlası mıdır?/

Yine şükür eyleyin, don gömlek dönerseniz.//

Şair:

On dört yazalım derken, gene geldik on beşe/

Defedelim şeytanı; karışmadan bu işe/

Kusurumuz affola; hayrola, güzel ola/

Haneniz, obanızdan; eksik olmasın neşe//

Şeytan:

Uşaklar, sakın beni, Ofluyla bir tutmayın/

İşlerim yolundadır, keyfimi bozdurtmayın/

Tamuda* yanacağım; yazılıdır kitapta/

Ofluyla baş edemem, bu dünyada yakmayın//

Şair:

Nükte ustalarına, bu şirim hediye/

Gülmek de olmasaydı; ne kalırdı geriye?/

Gülerek söndürelim; yürek yangınlarını/

Mevzu burda kapansın; bak geldik on yediye///

*kaban: yokuş, yamaç yer

*Cullinan: Bilinen en büyük, 3106 karatlık  pırlanta (Elmas) . 1905 yılında G. Afrika'da bulunup, İngiliz Kıraliyet Ailesi'nde dokuza bölünmüş.

*karat: pırlanta ve benzeri değerli taşların ağırlık ölçü birimi. 1 karat 0,2 gramdır