Acılar, sevinçler, zaferler, yıl dönümle takvim günlerimizi dolduruyoruz. 
Her günümüz birer ikişer derken dolmakta. Günlerimize eklediğimiz bu özel sebepler güzelliklerle dolsa da, acı içeren anmalara hiç yer kalmasa, kalmasa da anmasak acıları, yetersizlik, yetmezlik halleri mizi. Hayatımız da ne yaşıyor isek güzellikten hoşluktan yana olsa, andıklarımız, hatırladıklarımız ise var oluşun, güzelliğe ulaşmanın sene-i devriyesi olsa. İstek ve temennilerimiz açık ara bu bağlam da olsa da günlerimize, takvim yapraklarımıza acı, hüzün, vahşet günleri de ekleniyor, ne acı. 
10 Ekim 2015 günü yaşandı ve geçti, geride kaldı. Geride kalmayacak olan asırlar boyu yüreklerimizde bıraktığı travma. Ankara, başkentimiz
Yıllar boyu hafızalarımıza bu büyük acı ile gelecek. Hangi bütünlük içinde geçerse geçsin “ANKARA” kelimesini duyduğumuz da, okuduğumuz da 10 ekim de yaşanan büyük acıyı hatırlayacağız. 
Yaşadığımız hayatlarımız sadece o andan ibaret değildir, kafamız da biriktirdiklerimiz de vardır ve hep bizimle birlikte yaşarlar.  Henüz yaşını tamamlamamış bir evladınız vardır ya da var düşünün, kanepe kenarına ulaşmış ve sizin düşmesine müdahale edemeyeceğiniz mesafede ise, o tehlikeden kurtarıncaya kadar, panik olursunuz, tutma öncesi ÖDÜNÜZ KOPAR. 
Ülkemin her bir tarafına dağılmış yaşıyor iken, yakınlarımız, üzerinden gözümüzü ayırmadığımız sevdiklerimiz vardır. Takvim yaprakları döndükçe herkes bir başka coğrafya da olur, yaşam mücadelesine katılır. Hayat getirisi bir arada yaşamanızı sağlıyor olsa dahi, iş, tatil, 
Ziyaret, gezi vb sebeplerle giderler, gideriz. İşte bu gitme halleri hayatın akışı içerisinde kabul ettiğimiz aktivitelerdi. 10 Ekim sonrası durum farklı bir hal aldı. Endişelerimiz her yer için, her zaman dilimi için arttı. Asker, polis olanlar ve yakınları bu endişeyi tıllardır yaşıyor olsa da, son olay halkayı çok büyüttü. Ülkemizde yaşayan herkes de bir endişe hali, sevenlerinde, yakınların da sürekli ödü kopacak bir haber durum tedirginliği. Bu tedirginlik ki ilaçla, rehabilite tedavisi ile hemen geçmez, yok olmaz, yıllarca sürer. Kalp rahatsızlığı olan biri, kalp krizi de geçirmişse, unut ne olacak diyemezsiniz. Her anın da, saniyesin se, sanisesin de dahi birlik yaşar. Ülkem yüz kişiden fazla canı kaybetti, yüzlerce yaralısı ise hayata tutunma çabasın da. Seksen milyona yakın ülkem için ise sürekli tedirgin yaşama, ödü kopma müptezelliği hakim oldu. 
Bu acı büyük, çok büyül bir travma, unutmak ki imkansıza yakın. Yara aldık millet olarak, benliğimize müptezel etkileriyle yapıştı, bizimle birlikte yaşayacak. Etkilerini yok edecek bilimsel ya da fizik ötesi bir buluş ya da uygulama yok. Tek kurtuluş yolumuz ve az etkilenir olma çabamız, hoşluk ve güzellikleri artırarak mümkün. Çözelti içinden atmamız mümkün olmadığına göre, bilim, kültür, sanat, sevinç ve mutluluklarımızla, başarılarımızla, çözelti içindeki pay oranını en aza indirebiliriz. Tüm veriler insanın sahip olduğu tek hayatı anlatır. Farklı ya da ters olan, başka bir inanış, ütopik de olsa düş dahi yoktur. 
Madem birey olarak acı ve hüzünsel yaşanmışlıklara engel olabilme gücünde değiliz, tüm enerjimizi, tüm çabamızı iyi ve güzel olana ayırma zorunluluğundayız. Bu hayatımı güzel yaşayacağım ilk adım ilkesi, tüm dünya insanları tarafından farkedilip, benimsenecektir. Ben bu oyun da yokum, oynamıyorum deme lüksüne sahip değiliz. Geçmiş acıları unutmak ya da geçmişte bırakıp, sonrası için güzellikler yaşamak ve dünya ya doğru ve güzeli sunmak bizim elimiz de.