Ülkemiz her yaz döneminde orman yangınları ve yağan yağmur sonrası sel felaketleri ile uğraştı. Her yaz döneminde ülkemizin belirli bölgelerinde genellikle sahil bölgelerinde orman yangınları görülürdü. Ancak bu yıl hektarlarca ormanımız yandı kül oldu. 

Evet, hepimiz yandık.

Geleceğimiz yandı.

İnsanlar, hayvanlar, ormanlar cayır cayır yandı. 

Her taraf aynı anda yanmaya birden başladı. Sınırlı insan gücü ve mevcut imkanlar bile çok yetersiz kaldı. 

Manavgat'ta çıkan ve hala tam olarak kontrol altına alınamayan, ormanların yanı sıra evleri de yutan, insan kayıplarına ve binlerce hayvanın canına mal olan büyük yangın. 

Daha doğrusu büyük felaket!

Manavgat'ta orman yangını, aynı anda 4 yerde birden başlamış. Sonra başka illerdeki yangınlar duyuldu. 

Dolayısıyla hepimiz, "terör örgütlerinin marifeti" diye düşünerek lanet okumaya, beddualar etmeye başladık. 

Bırakın teröristi, ormana, orada yaşayan canlılara kıyanları, ailemizden biri bile olsa asla affedemeyiz. 

Bu nedenle öfkemiz çok büyük. 

Çoğu zaman ülkemizde yaşanan vahim olayların, gizli eller tarafından organize edildiğini düşünürüz. Kimimiz bu durumdan kesinlikle emin iken, kimimiz sadece komplo teorisinden ibaret der geçeriz. 

İnansak da, inanmasak da o bazı eller bir iddiaya göre Türkiye'yi Marshall yardımı adı altında çok yıllar önce "bitki örtüsü açısında da" kontrol altına almaya başlamışlar zaten. 

Nasıl mı? Anlatayım. 

1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye'den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istiyor. 

O güne kadar İspanya'ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı vardı. 

Kömürler İskenderun'dan Saroz Körfezi'ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen "delice" ağacından elde edilmesi isteniyordu! (Aşılanmamış zeytin ağacına "delice" denir) 

İstek dönemin Hükûmeti tarafından yüksek getirisinden sevinçle karşılanıyor, ülkemizde bol miktarda bulunan delice kömürü ihraç edilmeye başlanıyordu.  

Görgü tanıklarının anlattıklarına göre, limanların üzeri gemi yüklemeleri sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor göz gözü görmüyordu!

O yıllarda Ankara'da görev yapan ABD Ticaret Ataşesi, dönemin Dışişleri Bakanı'na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiğini ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını soruyor.  

Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu, nerede kullanıldığının Türkiye’yi ilgilendirmediği şeklinde oluyor. Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırıyor ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor. Bununla yetinmeyip ABD’de tanıdığı mühendislerden bilgi alıyor ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor.

Öğrendiklerini Bakan’a iletiyor, Türkiye’nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını söylüyor, konu kapanıyor...

“Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun ağaç olduğunu bilenler Türkiye’ye oyun oynamışlardı.”

Sonuç olarak İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısıdır *ve ne tesadüf ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanışmıştır...*

NOT: Aşılanmamış zeytin ağacına "delice" denir.

Marshall yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa'ya götürüldü.

ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam (çıra) fidanı verdi.

Kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı.

Çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi. Dağlarımıza ovalarımıza her yere diktik.

Oksijenden başka hiçbir işe yaramayan bu ağaç, ülkemizin dağına bayırına dikilen saatli bomba oldular.

Bu ağaçlar yandığı zaman kozalakları patlayarak yanar halde 200 metre uzağa fırlamakta, oradaki çam ağaçlarını da tutuşturmaktadır.

Bugüne kadar kimi gördüysem yetkili yetkisiz, beyinli beyinsiz herkese anlattım.

"ABD’liler bizim ormanlarımızı çam (ÇIRA) ağaçlarıyla dolduruyor, bir kibrit çakmasıyla 100 savaş uçağının verdiği zararı veriyorlar.

Şimdi soruyorum size devletimiz bu çam ağaçlarının yerine zeytin, ceviz, badem, incir, sakız ağacı dikse hem bu ağaçlar kolay kolay yanmaz hem de köylümüze bir gelir olur.

Hala çam dikiyoruz bıkıp usanmadan.”