Zor durumda kalan insanoğlu değişik hallere girer;
Kimi inkar eder. Başkasına yüklenir.
Kimi kendini nasıl anlatacam diye saçmalar durur. İyice batağa saplanır.
Kimi durumu olduğu gibi mertçe kabul eder.
( Japonlar harakiri-seppuku- yaparmış)
Kimi anneannem gibi duymuyorum der. Sağıra yatar.
(İşine gelince duyar ama)
Kimi ana avrat küfreder.
Kimi bodoslama kafa-göz dalar.
Kimi suskunluğu tercih eder, saklanır.
Kimi salağa yatar hebe lube.
En güzelini anacığım yapar. (Tam bir siyasetçi olacak kadınmış.) Konuyu başka konuyla kapatıp, odak noktasını başka tarafa çeker. Hiç anlamazsın konu ne zaman değişti. Politik yaklaşımın sihridir bu. Öyle de tatlı çeker ki seni. Sinirliysen bile kızamazsın.
Hatta durumu yersin!
İçinde bulunduğumuz durumda böyle bir şey. ‘İcraatın İçinden’ programı gibi. Baş nereye gidiyor kıç nereye belli değil. Dünyanın akışına ait öyle önemli gelişmeler varken vurgular hep başka yerde.
Al bu senin bu benim
Herşey öyle düzgün ki (Sanırsın aynı planet arkadaşı değiliz)
Aday çıkardık, bir yavrumuz daha oldu!
Yılan mı ellemeyin bana dokunmuyor, doğaya saygı gösterin!
Dolar indi dolar çıktı.
Kral gitti kraliçe geldi.
Çar zaten hiç gitmiyor ki!
***
Yazık ya, gözlük takın! 15-25-35 numara ne varsa takın. Hatta şişe camı takın. Neyin kafası bu üç beş kişinin gayretiyle dünya yatışmaz. Egoları bir yere koyun artık. Milli Piyango zenginlerinin hangisi güzel sonu bulmuş.
Hafta içi iki senedir gidemediğim canım Edirne’mize gittim. Akşamüstü otele giderken dakika bir gol bir; Kızın birinin çantasını iki üç kişi çekip tartakladılar. Kız titriyor ağlamaya başladı. (Edirne öğrenci şehridir) iki üç adam karışınca arbede çıktı. Dilini anlamadığım gençlerden biri bıçak çıkardı. Olayın içinde kalakaldım. Yeminle gencin bıçak sallamasından rengim attı. Anırıyor belli ki küfrediyordu kendi lisanıyla… Sonra kaçtılar. Kız polisi aramaya çalıştı titreyen eliyle. Arkasında kalanlar yorumlar;
‘Bıktık yeter bu Suriyelilerden Afganlardan hava kararınca dışarı çıkamıyoruz.’ ‘Kafa yapıp saldırıyorlar’ ‘Uyuşturucu batağı oldu burası’ …
Yer Edirne Merkez. O bakmaya, fotoğrafını çekmeye doyamadığım tarihi evleriyle Kaleiçi…
Edirnelilerin terkettiği bu yabancıların tabir yerindeyse gasp ettiği, ünlü camiilerin yollarının kesiştiği merkez!
Hava kararınca ortalık inzivaya çekilmiş. Talihsiz aç sokak kedi ve köpeklerin panik içinde sağa sola koşmaları dışında kuru soğuğun egemenliği, gözü dönmüşlerden can korkusuyla kaçan insanları evlerine çekmiş. Gece ise kesif bir kömür kokusu kirliliği.
Oysa ben Edirne’nin tarihi dokusu modern anlayışlı insanlarına koşup geliyordum. Mistik havayla depolanıp İstanbul’a dönüyordum. Yazık!
Hepsi yeni Edirne adı altında yaptıkları beton yığınına kaçıyor. O endamlı konaklar kıymet bilmez insanlarla bir bir yok oluyor.
Değişmeyenler mi?
Tava ciğeri , Kavala Kurabiyesi , Badem ezmesi… Selimiye, Eski Camii ve Üç Şerefeli Camii’nin o gizemli kokusu.
( Gece sekizden sonra sadece Selimiye açık. Diğerleri kapatılıyor. )
Edirne’de gözlem bu!
Gelelim Konya- Karapınar’ da ki obruklara.
Çap 20, derinlik 30 metre ha!!! Sayıları gün geçtikçe de artıyor. 2017 yılına kadar 300 adet görünen obruklardan geçen yıl 9, bu yıl da 11 adet meydana geldiği belirtiliyor..Her biri ufo düşmüş gibi diyecem yalan olacak, hiç ufo görmedim ki!
Ürkütücü, düşündüren ( Kim düşünüyor bilmem) çiftçiyi korkutan devasa obruklar.
Minik minik haberler şöyle;
‘Yeraltı suları hareketi var.’(Sanki hiç yoktu)
‘Kuraklıktan çökmeler var.’
‘Bölgedeki mısır, yonca gibi su tüketen ürünlerin fazla olması ve bölgenin, Türkiye ortalamasının çok altında yağış alması obruk oluşumunu hızlandırıyor.’
Bana göre tek yorum doğru;
‘BİLİMSEL BİR YERALTI ETÜDÜ ŞART’