Bir milletin kaderini değiştiren gündür bugün! Öyle ki; Türkiye Cumhuriyeti bugünden sonra yeni bir mücadelenin içine girecek, bağımsız olarak var olmanın bedelini gerekirse kanıyla ödeyecekti... Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı' nın içinde bulunduğu vahim durum dolayısıyla Damat Ferit hükümeti , Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesindeki cemaatler arası şiddetin artışından ürküp (bu durum , mütareke antlaşmasının 24.maddesi gereğince itilaf devletlerini müdahaleye sevkedebilirdi) bölgeyi sakinleştirmek ve silahtan arındırmak için askeri bir müfettiş tayin etmekteydi. Mustafa Kemal'in ordu içerisindeki büyük ünü ve siyasal anlamda lekesiz oluşu direniş önderliği için onun ideal bir aday olmasını sağlıyordu. Sonunda Mustafa Kemal kendisine verilen geniş yetkilerle 18 kişilik bir karargah heyetiyle İstanbul' dan ayrılıp 19 Mayıs 1919' da Samsun' a vardı.* Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'dan başlayan ve Samsun'da sona eren yolculuk esnasında görevli bir askerdi ancak Samsun'a ayak bastığı günden birkaç gün sonra asker değil, sivil olarak hareket edecekti. İşte ATA , 19 Mayıs 1919'da samsun'a çıktığı gün izlenimlerini anlattığı nutkunda şunları söylüyor: "Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta..." Padişah ve halifenin hayat ve rahatlarını düşündüğü, milletin karanlıklar içinde felaketini beklediği durum içinde, muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda olduğunu gören Mustafa Kemal Paşa, Türk halkı için hiçbir fedakarlıktan çekinmedi. Kurtuluş çaresinin milletin iradesinde olduğunu ve bu iradenin de egemenliği hak ettiğini biliyordu. Bunun için kendisinden öte, halkı için milli mücadele'yi başlatarak batmış bir güneşi kendi yerinden, tekrardan doğurdu. Belki de Atatürk, Samsun' da kaldığı süre boyunca Mıntıka Palas'taki çalışma odasında yeni bir devletin kuruluşunu zihninde tasarlarken, gençlikle-yeni arasında bağıntı kurmuş ve 19 Mayıs'ı da gençliğe armağan etmeye daha o günlerde karar vermişti. Kim bilir? Egemenliği bulunduğu yerden koparıp halkına uzatan o mavi gözlü dev'in aklında ülkesinden başka hiçbir şeye yer yoktu. Onun en değerli emanetine sahip çıkmak için her 19 Mayıs' ı aynı heyecanla kutlamak üzere... *Zürcher Erik Jan, "Modernleşen Türkiye'nin Tarihi", İletişim yay, İstanbul 2003, s.208