Bilinçli bir akıl zafiyeti, insanın en büyük düşmanıdır. Yarattığı suni hastalık, bir hekimin uzmanlık alanı dışındadır. Kendini önemsiz gören, ümitsizliğe kapılan insan, çevresinden gelebilecek her destek girişimini böylece engellemiş olur. İnanmadığı şeye bir başkasının koşulsuz bağlı olmasını beklemek, ikircikli bir travma üzerinedir. Bu yüzden kişi, çoğu zaman isteğini yanlış kapılarda arar. 
"Rızkımı veren Hüda'dır. Kula minnet eylemem." 
Kul Nesimi
Ruhun yaratılış gayesi gereği övülmeye layık olduğunu unutup karanlık kuyulara hapsolan insan; kendini zincire vurur ve çaresizce bir mucize bekler. Oysa unuttuğu bir şey vardır.  Gökyüzü, ona teslim olduğumuz kadar bizimdir.
Maddesel anlamda koşullanmış birey, hayatındaki değişikliklerin hep somut şekilde tecelli etmesini bekler. İradesi dışında kalan olaylar karşısında ise özüne düşman olup, avuç içlerini sorgular. Aslında sorgulanması gereken vücut değil, ruhtur. Çünkü sigaya çekmekten imtina edilmiş beden, yığından ibarettir. İnsan, düşüncede iç sorgusu ile ancak varolacaktir.
Aslı olmayan isteklerin sevdasına kapılmak beyhudedir. Geceye sırt çevirip yalnızca gündüzden medet ummak, başlı başına bir gaflettir. Unutmayalım güneşin de ayın da mimari aynıdır. Yaratıcıya koşulsuz teslimiyet ise akıbetimiz için elzemdir. Ve gerçekleşmeyen dua, henüz mevcut değildir. Çünkü bencilliğinden arınmış insan, muhakkak hayırlısını arzu edecektir. Ne mutlu nefsini O'nun düşüncesiyle yegane istikamette tutana. 
"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele." 
(Bakara 155)
Sağlıcakla kalın!