29 Mayıs 1453 Sabahı Sultan Mehmet Han, sabah namazından sonra, güneş yükselince, iki rekât namaz kılarak kılıcını kuşanıp, atına bindi ve gece yarısından beri surları döven Osmanlı topçusunun, hedefi iyice yumuşattığına kanaat getirerek, umumî hücum emrini verdi. Osmanlı askeri, arkadaşlarının yaralanmasına ve şehit olmasına aldırmadan “Allah Allah” nidalarıyla hücuma geçti.  Fetih Birlikler hücum için savaş düzenine girdiler. Fatih Sultan Mehmet sabaha karşı saat 03.00'te, Saint Romanos ve çevresindeki surların karşısına genel hücum emrini verdi.

Konstantinopolis cephesinde askerler savaş düzenini alırken halk kiliselere doluştu. Güneş doğmadan 2 saat önce Bizans’ı savunan komutan Giustiniani kolundan ve bacağından yaralandı. Konstantin’in ısrarları üzerine savaştan çekildi. Osmanlı ordusu karadan ve denizden tekbirlerle ve davul sesleri ile son büyük saldırıya geçtiler. İlk saldırıyı hafif piyade kuvvetleri yaptı, ardından Anadolu askerleri saldırıya geçti. Surdaki gedikten içeriye giren 300 kadar Anadolu askeri şehit olunca, ardından Yeniçeriler saldırıya geçtiler yanlarına kadar gelen Fatih Sultan Mehmet’in yüreklendirmesiyle göğüs göğse çarpışmalar başladı. Fatih Sultan Mehmet öğleye doğru Topkapı’dan şehre girdi, doğruca Ayasofya’ya girerek burayı camiye çevirdi. Böylece bir çağ açılıp, bir çağ kapandı. II. Mehmet, peş peşe yapılan iki hücumun da başarısız olmasından rahatsız olmasına rağmen savaşın sonuna yaklaştığını hissetti. Bizans'ın gücü artık tükenmişti ama daha hücuma katılmamış Osmanlı kuvvetleri vardı.

En şiddetli mücadelenin olduğu Beşinci Kapı önündeki siperler dağılmıştı, hendeğin en dolu olduğu yer de burasıydı. İkinci hücum, savunmanın nefesini kesmişti. Bu durumu gözleyen II. Mehmet, üçüncü hücumun yoğunluğunu buraya vermeye karar verdi. II. Mehmet'in son hücumu ve son kozu; bu bölge olacaktı ve bu hücum Yeniçeriler’in savaşı olacaktı. 

Yeniçeriler arasında iri yarı Ulubatlı Hasan isminde bir Yeniçeri kalkanını sol eli ile başının üzerinde tutarak sağ elinde palası olduğu halde ilk olarak surun üstüne çıktı; bunu gören otuz kadar Yeniçeri onu takip ettiler ise de müdafilerin ok ve taşlar ile sekizi öldürüldüler. Ulubatlı Hasan yaralanmasına rağmen diğer arkadaşlarının sura çıkmalarına yardım etti; fakat bunlar da öldürüldü ve Ulubatlı Hasan da büyük bir taşa takılarak surdan aşağı düştü ve yukarıdan atılan ok ve taşlarla şehit oldu. Fakat hücum devam ettiğinden sura çıkanlar çoğaldı ve surun üstünde tutundular. Bunu müteakip topla tahrip edilen yerden Yeniçeriler içeri girip birinci surla ikinci sur arasındaki sahayı işgal ettiler; buradaki müdafileri püskürttüler. Yeniçeriler içeri girip birinci surla ikinci sur arasındaki sahayı (Prevolos) işgal ettiler; buradaki müdafileri püskürttüler. İmparator maiyeti ile Pemton kapısına doğru kaçtı; şiddetle takip olunuyorlardı, Surlarda görülen Türk askerleri ve Türk bayrakları Bizanslılar’ı manen çökertmişti. Bir anda:

“-Şehir düştü, Türkler surları aştı!” Sesleri her tarafı kapladı. Dehşete kapılan halk panik içinde kentin içlerine doğru kaçmaya başladı. İmparator elindeki kılıçla onları döndürmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. 

İmparator Kostantin Palaeologus, omzundan yaralanmış ve yanındaki Kantakuzen öldürülmüştü; imparatorun kaçtığını ve kendilerine doğru geldiğini gören ikinci sur müdafileri de paniğe tutuldular; rivayete göre bu panik esnasında Osmanlı askerinin şehre girdiğini görmeden, hem Bizans askerleri arasında, hem de Osmanlı askerlerinin kılıç darbeleriyle imparator da düşerek çiğnenip öldü.

Dış sur düştükten ve iki sur arasındaki saha temizlendikten sonra müdafaasız kalan iç surlar da alındı. Topkapı içeriden kırıldı ve Türk kuvvetleri bu kapıdan içeri şehre girdiler. Haliç’te şehre giren Cebe Ali, Tekfur Sarayı yönünde gelen Karaca Bey ve Haliç ağzındaki zinciri aşarak İstanbul’a girmiş olan donanma komutanı Hamza Bey’in kuvvetleriyle birlikte Ayasofya’ya doğru hareket ettiler. Hücumun başladığı andan itibaren at üstünde II. Mehmet şehre girildiği haberini alanca atından inerek şükür secdesi yaparak çadırına döndü.  Hemen sonra Padişah atından inerek, etrafındakilerle beraber yaya olarak Ayasofya’ya gidildi. Padişahın emri ile Ayasofya’da bir müezzin ilk ezanı okudu. Ayrıca ilk Cuma Namazı’nın kılınabilmesi için minber ve mihrabın yapılması emrini verdi. Böylece Ayasofya camiye çevrilmiş oldu.

21 yaşındaki Padişah, kiliselerin birleşmesine karşı çıkan ve Konstantin tarafından Pantokrator Manastırı’nda zorunlu tutulan Bizanslı saygın ve büyük ilim sahibi Georgios Skolarios’u saklandığı Edirne köylerinde buldurup şehre getirtti. İstanbul’un düşmesinden sonra, surlarda Ceneviz kumandan ve askerlerinin ölülerine rastlandı. Hâlbuki Cenevizliler, Türkler’le dostluk anlaşması imzalamışlardı. Bu ihanetleri ortaya çıkınca çok korktular. Kendilerine çok ağır cezalar verileceğini beklerken, Fatih Sultan Mehmet, Ceneviz Valisi ve Papazı’nı çağırtarak üzüntülerini bildirdi ve Galata’da oturan bu Cenevizliler için bir ferman çıkarttı:  

“Evvelden olduğu gibi herkes sanat ve ticaretinde, ibadetinde serbesttir. Kiliseler açık bulunacak, ancak çan çalınmayacaktır” şeklindeki emriyle ölüm bekleyen insanları sevindirdi. Gerek Ortodokslar’a, gerek Cenevizliler’e tanıdığı bu serbestlik, Avrupalılar’ın husumetini azalttı. Sonra Ayasofya’ya girdi, mukaddes mahalde durdu, patrik ve halk yerlere atılarak ağlaştılar; Sultan Mehmet onlara elleriyle susmalarını işaret etti; sükûnet teessüs edince patriğe:

“- Ayağa kalk. Ben Sultan Mehmet ana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bu günden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız" dedi.

Sonra, ordusunun kumandanlarına dönerek: askerin halka hiç bir fenalık yapmamalarını emretmelerini ve herhangi birisi bu emre itaat etmezse ölümle cezalandırılacağını bildirdi. Kilisenin her tarafını ve hazinelerini görmeği arzu ederek herkesin dışarı çıkmasını emretti; fakat halk ağır ağır çıktığından ve kendisi de bunu bekleyemeyeceğinden dışarı çıktı ve imparatorun sarayına gitti. Orada karşısına Kostantin'in başını getiren bir Sırp çıktı; Padişah Rum Beyleri’ne bu başın Kostantin'in başı olup olmadığını sordu. O’nundur dediler, bunun üzerine: Allah seni ne kadar yüksek yaratmıştı ve seni imparator yapmıştı; niçin böyle boş yere helak olmak istedin?" dedikten sonra kesik başı patriğe gönderdi. Kostantin'in zevcesi imparatoriçe kocasıyla son defa vedalaşıp ayrıldıktan sonra İstanbul'un fethi üzerine Rum beyleri tarafından kızları ve asıl ailelere mensup kadınlarla birlikte Jüstinyani'nin gemisiyle Mora'ya götürüldü. 

Kısacası: Peygamber Efendimizin (s.a.v.) buyurdukları: Letüftehannel Kostantiniyyetü veleni’me’l emîrü emîrühâ veleni’me’l ceyşü zâlike’l ceyşü” (Konstantiniyye elbet fetholunacaktır. Onu fethedecek emîr ne güzel emîrdir ve o ordu ne güzel ordudur.) Hadîs-i Şerîf’de buyrulduğu gibi fetih gerçekleşti ve “o gün Konstantiniye, İstanbul oldu!”