İzlediği çok vektörlü politikalarla hem Kürtlerin ve Sünni Arapların desteğini almayı başaran Arap milliyetçisi Mukteda es Sadr ile İran ve İran yanlıları arasında yaşanmakta olan mücadelenin, ABD’nin de dolaylı yollardan körüklemesiyle bir içsavaşa dönüşmesinden kaygı duyuluyor.

ABD ve İran’ın kendi çıkarları doğrultusunda terör örgütü PKK’yı, Kudüs Ordusu kontrolündeki Haşdi Şabi güçlerini ve Ammar el Hekim Ailesi’nin vurucu gücü Bedr Tugayları’nı etkin bir şekilde sahaya sürmeleri, bu hamleye Sadr’ın 100 bin kişilik Mehdi Ordusu’yla karşılık vermesi durumunda, Irak’ta, hiç de istenmeyen gelişmelerin yaşanmasına neden olabilir.

Elinde silahıyla poz veren eski Başbakan Maliki’nin, görev yaptığı sürede oluşturduğu silahlı güçleri kullanarak bir darbe yapma olasılığını  da hiçbir zaman gözardı etmemeliyiz. 

M. KEMAL SALLI

“IRAK’A DİKKAT!” başlıklı yazımızda Arap milliyetçisi ve Arap Şiiliği savunucusu olarak andığımız Mukteda Es Sadr’ı, İran’ın dini liderlerinden Ali Hamaney ve İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleyman ile birlikte gösteren fotoğraf kafaların karışmasına neden olmuştu. Sadr, Ali Hamaney ve 3 Ocak 2020 tarihinde ABD’nin Bağdat Havaalanı yakınlarındaki bir konvoya yaptığı drone saldırısıyla öldürülen Süleymani ile Tahran’da niçin biraraya gelmişti?

İran'ın Irak'taki nüfuzunu artırmasını birçok kez eleştiren ve Irak Şiilerinin önemli bölümünü çatısı altıda toplayan Sadr Hareketi lideri Mukteda es Sadr'ın 10 Eylül 2019’da Tahran’da düzenlenen matem töreninde çekilen bu fotoğrafını yakınları, “İran'ın bölgedeki gücünü ve nüfuzunu göstermesi açısından ABD’ye verilmiş bir mesaj” şeklinde açıklamışlardı, ama bu açıklama kafalarda oluşan tüm sorulara yanıt olmamıştı. Farsnews haber ajansının yayınladığı fotoğraflada Sadr’ın, İran devrim lideri ve Devrim Muhafızları Ordusu komutanlarının yanında yer alması, İran’ın bölgedeki gücünü ve nüfuzunu göstermesi açısından ABD’ye verilmiş bir mesaj olarak değerlendirilmişti. Fakat, Sadr Hareketi liderinin koltukta oturan Ali Hamaney’in yanında yerde oturması, Irak’taki Mukteda es Sadr yanlılarını çok üzmüştü.

Sadr’ın Irak’taki popülerliğini artıran en önemli faktörlerden biri de, ülkedeki İran nüfuzuna karşı çıkmasıydı. O nedenle, Sadr hareketinin eski kıdemli üyelerinden Gays el-Temimi, Tahran ziyaretinde çekilen fotoğrafta Sadr’ın, sandalye üzerinde oturan Hamaney’in yanında yerde oturmasını eleştiriyor, “O (Sadr) Iraklılardan önce kendisini değersizleştirdi” diyordu.

SADR, HAŞDİ ŞABİ BÜROLARININ KAPATILMASINA NEDEN DESTEK VERMİŞTİ?

Çok vektörlü bir politika izlemeye çalışmasına rağmen, İran’a karşı eleştirel tavırlarıyla bilinen Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, son yıllarda yaptığı çeşitli açıklamalarla İran karşıtı bir duruş sergilemiş, Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi'nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’ne yakınlığıyla bilinen Haşdi Şabi'ye ait tüm büro ve askeri noktaların kapatılmasına ilişkin yayınladığı kararnameye destek vermişti.

Sadr, yayınladığı mesajda, Başbakan Abdülmehdi’nin bu kararını,  “Başbakan tarafından Haşdi Şabi ile ilgili alınan kararlar önemlidir ve güçlü bir devlet inşası için ilk adım niteliğindedir” sözleriyle onaylamıştı.

​​​​​​​

Sadr ayrıca, ABD-İran arasında gerilimin artması konusunda da, “İran ile ABD arasında bir savaşın körüklenmesinden yana değilim. Aynı şekilde Irak'ın bu savaşa sürüklenip, iki ülke arasındaki çatışmaların sahası haline getirilmesi taraftarı da değilim. Irak olarak birlik ve beraberlik içerisinde İran ve ABD arasındaki muhtemel bir savaşla ilgili olarak ciddi bir tutum sergilemezsek, bu, Irak'ın sonu olur” şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Sadr ayrıca, Iraklı Şii milis gruplarının Suriye’den çekilmesi gerektiğini ve İran destekli Beşar Esat’ın istifa etmesi gerektiğini de söylüyordu.

İRAN’A VE SUUDİ ARABİSTAN’A EŞİT MESAFEDE DURMA ÇABASI

2017 yılında Suudi Arabistan’ı da ziyaret eden ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile birlikte görüntülenen Sadr’ın bu davranışını, sözcüsü Salah el Ubeydi, "Irak, İran ve Suudi Arabistan arasında bir çatışma sahasına dönüşmek istemiyor, müstakil bir şekilde iki ülkeyle de ilişkilerimizi sürdürmeye çalışacağız” şeklinde açıklamıştı.

 Zaman zaman İran’a sert eleştiriler yönelten Sadr’ın, Tahran’dan sonra Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesi, bölgesel aktörlerle ilişkilerini göstermesi açısından stratejik bir hamle sayılmıştı. Sadr, Irak siyasi tablosundaki konumunu güçlendirebilmek için, Şii Arap ülkeleriyle olduğu kadar Sünni Arap ülkeleriyle de güçlü ilişkiler kurmak istiyordu.

Arap milliyetçiliğini ve Arap Şiiliğini savunan Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr’ın İran ve İran destekli Fetih Koalisyonu’yla siyasi bir uzlaşma sağlamış izlenimi veren davranışları, özellikle de Ekim 2019 sonrasında protesto hareketlerinden desteğini çekmesi, göstericilere karşı çelişkili tutumlar sergilemesi, Sadr’ın Irak halkı nezdindeki popülaritesinin giderek azalmasına neden olmuştu. 

2010’lu yıllarda, İran’ın Irak’taki nüfuzunu şiddetle eleştiren Sadr’ın İran’la sıcak ilişkiler kurma çabalarının ve hükümet karşıtı gösterilerden desteğini çekmesinin nedeni sorgulanmaya başlamıştı.  ABD’nin hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle Irak’ı işgal etmesi sonrasında yeraltında örgütlenmekte olan Sadr kontrolündeki Mehdi Ordusu, 2004-2008 arasında, ABD askerlerine karşı çok etkili bir direniş sergilemişlerdi. Bu süreçte Sadr’ın İran’dan, dönemin Başbakanı Nuri el-Maliki’den ve Ayetullah Sistani’den bağımsız hareket etmesi, Irak’ı kontrölü altına almak isteyen Tahran’ın hoşuna gitmemişti.

2008 yılında ABD, Maliki ve Sistani’nin baskıları arasında bunalan Sadr, Mehdi Ordusu’nu dağıtmış ve eğitim alma gerekçesiyle İran’ın Kum kentine gitmiş ve 2011 yılına kadar orada kalmıştı.

2011 yılında Irak’a dönen Mukteda es Sadr, ABD ve İran’ın Irak’ı kontrol altına alma girişimlerine ve yolsuzlukların kaynağı olarak nitelediği hükümet politikalarına karşı çıkan söylemleriyle halkı peşinden sürükleyen bir lider olarak yeniden parlamaya ve Irak siyasi hayatında etkili olmaya başlamıştı. Hem İran’a hem de İran yanlısı eski Başbakan Maliki’ye karşı duran Sadr, 2017 yılında da, İran’ın bölgedeki en önemli rakibi Suudi Arabistan’la yakın ilişkiler kurmuştu.

Özet olarak,  Arap milliyetçiliğini ve Arap Şiiliğini savunan Sadr, zaman zaman sıcak ilişkiler kurmuş olsa da, İran’ın Irak’ın içişlerinde etkili olma çabalarına her zaman karşı çıkmıştı. ABD’nin işgali sonrasında devlet olma özelliğini büyük ölçüde kaybeden Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak ve Irak’ı yeniden eski gücüne kavuşturmak için çabalayan Mukteda es Sadr’ın bu hedefine ulşabilmek için önüne çıkan her fırsatı değerlendirme çabaları, zaman zaman Sadr’ın “çelişkili davranışlar sergiliyor” şeklinde eleştirilesine neden oluyor.

​​​​​​​

İRAN IRAK’TA KONTROLÜ ELDE TUTMAK İSTİYOR

ABD güçleriyle savaşan Sadr’ın Mehdi Ordusu’na güçlü lojistik destek sağlayan İran, Kum ekolünün temsilcisi Hekim Ailesi’nin kontrolündeki Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi ve İslami Davet Partisi gibi müttefikleriyle ilişkilerini geliştirerek, Irak içinde siyasi nüfuz alanını giderek genişletmişti. Bu yolla İran, ABD’nin Irak sınırları içindeki etkinliğini giderek sınırlamıştı. 2011’de estirilmeye başlanan “Arap Baharı” rüzgarlarıyla içsavaşa sürüklenen Suriye’de oluşan otorite boşluğundan yararlanan İran, kurguladığı vekalet savaşçısı birimleri kullanarak ısrarla sürdürdüğü operasyonlar sonucunda, Tahran’dan başlayan ve Irak ile Suriye’nin kuzey bölgelerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturmayı başarmıştı.

Bu süreçte Mukteda es Sadr ve kontrolündeki Mehdi Ordusu’ndan beklediği desteği alamayan İran, çeşitli nedenlerle Mehdi Ordusu’ndan ayrılan militanların oluşturduğu Asaib Ehli’l Hak örgütüyle güçlü ilişkiler geliştirmişti.

3 Ocak 2020 günü, ABD’nin düzenlediği saldırılar sonucunda, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Genel Kurmay Başkanı Mehdi el-Mühendis hayatlarını kaybetmişlerdi. İran’ın Irak’ta geniş ve etkili nüfuz alanları oluşturmasını organize eden Mehdi el-Mühendis’in ölümü İran’ın Irak içine nüfuz etme operasyonlarının hız kesmesine neden olmuştu.

SADR, ABD’NİN DE İRAN’IN DA ÜLKESİNDEN ELLERİNİ ÇEKMELERİNİ İSTİYOR

 Kasım Süleymani ve Mehdi el Mühendis’in öldürülmeleri sonrasında İran destekli Fetih Koalisyonu ve onu güdümündeki milis yapıların gücü giderek azalmaya başlamıştı. Bugünlerde Irak Parlamentosu’ndan sık sık yansıyan işgal görüntüleri, Kasım Süleymani ve Mehdi el Mühendis’in 3 Ocak 2002’de öldürülmeleri sonrasında Irak’ta oluşan otorite boşluğunun Mukteda es Sadr taraflarınca doldurulmakta olduğunu göstermektedir.

Süleymani ve Mühendis’in öldrülmeleri sonrasında, ABD karşıtı olarak bilinen Sadr’ın gücünü ve otoritesini İran’dan yana kullanabileceği konuşulmuştu. Fakat, hem İran yanlısı eski Başbakan Maliki’ye hem de İran destekli başbakan adayı Muhammed Siya el-Sudani’nin adaylığına karşı çıkan Sadr, ABD’nin olduğunu gibi İran’ın da, Irak’ın içişlerine karışmalarını önlemek, ülkesinin toprak bütünlüğünü korumak için mücadele ediyor. Sadr, öncelikle ABD’li hukukçular tarafından belli hedeflere yönelik olarak kaleme alınan ve silahların gölgesinde yapılan bir oylamayla Irak halkına kabul ettirilen Irak Anayasası’nın ve bu anayasa hükümlerince uygulanmakta olan etnik köken ve mezheplere dayalı seçim sisteminin değiştirilmesini istiyor.

Mukteda es Sadr’ın geçtiğimiz Pazar günkü çağrısı üzerine, binlerce Sadr taraftarı Yeşil Bölge’ye akın etti. Maliki yanlısı Koordinasyon Grubu da, yayınladıkları bildiride, Sadr’ın taraftarlarına yaptığı çağrıyı, “meşrutiyete karşı darbe çağrısı” olduğunu savunuyorlardı.

Geçen yıl Ekim ayında yapılan parlamento seçimlerde, partisi en yüksek oyu almasına rağmen hükümet kuramayan Mukteda es Sadr, bu durumdan sorumlu tuttuğu İran yanlısı eski Başbakan Dawa Partisi Başkanı Nuri el Maliki’nin yargılanmasını ve erken seçim yapılmasını istiyor. İran ise, Kum ekolünden gelen İran sempatizanı Muhammed Siya es-Sudani’yi başbakanlık koltuğuna taşımakta kararlı.

Sadr’ın İran karşıtı bu çıkışına karşı Tahran da, ABD’nin 3 Ocak 2020’de düzenlediği bir dronlu saldırıyla öldürdüğü Kudüs Ordusu eski komutanı Kasım Süleymani’nin yerine İsmail Kaani’yi Bağdat’a gönderdi. Kaani’nin görevi, İran’ın uzun zamandır kendi hedefleri doğrultusunda kullandığı Haşdi Şaabi güçlerini Sadr taraftarlarını frenlemek üzere harekete geçirmekti.

Irak’ın en önemli din ulemalarından biri sayılan Ayetullah Muhammed es-Sadr’ın oğlu olan Mukteda es Sadr, Tahran’ın bu hamlesine, İran yanlısı Kum ekolünün temsilcisi Hekim Ailesi’nin Irak’taki ofislerini basarak karşılık verdi.

İzlediği çok vektörlü politikalarla hem Kürtlerin ve Sünni Arapların da desteğini almayı başaran Arap milliyetçisi Mukteda es Sadr ile İran ve İran yanlıları arasında yaşanmakta olan mücadelenin, ABD’nin de dolaylı yollardan körüklemesiyle bir içsavaşa dönüşmesinden kaygı duyuluyor.

ABD ve İran’ın kendi çıkarları doğrultusunda terör örgütü PKK’yı, Kudüs Ordusu kontrolündeki Haşdi Şabi güçlerini ve Ammar el Hekim Ailesi’nin vurucu gücü Bedr Tugayları’nı etkin bir şekilde sahaya sürmeleri, bu hamleye Sadr’ın 100 bin kişilik Mehdi Ordusu’yla karşılık vermesi durumunda, Irak’ta, hiç de istenmeyen gelişmelerin yaşanmasına neden olabilir.

“IRAK’A DİKKAT!” başlıklı yazımızda elinde silahıyla birlikte poz veren eski Başbakan Maliki’nin görev yaptığı sürede oluşturduğu silahlı güçleri kullanarak bir darbe yapma olasılığını da hiçbir zaman gözardı etmemeliyiz.  

​​​​​​​

BIDEN: “ORTADOĞU’DA ÇİN, RUSYA YA DA İRAN’IN DOLDURACAĞI BİR BOŞLUK BIRAKMAYACAĞIZ”

Görüldüğü gibi ABD, 1991’deki 1. Körfez Savaşı’ndan bu yana hayata geçirmeye çalıştığı Büyük Ortadoğu Projesi’nden (BOP) vazgeçmiş değildir. Çıktığı Ortadoğu gezisinin Cidde durağında ne diyordu ABD Başkanı Biden, hatırlayalım: “ABD’nin Ortadoğu’dan çekilip gitme gibi bir niyeti yok. Ortadoğu’da Çin, Rusya ya da İran’ın dolduracağı bir boşluk bırakmayacağız”.

Bölgemizde ve küresel çapta izlediğimiz gelişmelerin özü, özeti bu cümlede gizli. Mukteda es Sadr’ın çelişkili gibi görünen arayışlarını da, Biden’ın bu açıklaması çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor.