Ayrıca bu kutlama 31 Aralık geceleri de tekrarlanır. Kutlamalarda evlerde kurulan süslü çam ağaçları ve altındaki hediyeler malum, bu etkinliğin olmazsa olmazı kabul edilir.
Çam ağaçlarının altına süslü ambalajlar içindeki hediye paketleri özenle yerleştirilir. Noel ve Yılbaşı geceleri bu hediyeler aile üyelerine ve konuklara neşe içinde dağıtılarak kutlama yapılıyor.
Ancak tüm İslam toplumlarında ve ülkemizde bu tarz çam ağacı ve süslemeleri bir kesimde tümüyle Hristiyanik bir gelenek olarak kabul ediliyor ve şiddetle karşı çıkılıyor.
Hristiyanlar dışında ülkemizde kutlama sadece 31 Aralık gecesi var, tabi ki.
Peki bu gelenek tümüyle hristiyanlıktan mı kaynaklanıyor acaba ?
Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar pek öyle demiyor şöyle ki:
Müslümanlık öncesi Türklerde ÇAM BAYRAMI adı altında kutlanan bir bayram vardı.. Türklerde Çam ağacı Tanrı ÜLGEN’in ağacı olarak bilindiği için Çam ağacının bir kutsallığı vardı. Bayramın bir adı da NARTUGAN yani Yeniden Doğuş Bayramıydı. “Nar” bereket ‘’Tugan’’ ise ‘yeniden doğuş’ anlamındaydı.
O dönemde yalnız Orta Asya’da yetiştiği varsayılan Akçam cinsi çam ağaçları vardı.
Çam ağacının üst tepesi bilindiği gibi sivri bir mızrak şeklinde semaya yönelik olduğundan Ülgen’e yani Tanrı’ya doğru gidiş yönünü gösterdiği inanılıyordu. Ayrıca kabule göre yeraltı ruhlarıyla yerüstü varlıklar bu yolla birbirine bağlanıyordu.
Bugün Hristiyanlarda Noel bayramı olarak kutlanan bu bayram Türklerde Çam Bayramı olarak kutlanıyordu. Bu bayramı Tanrı ve ruhların dinlenme yeri olan ‘Toprak ve Su’ya adıyorlardı. Hemen yanında gök Tanrısı Ülgen yeralıyordu.
Kabule göre Ülgen’in gökyüzünde bir sarayı vardı ve gece ile gündüzü Güneş ile Ay’ı oradan idare ediyordu..
Güneş o dönemde Türkler için çok kutsal ama Tanrı olarak kabul edilmezdi. Güneş bulunduğu yerden dünyayı aydınlatıp ısıtıyor, Ülgen de onun tüm hareketlerini düzenliyordu, inanışa göre.
Sürekli sürtüşme halinde oldukla varsayılan gündüz ve gece, 22 Aralık gecesi gündüzün geceyi yenmesiyle sonuçlanır ve gün uzamaya başlar. Bu arada Güneş de dünyayı daha çok aydınlatma ve ısıtma sürecine girer.
İşte bu, 22 Aralık geceleri evlere çam ağaçları getiriliyor ve onun altına seneyi iyi geçirdikleri için Tanrı Ülgen’e şükran amaçlı hediyeler konuyordu. Dallarına ertesi yıl Tanrı dan istekleri kabul görsün diye adak süsleri bağlanırdı.
Türklerin ağaçlara adak için bez bağlamaları işte bundan geliyor...
O gece aile ve dostlar toplanıyor, özel yemekler hazırlanıyor özel giysiler giyiliyor. Çalgılar çalınıyor,oyunlar oynanıyor.
Oyunlardan biri ele ele tutularak halka olmak “KORAÇUN KORAÇUN” diyerek şarkı söylerek dönmek şeklindeydi.
Koraçun “azalsın, kısalsın” yani gece azalsın gündüz uzasın anlamındaydı...
Halka olmak da güneşi ve güneşin gelişini simgeliyordu. Bu halkaya INDERBAY deniyordu.
Bu kutlamayla o gece kötülükler yok oluyor, kötüler iyi ve cömertleşme sürecine giriyor bu arada dostlar ve çocuklar hediyelerle sevindirilmiş oluyordu.
Tanrı Ülgen in kardeşi aynı zamanda kötülük ve karanlığın koruyucusu olan ERLİK de o gece iyi ve cömert bir karaktere bürünüyordu.
Sırtına Türklere özgü kürklü kemeri, başında kırmızı kürklü başlığı, ayaklarında Türklerin icat edip giydiği çizmeleri, elinde hediyeler dolu torbası ile Tanrı ERLİK evleri dolaştığı düşünülüyordu. O nu simgeleyen birinin etrafını saran çocuklar ‘’KOLAYDE’’ diyerek yardım ve mutluluk ilahileri söyler ve karşılama yapardı.
Erlik Dede yüzyıllar içinde zamanla MOROZ olmuş, daha sonra SANT CLAUS ve NOEL BABA’ya dönüşmüştür.
Bugün NOEL kutlamasında yer almakta olan figürlerden geyik de eski Türklerde kutsallığı olan bir hayvandı. Bunun izlerini bugün Anadolu da görmek mümkündür.
Araştırmalar sonucunda ulaşılan bu çok ilginç bulgular gösteriyor ki bu TÜRK Bayramı Hristiyanlıktan çok önce Türklerle, önce batıya yani Avrupa ya geçiyor daha sonra Hristiyanlıkta da devam ediyor.
D.S 325 yılında İznik’te toplanan konsülde bu pagan, yani ilkel bayramın İsa’nın doğuşu olarak kutlanması kabul ediliyor.
Hristiyan kabulune göre İsa’da dünyayı aydınlattığı için bu bayramın ona yakıştırılmasında Konsül sakınca görmüyor.
İlginç olan bir başka nokta ise bu geleneğin Anadolu’ nun bazı yerlerinde hala sürmekte olduğu. İsveç’ten gelen araştırmacı yazar
Abdullah Gürgün şöyle anlatıyor:
Biz ailece ne zaman olduğunu tam bilmediğim bir tarihte Bafa gölü kenarında bir yere yerleşmişiz. Düğünlerimizde eve çam getirilir dalları süslenir ve etrafında oyunlar oynanırdı. Ayrıca civardaki etrafı zeytin ağaçlarıyla kaplı bir tepenin tam üstünde bir çam ağacı vardı.
Bu çam ağacı kutsal olarak bilindiği için asla kesilmiyordu...
Bu durumda çam ağacı ve çam süsleme tümüyle Türk adeti ve 3-4 bin yıllık bir geçmişi var diyebiliriz.
Şimdi soralım yılbaşı kutlamalarında evlere giren Çam Ağacını bir hristiyan adeti olarak değerlendirmek ne kadar gerçekçi olur ?