Günlerden Pazar…

Hava sıcak mı sıcak…

Mayıs sonlarında bakır kırmızısı güneş bir yakıyor ki sormayın…

Kız arkadaşımla buluşup, Üniversitenin yakınında bulunan baraj gölü kıyısına gidelim dedik…

Göl kıyısından biraz uzakta bir ağacın dibinde yer tuttuk…

Keyfimiz de yerinde…

***

Sessiz konuşmalardayız…

Getirdiğimiz İran karpuzunun tadı nefis…

Bir ara uyku bastırınca kız arkadaşımın dizine başımı koyup gözlerimi kapattım…

Yarı uyur durumdayken birden başımda bir sızı hissettim…

Derken bir kere daha sızı olunca fırladım yerimden…

Dur kız ne yapıyorsun öyle” diye biraz da kızarak söylendim…

Tamam, çok konuşma, bak başındaki beyaz saçları ayıklıyorum” dedi gülerek

Karşılık vermedim...

***

Aradan çok uzun bir zaman geçmedi…

Nasıl oldu hala anlamış değilim ama biz geleneklere göre söz nişan birada nişanlandık…

Nedenini anlamamıştım ama, otuz yaşından beri boyadığım saçlarımı boyatmamı istememişti…

Ben de dinlemeyip boyatmıştım nişan gününden bir gün önce…

Nişan gecesi ve hemen sonrasında yaşanan bir takım tatsızlıklar nedeniyle nişanı bozmak zorunda kaldım…

***

Aradan iki ay falan geçti…

Bölgenin Romalılar döneminde kalmış meşhur kaplıcasına gittim…

İnsan vücuduna çok yararlı, 43 derecelik kükürtlü sudan bir süre sonra bunalıp hamamın soğukluk tarafına geçtim…

Elli yaşlarında kara, kuru üflesen yıkılacak gibi bir adam duruyordu…

Beni, oturduktan sonra fark etti ve seslendi…

Beyim yabancısınız galiba?”

Nereden anladınız” diye cevapladım…

Ben bölgenin erkeklerinin hemen hepsini tanırım” dedi gülümseyerek…

Adam bütün erkekleri tanıdığını tebessümle söyleyince nonoş mu diye düşündüm ister istemez…

Nasıl tanıyorsunuz” diye sordum…

“ Ben hocayım” dedi biraz da sırıtarak…

İmam mısınız” diye sorumu değiştirdim…

Yok yok ben cinci hocayım, tam yüz tane cinim var””diye daha da sırıtmaya başladı…

Kendisine baktım baktım, biraz da gülerek…

Hoca efendi,  ben de üniversitede hocayım ve böyle şeylere de inanmıyorum” deyince…

Gözlerini gözlerime dikip, ciddi ciddi konuştu…

Öyle deme hocam, Sizin üniversiteden bana gelen çok hoca var. Bana bir kadın kocasının saçlarından iki tel getirsin, o adamı o kadına köle yaparım ben, yeter ki saçlar boyasız olsun

Şaşırdım kaldım…

Aklıma göl kıyısında yaşadığımız olay geldi…

***

Ah” dedim içimden “Ah”…

Kadınların bu sahip olma kıvraklığı bilime yönelse, dünyaya hükmederiz…

“Ucuz kurtulmuşsun” dedim kendi kendime…

Romalılardan kalan hamamın hemen yanında çay bahçesi var…

Oturdum bir masaya, çayımı da söyledim garsona…

Kuş gibi hafifleyen ruhum, sevinçten neredeyse uçacak gibiydi.

Mübarek çay da bir güzeldi ki, sormayın.

***

Günlük bir gazetenin köşe yazarıyım…

Bu köşe yazım yayınlandıktan üç gün sonra Üniversitedeki ofisime orta yaşlı biri geldi…

Emniyetten ekipler amiri bir baş komiser…

Çaylarımızı içerken niyetini söyledi…

Hocam, şu cinci hocanın adresini verebilir misiniz?”

Çok keyiflendim…

Baskın yapıp yakalayacaklar mı derken son sözünü söyledi…

Ya hocam benim de hanımla biraz sorunum var da